Her olgunlaşma bir süreci ve her süreç bir ilkeler topluluğuna ihtiyaç hisseder. Hiçbir şey kendiliğinden gerçekleşmediği gibi olgunlaşmada kendiliğinden ve tabii süreci içinde gerçekleşmez! Çünkü tabii süreç diyebileceğimiz bir olgu ile karşı karşıya kalamıyoruz. Tabii sürece ancak ilkeler şematiği sayesinde ulaşma imkânı bulabiliriz. Yolu, yolda karşılaştığımız şeyleri ve onları aşma imkânlarını belirli bir düzey ve düzlem içinde gerçekleştirme imkânı kazanabiliriz…
İnsan, varlık, oluş ve var oluş karşısında ne yapacağına dair tavrı ilkeler üzerinden elde eder. Olgunlaşma ise insanı fazla yoran, yorgun düşüren ve ne yapacağını kestirme konusunda zaafa düştüğü bir zemindir. İşte bu yüzden, aşamaları olan bir süreci insan, kendi üzerinde deneyimleyerek öğrenir ve her öğrendiği alanı, öğreterek yeni bir aşamaya geçiş yaparak kendi olgunlaşma aşamalarını gerçekleştirir.
İnsan kendi başına bırakılmamıştır. Yaşamını sürdürürken onun aklını, kalbini, nefsini çelen o kadar çok şey ile karşı karşıya kalıyor ki birini aştığı zaman bir diğeri önüne dikiliveriyor. O yüzden insan, dikkatli bir titizlilik ile karşılaştığı şeyi anlamalı, tanımlamalı ve aşma konusunda doğru bir karara ererek onu geçerek başka bir seviyeye çıktığını hesaba katarak yeni bir imtihana tabi tutulacağını öngörerek yoluna devam etmelidir.
Sürekli bir imtihan hali sürekli bir müteyakkız olma halini zorunlu kılar…
İlk ilke, kötülüğü tanımak ve ondan kaçınmanın iradesine sahip olmaktır…
İnsan, iyiye ve kötüye meyyal yaratılmıştır. Bu temel Kurani ilkeyi göz ardı etmeden yola çıkmakta yarar var. Bu çerçeve içinde ilk ilkemiz: kötülüğün emarelerini kendi üzerimizde gözlemleyerek onu tespit etmek ve onu gidermenin yolunu, yordamını bulma gayretini ortaya koyarken, kendisine verili olarak sunulan bilgiye/vahye istinat etmenin zorunluluğunu kavramak asli bir hususiyettir.
İnsanda kötülüğün potansiyel olarak bulunması demek, kötülüğün bir yol, yordam ve yöntem bulduğu andan itibaren insana bulaştıracağını kabullenmek ve ona göre bir dikkat ile hazır kıta beklemek aslidir. Bu beklemeyi, olumlu bir zeminde gerçekleştirmek içinde kötülüğün neliğini, içeriğini, nedenlerini, yapısını tespit ederek onu tanımak elzemdir. İnsan öncelikle kendi kötülüğü ile savaşmayı göze alarak birinci aşamayı geçmenin imkânlarını elde edebilir. Sonra başkalarının kötülüğüne dair bir çaba ve gayret içine de girebilmelidir. Yani ilk aşama, kötülüğü bütün boyutları içinde idrak etmek, kavramak, tanımlamak ve ondan kaçınmaya yönelik iradi bir tavır geliştirerek uzak durmayı başarmaktır.
İkinci ilkemiz, kendimize yönelik eleştirel bir tutum takınmaktır.
İnsan öncelikle kendisini kınamalı, kendi yaptıklarını değerlendirirken, dışarıdan bir gözle bakabilmeyi öğrenmeli ve böylece birinci aşamaya geri düşmeme adına yapıp ettiklerini sürekli gözlemleyerek kendi eleştirisini kendisi yapabilmelidir. İnsanın kendi kendisinin denetleyicisi olduğu bir ilkeden hareketle kendisine yöneltilmiş eleştirileri, öncelikle salim bir kafa ile ele almalı, haklı bir yönü varsa o eleştiriye müteşekkir olmalı ve gereğini yerine getirmeyi bir sorumluluk olarak addetmeli ki ilk aşamadan kurtularak ikinci aşamaya devam ederek kendi olgunlaşma sürecini itmama erdirebilsin.
