Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Gaflete ve gafil analistlere dair…

İnsanlardan pek azı, kendileriyle aynı fikirde olmayanların söylediklerini dinlemeye tahammül etme becerisine ve sabrına sahiptir. Şairlerin sultanı Ahmed Şevki’nin “Mecnûnu Leylâ” adlı oyunundaki kahramanlardan biri şu dizeleri dile getirir:

Âmiriye geyiklerini bana güldüren şey neydi?

Benim Şii olmam Leyla’nın da Emevi olması mı?

Görüş ayrılığı dostluğu bozmaz!

Şevki’nin bu dizeleri rüzgâr gibi uçtu ve zamanla yaygın atasözleri ve deyişler arasındaki yerini aldı. Hatta birçok kişi oyunda geçen bu dizelerin aslını bile unuttu.

Görüş farklılığının dostluğu bozmadığı doğru mu peki?

Kişisel bir örnek vereyim. Bir tanıdığım, evimde karşılıklı otururken beni, bir makalede dile getirdiğim düşünceden ötürü kınadı. Onunla meseleyi tartıştım ve söylediklerimin doğruluğunu ya da bana o zaman doğru gelen şeyleri teyit eden delillerimi sıraladım. O da kendi düşüncesini dile getirdi ama cevabı beni ikna etmedi. Ancak onu iyi ağırlamayı ve sinirlendiğini görünce tartışmaktan vazgeçmeyi tercih ederek şöyle dedim: Kim bilir, belki daha sonra başka deliller ortaya çıkar. Ama her halükârda “görüş farklılığı dostluğu bozmaz.”

Bunun üzerine o daha da sinirlendi ve sesi titreyerek meselenin arzu edilen bir dostluk veya muhabbet değil, hak-batıl meselesi olduğunu söyledi. Kibre kapılmadan haktan yana olmalıymışım! Burada hak derken kastettiği, kendi görüşü. Ama bu görüşün doğruluğuna dair yeterince delil sunmuyordu. Halbuki hakka dair hiçbir şüphe olmamalı… Ona sakin ve misafirperver bir edayla gülümseyerek şöyle dedim: İnşallah.

Düşüncenin zaferinden duyduğum hazzı inkâr etmiyorum. Zaten hangimiz bu konuda masumuz ki?! Ama güçlü deliller karşısında zayıfımdır. O delilleri duyduğumda ve gördüğümde, hemen o anda geri çekildiğimi göstermesem de genelde daha sonra geri çekilirim ki başkalarından önce kendime karşı bir utanç yaşamayayım. Ya da her zaman olmasa da çoğu zaman böyle yapıyorum diyelim. Allah nefsin arzularını öldürsün…

Şimdi Hamas, Gazze ve İsrail, savaş ve barış, sağ ve sol, geçmiş ve gelecek, radikalizm ve medeniyet konularında yaşadığımız tartışma ve ihtilaf ikliminde bu görüş farklılıkları daha da artıyor ve bazen sözlü kavgalara, hakaretlere ve ahlaki ithamlara dönüşüyor. Ahmet Bey Şevki’nin o sözü bu tartışmaların neresinde?!

Popülizm deryasında yüzen bir ‘gafil analistler’ grubu var. Bunlar için en kolay şey, başlarına apaçık gerçek olarak gördükleri yanılgıların sarığını dolamaktır. Bunu yaparken, analitik yapılarındaki bozukluğu ve çelişkiyi biraz olsun dikkate almazlar. Halk tezahürat yaptığı ve alkışladığı sürece bu kusurların lafı bile olmaz. Gazze’nin harabelerine ve insanlarının yaşadığı felaketlere rağmen bu böyle sürüp gider.

Kuveytli Abdullatif en-Nısf, yakın zamanda Kuveyt gazetesi en-Nehar’da bu grup hakkında şunları yazdı:

“Gafil analistlerden duyacağınız en son şey, şu an yaşanan savaşların Arap yurtlarını bölüp parçalamayı hedeflediğine dair bir uyarıdır. Onlara Arap yurtlarının uzun yıllardır parçalanmakta olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Mesela bir Gazze Filistin’i var, bir de Ramallah Filistin’i; bir Trablus Libya’sı var, bir de Bingazi Libya’sı; bir Sana Yemen’i var, bir de Aden Yemen’i; bir Bağdat Irak’ı var, bir de Erbil Irak’ı; bir Şam Suriye’si var, bir de İdlib ve Kamışlı Suriye’si.”

Bu genel akıl tutulması hali değişir mi dersiniz?

Abdullatif en-Nısf, kamuya mal olmuş bu tür yazarlar “Arap aklını ya da o akıldan geriye ne kaldıysa onu saptırmaktan keyif aldıkları, bununla eğlendikleri ve mutlu oldukları sürece” bu durumun değişmeyeceği kanaatinde.

Ne kadar üzücü bir ifade: “Ya da o akıldan geriye ne kaldıysa”…

Umarım geriye kalan zengin ve yetkindir!