Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Gazze savaşında ertesi gün planı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Gazze savaşının “ertesi gün”üne ilişkin gerçek ve net bir planının olmadığı konusunda herkes hemfikir.

Ama sonuçta kimin gerçekten bir planı var? Cevap: İran'dır.

Devam eden askeri operasyonların gerçekleştiğinde zaferin deklare edileceği belirli bir hedefe doğru ilerlememesi nedeniyle Netanyahu haklı olarak suçlanıyor. Çünkü bu durum,  savaşı, Filistinlilere en yüksek düzeyde acı ve yıkım yaşatmak isteyen ucu açık bir katliama dönüştürüyor.  Netanyahu'nun ne gerekli insani adımlar ne de Gazze’deki yönetim ve yönetişim konuları olsun savaş sonrası Gazze’ye ilişkin net bir vizyonu yok. Hükümeti tarafından Batı Şeria'da uygulanan İsrail yerleşim politikaları da, kendisinin Filistin devleti ilkesine ve Filistin ulusal projesinin özüne düşman bir ittifaka öncülük ettiğini doğruluyor.

Bunun en belirgin örneği, Gazze'nin yeniden inşası ve bölge ekonomisine entegrasyonunun ardından 2035'te Gazze'de özyönetim kurmayı amaçlayan üç aşamalı planıdır. Bu, Filistinlilerin meşru devlet, egemenlik ve kendi kaderini tayin haklarına ilişkin gerçek bir siyasi içerikten yoksun, bir halkla ilişkiler oyunundan başka bir şey olarak düşünülemeyecek bir öneridir.

Tüm bunlar doğru. Ancak Netanyahu gibi İsrail askeri ve siyasi yapısı içinde onu eleştirenlerin de "ertesi gün" konusunda ciddi fikirleri yok. Askeri Konsey üyesi Bakan Benny Gantz, istifasını savaşın gidişatında gerçek bir dönüm noktası haline getirmeyi ve uzun vadeli zorlukların üstesinden gelme konusunda net bir vizyon ile kamuoyuna liderlik etmeyi başaramadı. Adam sanki hiç var olmamış gibi eriyip gitti. Siyasi muhalefet ve lideri Yair Lapid ise şu ana kadar Netanyahu'ya karşı hiçbir nesnel alternatif sunmadan yalnızca meşru eleştiriler, doğru ve sistematik düzeltmeler sundu.

Ertesi gün planının en dikkat çekici eksikliği, ABD Başkanı Joe Biden'ın sahadaki gerçeklerden tamamen kopuk, zayıf ve kararsız politikasıdır. Biden, İsrail'e verdiği tarihsel destekle kendisi ile Netanyahu arasında alevlenmiş anlaşmazlık arasında gidip geliyor. Başkanlık seçimi saati ona Gazze savaşını bitirmesi için baskı yapıyor, bu yüzden İsrail’in bölgedeki tarihinin en uzun savaşı ile karşı karşıya olduğunu unutuyor ya da unutmuş gibi yapıyor. Ateşkesin sağlanamamasından kendisini sorumlu tutan öfkeli Arap seçmenin oyunu kaybetmek uykularını kaçırıyor. Kendisi ile Demokrat Parti'nin genç liberal safları arasındaki büyüyen karşıtlık, kaygısını daha da büyütüyor. Ancak bunların, çeşitli nedenlerle savaşı kısaltmak yerine uzatmaya yatırım yapan Netanyahu ve Yahya Sinvar'ı hiç ilgilendirmediği gerçeğine çarpıyor.

Beyaz Saray'ın çatışmayı bitirme planının hızlı başarısızlığı, Biden yönetimindeki ABD'nin ateşkesi dayatmaktan bile aciz olduğunu gösterdi. En tehlikelisi ise bu başarısızlığın, ABD'nin stratejik dengelere yaklaşımının naifliğini, mevcut çatışmanın nedenlerini ve dinamiklerini anlamadaki yüzeyselliğini ortaya çıkarması.

Eğer Gazze'de askeri operasyonların devamı net siyasi hedeflerden yoksunsa, o zaman siyasi bir ufuk olmadan, Filistin ve İsrail'deki denklemi değiştirme gücü ve iradesine sahip olmadan ateşkeste ısrar etmek, Hamas’a hayali ve aldatıcı olsa bile bir zafer hediye edecek ve bu da sadece gelecekteki şiddet döngülerinin önünü açacak.

Gazze'de derhal ateşkes acil bir insani ihtiyaç, ancak bunu gerçekleştirmek ters sonuçlara da yol açmamalı. Milislerin Filistinlileri ilgilendirmeyen hesaplar lehine Filistin ulusal projesi üzerindeki kontrolünü devam ettirmemeli.

Hamas, ateşkes sonrasında projesinden vazgeçip diğer Filistinlilerle bir anda uzlaşmak ya da bölgede istikrarın bir parçası olmak için bu bedelleri ödemedi. Tam aksine, Gazze'deki nüfuzunu korumak, daha sonra Batı Şeria'ya kadar genişletmek ve askeri gücünü geliştirerek İran eksenine katılımını derinleştirmek yönünde stratejik manevralar yapıyor.

İki devletli çözüme giden yolun doğaçlama bir ateşkesten, Hamas ile Netanyahu hükümeti arasında belli düzeyde bir uzlaşma sağlanmasından geçtiğine inanan Amerikan saflığı, yüzeysel bir anlayış, İran'ın çatışmanın dinamikleri üzerindeki rolünün, Tahran'ın Ortadoğu'da barışı ve entegrasyonu sağlamanın tüm gerçekçi yollarını yıkma konusundaki ısrarının korkunç derecede göz ardı edilmesini içeriyor.

İran'ın barış girişimlerinin rehin alınmasındaki rolü yalnızca nüfuzunu artırmaya yönelik taktiksel bir politika değil, aynı zamanda Ortadoğu'ya, ilişkilerine ve içindeki güç dengesine dair spesifik bir vizyona sahip ideolojik bir projedir.

Bu savaşta en kolay söylenen cümle Netanyahu'nun savaşın “ertesi gün” için net bir planının olmadığıdır. Peki, bunu Hamas için bir zafere dönüştürmeden, katliamları durdurmanın ötesine geçecek bir planı olan var mı?

Bölgedeki İran etkisini ele alan bir plana paralel olarak, Gazze ve Batı Şeria'da yönetim, yeniden inşa ve güvenliği ele alan kapsamlı bir savaş sonrası planı olmadan, şiddet ve istikrarsızlık döngüleri muhtemelen devam edecek ve uzun vadede barış çabalarını baltalamaya devam edecek.

Açık gerçek şu ki, yalnızca İran'ın “ertesi gün” için bir planı var ve onun planı bölgeyi kalıcı bir çatışma durumuna hapsetmek.