Kerkük, sadece bugün değil, 1927'de şehirde petrol bulunmasından bu yana, ulusal, ekonomik ve siyasal boyutların iç içe geçtiği, Irak'ın en önemli tartışmalı bölgelerinden biridir. Bu tarihten itibaren Kerkük, son yüzyıldan günümüze kadar Irak’taki siyasi rejimler ile Kürtler ve liderleri arasında bir çatışma merkezi haline gelmiştir. Bölgesel ve uluslararası güçlerin müdahalelerinden ise bahsetmiyoruz bile. Şehir özellikle Baas Partisi iktidarı döneminde sistematik demografik değişim politikalarına sahne oldu ve bu da şehrin demografik yapısını ve kültürel kimliğini karmaşıklaştırdı.
Demografik değişim, yüz binlerce yerel sakininin yerinden edilmesi, yerlerine büyük teşviklerle Güney ve Orta Irak şehirlerinden başkalarının getirilmesi operasyonlarının detaylarına girmeden, tek partili rejimin devrilmesinin, bu operasyonların durdurulması, sonuçlarının ortadan kaldırılması ve bölge halkı için adaletin yeniden sağlanması için bir fırsat yarattığını söyleyelim. Mevcut parlamentodan önce görev yapan Milli Meclis, bu konuyu Devlet Yönetimi Kanunu'nu çıkararak ele aldı. Kanun da 58. maddesinde etnik ve milli temelli değişikliklere maruz kalan Kerkük ve diğer bölgelerin sorununun çözümüne yönelik bir yol haritası ortaya koydu. Ancak, birbirini izleyen siyasal gelişmeler bunun uygulanmasını engelledi ve bu nedenle yol haritası, kalıcı bir anayasa maddesi olarak, daimi Irak Anayasası'na 140. madde şeklinde dahil edildi.
Petrol bulunmadan önce Kerkük, çoğunluğu Kürt, Türkmen ve az oranda Araplardan oluşan çok etnikli bir şehirdi; ta ki petrol keşfedilene ve İngilizler yüzlerce Arap işçiyi ve ailelerini buraya getirene kadar. Şehrin önemi arttıkça, yoksul kişiler İngiliz şirketlerinde çalışmak için buraya taşınmaya başladılar. Bu da Irak Krallığı'nın kuruluşundan itibaren yönetime gelen hükümetleri, bu aileleri kendi lehlerine olan demografik icraatlarla şehre yerleştirmeye itti. Daha sonra bu, Baas Partisi'nin Şubat 1963'te iktidarı ele geçirmesinden 2003'teki düşüşüne kadar programlanmış bir siyasi yaklaşıma dönüştü. Kürt ve Türkmenleri hedef alan sert ve sistematik demografik değişim politikaları uygulandı. Bunun için de, onlar şehirden çıkarılırken, Irak'ın güney ve orta bölgelerinden getirilenler aracılığıyla demografik yapının değiştirilmesi yoluna gidildi. Kürt ve Türkmenlere karşı izlenen politikalar arasında tarım arazilerinin yanı sıra konut ve binalar da dahil olmak üzere gayrimenkullere el konulması, Kürt ve Türkmen isimlerinin Arapçaya çevrilmesi, ayrıca tüm eğitim ve devlet kurumlarında Arapça dilinin zorunlu kılınması da yer alıyordu.
Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinin ardından Kerkük ve ihtilaflı bölgeler meselesinin Devlet Yönetimi Kanunu'nda, daha sonra da daimi anayasada ele alınması gerekliliği ortaya çıktı. Bu nedenle 2005 tarihli Irak Anayasası'nın 140. maddesinde ihtilafın çözümü için üç aşama öngörüldü:
1. Normalleşme: Araplaştırma politikalarının durdurulması ve yerinden edilenlerin kendi bölgelerine geri gönderilmesi.
2. Nüfus sayımı yapmak: Şehrin gerçek demografik yapısının belirlenmesi.
3. Referandum: Kerkük ve diğer şehir ve belde sakinlerinin, şehirlerinin kaderini belirleyecekleri, Kürdistan Bölgesi'ne mi katılacaklarını yoksa federal hükümetin idaresinde mi kalacaklarını belirleyecekleri referandumun düzenlenmesi.
Bu aşamaların 2007 yılı sonuna kadar tamamlanması planlanıyordu. Ancak siyasi anlaşmazlıklar, güvenlikle ilgili gerginlikler ve bölgesel müdahaleler nedeniyle uygulamada aksama yaşandı.
