Tepkisellik, bir olguya karşı verilen sınırlı bir tavırdır. Bu da kendi içinde bir zaafı taşır ve doğru tepkisellikler oluşturulmazsa meseleye zarar verme boyutu güçlenir. Modern düşünce tepkisel bir olgudur. Bu tepkiselliği hala sürdürmeye devam etmektedir. Tepkiselliği beraberinde süreklileşen bir çatışmayı zorunlu kılmaktadır. ABD ve Avrupa devletlerinin İsrail desteğini de bu çatışmanın bir zemini olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır.
Müslüman zihin de bu modern düşüncenin üzerinde bulunduğu tepkisellikten etkilenerek süreklileşen bir tepkiselliği hareket metodu olarak kabullenmiştir. Bir türlü ümmet olma şuurunu gerçekleştirememeleri ve bunu bir dava olarak üstlenmemeleri bunun tipik bir göstergesidir. Modernist, gelenekselci, sufi, selefi, mezhepçi, kelamcı, fıkıhçı, Sünni, Şii ve benzeri her şeyi bir çatışma unsuruna dönüştürme, tarihsel bir geleneğe bağlı olmayan modern bir hastalık olarak öne çıkmaktadır. Bir önemli noktada çıkarı için süreklileşen bir yalan makinesine dönüşmektir. Bulunduğu tarafa bağlı olarak onun çıkarlarını sağlamak adına karşıt tarafa yalan dolan her şeyi boca ederek onu küçük düşürmek ve gözden ırak hale getirmek için propaganda yöntemini kullanmak neredeyse tek seçenek olarak kullanılmaktadır. Siyasi çekişmelerden tutunda iktisadi gücü elinde bulundurma çabalarına kadar bu çatışma devam etmektedir. Bu da müslüman zihnin modern çatışma üslubu içinde biçimlendiğini göstermektedir.
Son Gazze direnişinde de bu çatışma unsuru devreye girmiş ve hemen ‘ama Hamas’ta bu saldırıyı yapmamalıydı’ diye başlayarak İsrail devletinin yaptığı katliamı Hamas’a yüklemekten çekinmemektedir. Farklı düşünmesi Hamas’ı suçlaması için yeter sebeptir. Hamas’ı eleştiriye tabi tutmak yerine seksen küsur yıldır Siyonist yahudinin o topraklarda yaptığı suçları tartışmak ve son yaptığı soy kırımı eleştirmek yerine Hamas’a yöneltilmiş kılıçların hakikat ve adalet zemininde bir karşılığı yoktur, olmayacaktır da…
Örneğin, protesto yürüyüşleri, toplantıları vesaire yapılmaktadır. ‘İyi, ama bu protestolar, akan kanı durdurmamaktadır, iktidarlar niye müdahale etmiyor.’ Diyerek kendilerinin bu protestolara katılmamalarını meşrulaştırmak istemektedirler. Ya da iktidar deyip, asli olarak kendisine düşen sorumluluğu yükleyerek kendini boşa çıkarmakta bir beis görmemektedir. Bu yaptıkları şeyin İsrail ve katliamlarını durdurmayacağını bilmelerine rağmen, kendileri için düşman gördükleri birilerini hedefe koymak adına bunu yapmaktan kaçınmamaktadırlar. Bu tepkiselliğin kaynağı hakkında ise asla düşünmeye yanaşmamaktadırlar.
Tepkisellik kendi içinde bir kolaycılığa kaçmayı da içermektedir. Kolay olan zor olana karşılık genel kabule mazhar olmaktadır. Ama insan olmak, vicdan sahibi olmak ve bunu gerçekten kendi iç dünyanda kabul etmek, farklı bir tutumu işaret ederek bu durumdan kurtulmayı mümkün kılar. Siyasi çatışmalarda bu durum biraz daha netleşmektedir. Şöyle ki; iktidar karşıtı bir tutuma sahipseniz, hemen iktidarın bu konuda ortaya koyduğu çabaları takdir etmek yerine iktidarın bir şekilde yapmadığı şeyleri gündeme taşıyarak onu eleştiri oklarına tabi kılmak daha kolay olmaktadır. Bu kolaylığın aynı zamanda seninde Gazze direnişine karşı sorumluluğunu göz ardı etmeni sağlamamalıdır. Çünkü yaptığın bu eleştiri Gazze’ye yönelik güzel şeyleri durdurmaya veya daha iyisini yapmaya engel teşkil edebilecek bir zemine neden olabilir. Bazen şahsi hırslar öne çıkmaktadır. Kişisel düşmanlığını Gazze direnişine karşıt olmakla taçlandırmak sana ne kazandıracaktır ki… Bilakis, seni geriletecek ve siyasi mevta kılacaktır.
