Sadece kalplerinde ve ruhlarında hastalık olanlar savaşları sever ve harp şarabına bağımlı olur. İncil'in ifadesiyle ‘Selam dünyanın üzerine olsun, insanlar mutlu olsun’. İslam ehlinin selamında olduğu gibi Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
İnsana karşı merhamet sahibi olan her kişi, Lübnan'daki ateşkes anlaşmasından ve zaman zaman tutuşturulan bu savaş ateşinin söndürülmesinden memnuniyet duydu. “Ne zaman savaş ateşini tutuşturmuşlarsa Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk için çaba harcarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.” (Mâide Suresi-64)
Ancak, ateş severler ve kundakçılar, alevler kurbanların bedenleri üzerinde yeniden dans edene kadar dinlenmeyecekler. Ateş dindikten sonra bir süre bile beklemeyecekler.
Asıl soru şu: Bu kalıcı bir barış mı yoksa geçici bir ateşkes mi?! Bu soruya verilebilecek iki cevabın her biri için kanıtlar ve deliller neler?!
Ne yazık ki, en azından savaşın iki tarafı olan İsrail Netanyahu'su ve Lübnan Hizbullahı’nın isteklerine göre olan şey, nefes almak, baskıyı hafifletmek ve zaman geçirmek gibi duruyor. Bu da yeni bir raundu beklemek gibi bir şey.
Neden böyle söylüyoruz? Çünkü savaşın nedenlerine ve ateşi tutuşturanlara dokunulmadı. Her iki taraf da tam bir zafer elde etmediğine inanıyor. Zafer iddialarını ve kutlama konuşmalarını unutun. Netanyahu sahada o çok sevdiği sloganı olan ‘total victory’ yani tam zafere ulaşamadı. Öte yandan bu taraftaki kayıplar utanç verici ve yüz kızartıcı bir hal alıyor. Hizbullah'ın maddi anlamda, insan, toprak, silah ve para kaybı rakamsal hesaplarda kaldı. Manevi anlamda ise kameralar önünde konuşmaktan başka herhangi bir zafer elde edemedi.
“Ve böbürlenenlere karşı sabrım onlara gösteriyor ki / Zamanın değişimleri beni zayıflatmıyor!”
ABD'nin baskısı, Fransa'nın çabaları ve uluslararası katılımla varılan 13 maddelik anlaşma metni, Hizbullah ile İsrail arasında 2006 yılında yaşanan savaşı sona erdiren 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararının tam olarak uygulanması için gerekli tedbirlerin alınmasına atıfta bulunuyor.
Anlaşmadaki açık paragraf, her iki tarafın da Lübnan'daki tüm silahlı grupların silahsızlandırılmasına atıfta bulunan hükümler de dahil olmak üzere BM Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararını tam olarak uygulama taahhüdünü vurguluyor.
Başbakan Necib Mikati, Lübnan ordusunun güneydeki konuşlanmasını arttırmaya hazır olduklarını bildirdi. ABD elçisi ve Hizbullah'ın temsilcisi olan Meclis Başkanı Nebih Berri de aynı yönde konuştu. AFP'nin aktardığına göre Hizbullah'a bağlı milletvekili Hasan Fadlallah'ın ordunun ülkenin güneyinde konuşlanmasını arttırmak için Lübnan devletiyle tam iş birliği yapıldığına dair açıklaması da dikkat çekici.
Fadlallah, “Hiçbir sorun olmayacak. Güneyde görünürde herhangi bir silahımız ya da askeri üssümüz yok” dedi.
Sorumluluk hissetmek ve Lübnanlıların ve Lübnan'ın savaşın dehşetinden korunmasını istemek iyi bir şey ama şu sorudan kaçış yok:
Eğer silahlar Litani Nehri'nin güneyinde, yani İsrail'e karşı kullanılmayacaksa, o zaman Litani'nin kuzeyinde bu silahların ne işi var?!