Cemal el-Keşki
TT

Ölüm aşçıları ve çıkış ikilemi

Savaş filozofları, hedefleri gerçekleştiren, düşmanları ve hasımları yok eden, rakipleri uyaran tek şeyin savaş olduğuna inanırlar, ancak filozofların bu teorisi yanlıştır.

Gerçek şu ki, savaşa girmek kolaydır, ancak özellikle güç gösterisi ve stratejik düello için savaş uğruna savaş, söz konusu olduğunda, çıkış düşünüldüğünde büyük bir çıkmaza yol açar. İsrail'in Arap coğrafyasında gerçekleştirdiği yıkım, filozoflarının savaş uğruna savaş teorisine tabidir. Bölgeyi korkutmak ve istikrarlı ulus-devletler içindeki güvenlik anlayışını sarsmak için stratejik düello sözlüğüne dayanmaktadır.

Bölge, bu tür savaş filozoflarının öğrencilerinden biri olan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun inandığı bu tehlikeli teorinin merkezinde yaşıyor. Jabotinsky de bu teoriye inanıyordu ve kılıcı her zaman boğaza dayalı tutmak gerektiğini, İsrail askerinin ulaştığı her toprağın onun olduğunu, ayrıca İsrail ile bölgenin geri kalanı arasına demir bir duvar yapılması ve İsrail’in her fırsat bulduğunda demir duvarı yıkması, daha fazla toprak ele geçirmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu, şu anda sürmekte olan savaşı da yöneten felsefenin aynısı ve Netanyahu'nun BM kürsüsünden gösterdiği haritasında da açıkça görülüyor. Netanyahu da “elimiz Ortadoğu'nun her yerine, hatta dünyanın her yerine ulaşıyor” diyerek bunu net ifadelerle tekrarlıyor.

Bu teoriyi savunanlar ve onların soyundan gelenler yanılsamaları nedeniyle, tarihten ders almıyorlar. Şovmenliğin, düelloların ve nüfuz dayatma çabasının verdiği coşku ile savaşa girişmek bazen cazip gelebilir. Ancak savaştan çıkış anı büyük bir çıkmaz anıdır, çünkü savaşın ayakları bataklığa saplandığında, çıkış yolları zor ve nihayetinde tıkalı hale gelir. Bu filozofların teorisi başarısız olur ve kendilerini sonsuz bir yıpratma savaşının tutsağı olarak bulurlar. Dahası savaşa karar verenin silah seslerini susturma kararını alması bile zorlaşır.

7 Ekim 2023'ten itibaren İsrail'in Gazze'deki aslında günler, haftalar, aylar içinde durabilecek savaşı başladı. Ancak ölüm aşçısı bu filozoflar, haritaların zenginliklerini ve ulusal varlıklarını ele geçirme, halkları korkutma ve geleceğin duvarını yıkma teorisini sürdürmeye karar verdiler. Bu nedenle uluslararası hukuk, insani hukuk ve hatta güvendikleri müttefiklerinden gelen çağrılar bile onları caydırmadan, bölgedeki operasyon alanlarında kalıcı, sürekli ve genişleyen bir savaş senaryosundan yana oldular. Ve işte savaş her geçen gün genişliyor, savaşmayı hiç düşünmemiş ancak beklenmedik bir şekilde kendilerini beklemedikleri bir savaşa girmek zorunda bulabilecek uzak tarafları da kendine çekiyor.

 Şu andaki asıl ikilem, Arap sahnesinde genişleyen İsrail savaşının sona ermesine yönelik olası herhangi bir senaryonun ortadan kaybolmasıdır. Bu senaryo, özellikle İran gibi Arap olmayan bölgesel güçleri Arap topraklarında gerçekleşen operasyonlar alanına çektiği için önemli. İki taraf bu topraklar üzerinde çatışıyor ve kurban da Arap halklarının zenginlikleri ve bölgenin geleceği oluyor. Dahası tarihin acı deneyimlerinin bize anlattığı gibi, gelecekteki kayıpların düzeyi de giderek artıyor.

Geçmişe dönersek, bu savaş filozoflarının yanılsamalarının, savaşların içinde kalma ısrarlarının, ana savaşların neden olduğu tesadüfi savaşların patlak vermesinin bir sonucu olarak insanlığın ödediği yüksek bedelleri buluruz.

Örneğin, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları tesadüfen çıkmış, milyonlarca kurbanın ölümüne neden olmuş ve insani yapıyı bozmuştur. Bu iki savaşın olumsuz etkileri hâlâ aşikardır. Nedeni de savaş filozoflarının yanlış reçetesidir. Sonuç ise önümüzde ve bellidir. Diğer ülkelerin sahip olmadığı veto hakkına sahip oldukları için uluslararası karar alma mekanizmasını ve hukuku kontrol eden bir grup ülkenin tarafını tutan uluslararası toplumdaki siyasi dengesizlik ile temsil edilmektedir.

Savaşlara yönelik aynı felsefi yaklaşım, ABD'nin 1950'lerin başında Kore Savaşı'na dahil olmasına yol açtı. Kısa bir süre sonra ABD yine başka bir bataklığa, ellili yıllardan yetmişli yılların ortalarına kadar süren Vietnam bataklığına gömüldü. Bundan sonra ABD savaşlara karışma sürecini sürdürdü ve sadece 10 yıl içinde kendisini hem Afganistan’da hem de Irak'ta buldu. Halen de Ortadoğu'nun hareketli kumlarına karışıyor. Tuhaf olan şu ki, şimdi de bir yandan savaş filozoflarının tavsiyelerine, diğer yandan da Netanyahu'nun filozoflarının tavsiyelerine uyarak yeniden savaşa dahil olmak üzere.

En büyük tehlike, ABD'nin savaşlara dahil olmaya devam etmesi ve müttefiki İsrail'i savunmak uğruna ayaklarının Ortadoğu'nun hareketli kumlarına daha çok gömülmesidir. Eğer bu olursa, bu sefer bu kumlardan çıkamayacak ve savaş filozoflarının yanılgılarının, ölüm aşçılarının aldatmalarının bedelini dünya ödeyecek.