İdeolojik kaygı üzerinden Hamas’a yönelik terörist damgası vurmak ise tam bir aymazlık ve hamakat örneğidir. Aynı zamanda bir ihanet göstergesidir. Bu temel çerçeveyi daha dikkatli düşünelim; seçimle gelmiş, yönettiği yere karşı sorumluluklarını yerine getiren ve oranın güvenliğini sağlamak adına askeri yapısı olan bir hareketi terörist olarak tanımlamak, önce kendine ihanettir, sonra adalete ihanettir ve sonra da insanlığa ihanettir. Çünkü bütün şartlar onun meşru bir hükümet ve iktidar olduğunu göstermesine rağmen, bunun kabulü söz konusu olmasına rağmen, onu terör ile bağlantılı görmek başka türlü izah edilemez!
Ateşkes arasından sonra yeniden gündeme gelen çatışma alanlarını yeniden düşünmekte yarar var. Birileri Sünni, birileri Şii bakışı üzerinden çatışma üretmeye çalışmaktadır. İran’ın yaptıkları ve yapmadıkları üzerinden eleştirilmesi, eğer Gazze direnişine zarar verecekse bunu yapan kişinin İsrail lehine bir iş yaptığı söylenebilmelidir. Ya da Türkiye’nin yaptığı veya yapmadığı şeyler üzerinden eleştiriye tabi kılınması, Sünni düşüncenin eleştiriye tabi kılınması, bir Sünni olan Hamas ve Gazze direnişine zarar vereceği kesin iken bunu yapmanın devlet çıkarına olmasına rağmen, ümmet bilincini zedelemesini dikkate aldığımızda ciddi bir hata ve ihanet olabileceğini söylemekten kaçınmamalıyız. Çünkü müslüman ülkelerin kendi birliklerini, bütünlüklerini sağlamadıkları sürece, ABD ve Rusya veya Çin korumasına yönelik beklenti çoğalarak devam edecektir. Bu durum ise Müslümanların sürekli bugün olduğu gibi çatışma içinde olmalarını sağlayacağı gibi bütünlüğü oluşturamadığı içinde sömürülmeye açık halde bulunmalarına neden olacaktır.
Ömrünü Ümmetin birliğine adayan üstad Sezai Karakoç’un(Allah rahmet eylesin) da ifade ettiği gibi, bir dava olarak ümmetin birliğini ve dirliğini savunmak ve gerçekleştirmenin imkânlarını aramak en büyük sorumluluk olarak önümüzde bulunmalıdır. Bugün müslüman entelektüellerin sahip çıkması gereken temel bir tutum olarak İslam birliğini savunmak, ümmetin bütünlüğünü sağlamaya yönelik düşünceler geliştirmek ve bunu engellemeye yönelik her türlü çaba ve gayreti dışlayarak o tarz düşüncelere itirazı en yüksek seviyede geliştirmek elzemdir.
Tepkiselliğin ürettiği zemin aynı zamanda savunulacak olan şeyi engellemeye yönelik bir sonuç doğurabilir. Buna yönelik her türlü çaba ve gayret peşinen akıl sahibi ve sağduyulu insanlar tarafından eleştiriye tabi kılınmalıdır. Bu noktada tepkiselliği aşan ve inşa edici pozisyonu temel olarak kabul ederek yola çıkmak önemini artırarak devam etmektedir. İnşa edici tutum ise Gazze direnişi bağlamında temel bir aksiyom olarak önümüzde durmalıdır. Gazze direnişi, temel eksen ve bu temel ekseni zaafa uğratacak her şeyden uzak durulmasını gerektirdiği gibi onu güçlendirecek her şeyi güçlü bir şekilde yapmak ise zorunluluğu ifade etmektedir.