Kerkük sorununda, bölgesel güçler, özellikle de Türkiye ve İran etkili bir rol oynadılar. Şehirdeki Türkmen azınlık nedeniyle bilhassa Türkiye, etkili bir rol oynayarak, Kerkük'ün tamamen Kürt kontrolüne girmesine yol açabilecek her türlü değişikliğe karşı çıktı. Türkiye bu azınlık aracılığıyla, özellikle Irak petrolünün önemli bir kaynağı olması nedeniyle, bu bölgenin kaynaklarına hakim olmayı hedefliyor. Özerkliğin Türkiye'nin güneydeki Kürt bölgelerine bulaşmasından endişe ediyor. Irak'ta nüfuzunu sürdürmeye çalışan İran'ı kaygılandıran nedenler de aynı. İran'ın kendi içinde de bir Kürt sorunu olduğundan, Irak Kürdistan Bölgesi'nin yetki alanının genişlemesine karşı çıkıyor.
ABD 2003'ten sonra önemli bir oyuncu oldu. Irak'ın çeşitli bileşenleri arasında bir denge sağlamaya çalıştı, ama tüm girişimlerine rağmen izlediği politikalar çatışmaya köklü bir çözüm getiremedi. Kerkük ve 140. madde kapsamındaki diğer bölgelere yönelik askeri saldırı, bu durumu açıkça ortaya koydu. Söz konusu saldırı milis gruplar, Haşdi Şabi Güçleri ve bazı ordu birlikleri tarafından düzenlendi ve anayasanın ülke içindeki siyasal anlaşmazlıklara silahlı kuvvetlerin müdahalesini yasaklayan hükmünü açıkça ihlal ediyordu. ABD müdahalede bulunmadı ve söz konusu güçlerin Kerkük'ü ve Nisan 2003'ten bu yana bölgenin kontrolü altında bulunan geniş alanları işgal etmesine izin verdi.
- 2017 Kürdistan Bölgesi Referandumu: 25 Eylül 2017'de Kürdistan Bölgesi'nde Kerkük'ü de kapsayan bir bağımsızlık referandumu düzenlendi. Referandum federal hükümeti ve bölgesel devletleri kızdırdı ve Irak güçleri buna karşılık Ekim 2017'de Kerkük ve tartışmalı bölgelerin kontrolünü yeniden ele geçirmek için askeri bir operasyon başlattı. Bölgesel hükümet, bu durumu, ordunun ve silahlı kuvvetlerin iç siyasi anlaşmazlıklara müdahalesini yasaklayan anayasa maddesinin ihlali olarak değerlendirdi. Operasyon, çatışmaların büyüyerek iç savaşa dönüşmesi ihtimaline karşı Kürt Peşmerge güçlerinin şehirden çekilmesine yol açtı.
- Mevcut durum: Kerkük halen federal hükümetin idaresi altında bulunuyor. Federal Mahkeme'nin Aralık 2022'deki kararına rağmen, İran destekli milislerin hakimiyeti nedeniyle çeşitli bileşenler arasındaki gerginlikler devam ediyor. Federal Mahkeme bahsi geçen kararında Irak hükümetine 140. maddeyi yürürlüğe koyması talimatını vermişti. Ancak mahkeme kararı, milislerin şehir üzerindeki hakimiyeti nedeniyle henüz hayata geçirilemedi.
Kerkük ihtilafının çözümü için şu öneriler dikkate alınabilir:
1. 140. maddenin uygulanmasının hızlandırılması: Tüm bileşenlerin haklarını güvence altına almak için 140. maddenin üç aşaması şeffaf bir şekilde ve uluslararası denetim altında uygulanmalıdır.
2. Ortak yönetim: Şehri ortaklaşa yönetmek üzere Kürt, Türkmen, Arap ve Asuri temsilcilerinden oluşan bir yönetim kurulu oluşturulmalıdır.
3. Petrol gelirlerinin paylaşımı: Petrol gelirlerinin federal hükümet, Kürdistan Bölgesi ve Kerkük halkı arasında adil bir şekilde dağıtılması için bir mekanizma kurulmalı ve böylece şehrin sürdürülebilir kalkınması sağlanmalıdır.
4. Uluslararası garantiler: Anlaşmaların uygulanmasını sağlamak, Kerkük'ün Irak'taki siyasi ve etnik karmaşanın sembolü olarak kalmaması için tüm tarafların haklarını korumak amacıyla BM veya diğer uluslararası kuruluşlardan destek ve denetim talep edilmelidir.