İran'ın Hizbullah'ı sattığını söylemek, Hizbullah’a karşı düşmanlığın içine çektiği siyasi çekemezlik ve kin oyunundaki söylemden başka bir şey değil. İran ile Humeyni devrimini ihraç etme düşüncesinin en öne çıkan ürünü, yani Hizbullah ve liderleri arasındaki ilişki, konuştuğumuz anın büyüklüğü ne olursa olsun, buradaki veya şuradaki eylemler ya da kararlar değil, stratejik ve jeopolitik hesaplar tarafından belirlenir. Hizbullah sadece İran'ın desteklediği bir milis grubu değil, suikasta kurban giden lideri Hasan Nasrallah da sadece bir müttefik değil. Bu oluşum, Tahran'ın bölgesel nüfuzunun bir uzantısını temsil ediyor. İsrail'e karşı stratejik caydırıcılığın organik bir bileşeni ve Tahran adına Şii-Arap ekseninin harekete geçirilmesi, seferber edilmesi ve himayesi için bir platform olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla bu pozisyonda olan bir taraf bu kadar kolay alınıp satılmaz.
Nasrallah'a düzenlenen suikastın, Hizbullah’ın askeri yapısının neredeyse tamamen dağıtılmasının ve sistematik suikast yoluyla yetenek rezervinin kurutulmasının, İran'ın kendisi için tam bir kayıp olduğu gerçek. Hasan Nasrallah'ın öldürülmesi ile Hizbullah rejiminin devrilmesi, Irak'ta Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesiyle yaşanan jeopolitik depreme benziyor. Saddam rejiminin devrilmesi İran'ın Maşrık’ı (Levant) işgal etmesinin kapısını açtı, Hizbullah’ın devrilmesi ise İran'ın buradan çıkış ihtimalinin kapısını açacak.
Hamas'ı yerle bir ettikten sonra Hizbullah'ı yıpratmak, Husiler ve Iraklı milisler üzerindeki baskıyı artırmak, İran'ın izlediği “vekalet savaşları” doktrinini kalbinden vuran bir darbe. İran'ın uzun ve zor on yıllar boyunca mali, lojistik ve ideolojik yatırım yaptığı bu stratejinin baş tacının Hizbullah olduğu bir sır değil. İran rejimi bu yatırımı kendisi için stratejik bir önceliğe hizmet etmesi için yaptı, o öncelik de İsrail veya ABD ile doğrudan savaşa girmekten kaçınmaktır.
İran'ın şu anki acil önceliği, Hizbullah'ın yapısını yeniden düzenlemek ve “direniş kamuoyuna” biraz güven verebilecek yeni bir genel sekreter ve güvenilir bir çalışma ekibi aracılığıyla örgütün devamlılığını hızla güvence altına almaktır. Hizbullah'ın son 11 ayda maruz kaldığı kökünü kazıma felaketinden zorlu kurtulma yolculuğuna başlamaktır. Stratejik zorluklarla dolu bu restorasyonun, Hizbullah'ın askeri ve siyasi alanlardaki yeteneğinin, verimliliğinin ve etkinliğinin çoğunu en azından geçici olarak yok edeceğini, dolayısıyla İran'ın Lübnan ve ötesindeki etkisi için sıkıntı oluşturacağını İran kadar kimse bilemez.
En zor ve öngörülemeyen restorasyona gelince, bu, İran'ın kendi içinde kanatlar arasında yaşanan son derece sert çatışmalardır. İran, Nasrallah suikastının bölgesel konumuna doğrudan bir meydan okuma oluşturduğunu düşünüyor. Liderliği, İran propagandasının büyüttüğü beklentiler nedeniyle, İran içindeki ve dışındaki direniş ekseni kamuoyunun baskısının ağırlığı altında eziliyor. Buna göre, İran rejiminin şu anda oynadığı temel rol, tepkileri yönetirken dikkatli bir denge kurmaktır. Bu gerilemelere yanıt olarak Tahran'ın kendisinden daha agresif yanıtlar vermesini isteyenler var ama Tahran’ın halihazırda buna takati yok. İran'ın “stratejik sabır” göstermeye devam etmesi halinde, yanıt vermemenin, prestijini, müttefiklerini ve vekillerini kontrol etme gücünü kaybetmesine neden olacağını söyleyenler de var.
Yaşananlardan yalnızca Hizbullah'ın operasyonel yetenekleri değil, aynı zamanda bölgedeki en önemli mücevherini kaybeden İran'ın tüm bölgesel güç dinamikleri de etkilenecek. Öyle ki artık Lübnan ve Arap Maşrık bölgesindeki güç dengesinin genel olarak değiştiğini ve İran'ın Lübnan ve Suriye'deki nüfuzuyla mücadele etmek için bu durumdan yararlanabileceğini düşünmek mümkün. Hizbullah'ın gerilemesi karşısında, Hıristiyan ve Dürzi güçler gibi diğer siyasi grupların ve hatta Lübnan'daki bazı Şii şahsiyetlerin ve oluşumların İran etkisinden uzaklaşmaya, Arap ve özellikle de Körfez ülkelerinin kanatları altında siyasi sığınaklar aramaya başlamaları muhtemel. İran, mezhepçi milislere verilen destek de dahil olmak üzere kontrolünü başka yollarla yeniden empoze etmeye çalışabilir. Bu nedenle İran etkisinin karşı karşıya olduğu meydan okumalar otomatik olarak Lübnan ve bölgede bir istikrar denklemi şeklinde ifade bulmayacağından, İran karşısında ona acil çıkışların mevcut olduğu konusunda güvence verecek bir Arap rolünün başarılı olma fırsatı var.
Lübnan'da sadece insani yardım sağlamak açısından değil, aynı zamanda bu ülkede meydana gelen dev olayların bıraktığı kısmi ama büyük boşluğa yatırım yapmak için siyasi inisiyatifler üstlenme açısından da Arapların önemli bir rol üstlenme fırsatı var.
Nasrallah suikastı ve Hizbullah'ı zayıflatmak, İran için stratejik bir meydan okuma teşkil ediyor ve bu nedenle bölgesel istikrarsızlık risklerini ve İran'ın vekil ağı ile İsrail arasında ve belki de belirli Arap ülkelerine karşı gerilimin tırmanma potansiyelini artırabilir. Ancak bu hadise kaçırılmayacak büyük bir fırsat sunuyor. Hizbullah'ın 27 Eylül 2024'ten önce Lübnan siyasi sistemi üzerindeki hakimiyeti ve İran'ın bölgesel stratejisindeki işlevi ile bu tarihten sonrası ayrı bir konudur. Ancak gerçek sınav her zaman, kırılgan Lübnan siyasi sistemini istikrarsızlaştırmadan veya mezhepsel dengeleri bozmadan, İran'ı köşeye sıkıştırmadan ve onu tapınağı herkesin başına yıkmaya zorlamadan, bu kontrolün yıkılışından yaratıcı bir yolla yararlanmak olmayı sürdürüyor.