Bu yüzden Türkiye’nin yaptıklarını eksik görmek, yapılanları yeterli görmemek başka bir şey, eleştiriye tabi kılarak onu zaafa uğratmak başka bir şey olarak düşünülmelidir. Eğer iktidarın daha iyi ve güzel şeyler, sonuç alıcı işler yapmasını istiyorsak, iktidarı tepkisel tavırlar üzerinden değil, inşai tutumlar üzerinden haklı bir zeminden hareketle uyarı mahiyetinde ve adaleti gözeterek eleştiriye tabi kılmalıyız ki istediğimizi alma konusunda bir ileri adım atabilelim…
Dolayısıyla Müslümanların yaptığı en küçük bir şeyi bile itiraz etmeden daha iyisini ve büyüğünü yapma konusunda ön açıcı adımlar ve görüşler ortaya konulmalıdır. Bu bir samimiyet testini geçmeyi sağlayacağı gibi daha olumlu adımların atılmasına da sebebiyet verecektir.
Gazze meselesi, Filistin davası, bugün yaşanan katliamların bir daha yaşanmaması için Müslümanların bütün farklılıklarına rağmen, ed Din olan İslam’ın birleştirici gücünde bir araya gelerek, yeni bir dünyanın selam üzere bir yaşamın varlığını ortaya koyarak bütün bir insanlığı adil bir dünyada yaşamasına zemin oluşturulmalıdır. Barışın egemen olduğu, adaletin ikame edildiği, hakların âmâsız karşılandığı, verildiği bir dünya insanların hür bir şekilde yaşayacağı bir dünya demek olacaktır. Bunu sağlamak o kadar zor olmasa gerek! Gazze direnişi bunun mümkün olacağını bize göstermektedir. Bütün halklar, ayağa kalkarak Gazze’deki katliama dur diyen gösteriler, protestolar, programlar ve boykotlar yapmaya devam ediyor. Bu temel tutumun dünyanın temel tutumu haline gelmesini sağlamak, iktidarları da bu zemine taşıyacak bir baskıyı kuracak bir düşünce eylem birlikteliğine sahip olmak zaruri olmuştur.
Gazze direnişinin başarılı bir şekilde sona erdirilmesi için gereken vasat, tepkiselliği aşan inşai bir tavra sahip olmak, birliği zedeleyecek şeylerden uzak durmak, kişisel veya grupsal çıkarlar uğruna yardımları engelleyecek durumlardan vazgeçmek, ideolojik farklılıklar yüzünden direnişe zarar verecek saldırılardan vazgeçmek bugün için gereken zorunlu tutumlardır. Sonra hesaplaşmak istiyorsanız hesaplaşın, ama bunu Gazze direnişi üzerinden gerçekleştirmeyin…
Protestoları bir adım ileri taşımanın yolu, tepkiselliği aşarak inşai olarak neyin yapılacağını düşünmek ve uygulama alanına çekmeye çalışmak olmalıdır. Örneğin, seçim sürecine girilen bir Türkiye’de yaşamaktayız… Yapılması gereken ilk şey; aday seçiminde İsrail bağlantılı adayların reddi, İsrail devleti ile bu süreçte ticaret yapan firmaların sahiplerinin belediye başkan adaylığı engellenmelidir. Bu konuda basın, medya, gazeteciler ve aydınlar el birliği ile çalışarak İsrail bağlantılı kişilerin adaylığını veto etmeli ve olmamaları için gereken zeminin inşa edilmesini sağlamalıdır.
Boykotu biraz daha derinleştirmek şart olmuştur. Boykota konu olan İsrail ve malları ile sınırlı kalmadan bu sefer ülkelerimizde bulunan İsrail bağlantılı kişiler ve şirketleri de boykota tabi kılmayı denemeliyiz ki İsrail üzerindeki baskıyı artıralım ve kesin kalıcı bir ateşkesin üzerinden kalıcı ve Filistin halkının haklarını koruyan bir vasat oluşturulabilir hale gelsin…
Cesaretle atılması gereken adımların atılmasını sağlayarak ilahi inayetin varlığına tanık olmayı beklemeye başlayabiliriz…