Üçüncü ilke, insana çabaları karşılığında verilen ilhamlar…
İşte bu noktada insanda bir hassasiyet oluşmaktadır: kötülüğe yönelik bir tepkisellik ve ondan kurtulma arayışı, bu arayışta yeni bir sürece girme hazırlığının başlayabilmesi için kendisine ilahi inayet bir yol göstericilik bakımından ilhamlar göndermeye başlar.
Üçüncü ilkemiz, kendimizi kötülükten kurtarma çabası içinde iken, içimize doğan ilhamlarla doğru bir yola yönelmek ve kötülükten azade olmayı sağlayacak psikolojik vasatı inşadır.
Bu ilkeler aynı zamanda insan nefsinin hallerine tekabül eder. Kötülüğe yönelik bu kadar dikkatli bir nefis, günaha düşmesi yakınlaşırken, kendisine ilham gelir ve o kötülüğe bulaşmaması kendisinden istenir. Ama bu istek kendi nefsinden doğar, ama bu ona verili olarak sunulmuştur. İnsan yumuşayarak ibadetlerine yönelir, bu konuda bir kibir sahibi olmaktan Allah’a sığınır, kötülükten uzaklaşır, kötülüğe karşı bir mücadele içinde iken kendiliğinden ondan uzaklaşan bir boyuta erişir. Bu ilhamlar, onu gerçek anlamda bir müşfik yapıya taşır. Bu da ilişkilerine olumlu yansır. Böylece kötülükten kendini azat eyleyerek yeni bir sıçramaya hazır hale gelmiştir.
Dördüncü ilke ise itminan sahibi bir insan olmayı sağlayacak nefsin mutmain sıfatına haiz olmasıdır.
İlham ile sürekli iyiye yöneltilen insanın yöneldiği istikamette ve yolculukta tatmine ulaşma konusunda ciddi bir sıçrama başlar. Artık, niçin dünyada olduğunu anlayan, imtihan dünyasında başına neler geleceğini bilen ama bu konuda ilahi inayetin/Rabbinin her zaman yanında olduğunu idrak eden ve buna göre bir ruh haline erişerek kendini emin bir vasatta var kılan bir ruh halini yaşamaya başlar.
İlk iki ilkenin kötülükle mücadele ve korunma arayışı, ikinci iki ilkede ise istikamet üzere olmada doğru yönelim, ibadet ve kulluğun şuurunu idrak ederek yolculuğu daha keyifli hale getirmeyi sağlar. İlham alırken elde ettiği hazzı varlık, Yaratıcı, yaratılış, varoluş ve eylemler karşısında da itminana ermiş bir kalbin sükûneti içinde karşılayarak haz ile birlikte sürekli yeni bir merhaleye ve yeni bir sıçrayışa açık hale gelmeyi beraberinde taşır.
Kalbin itminana ermesi, insan psikolojisinin bu seviyede oluşu, yaptığı ibadetleri, yerine getirdiği kulluğu ve ilişkiler ağındaki duruşunu o kadar güçlü kılar ki onu kötülüğe taşıma potansiyeli tamamen bloke edilmiş olur. Böylece iyiliğin gücünü kendi yürüyüşünün gücüne dönüştürerek yolu keyifli bir gezintiye çıkmış ruh hali içinde neşe içinde sürdürmeye devam edecektir. Bu itminan koyulaştıkça ona gelen ilhamların karakteri derinleşerek onun itminanını güçlendirdiği gibi yolculuğundaki çıkışı da çoğaltarak yeni bir sıçrayışa kapı aralayacaktır.
Beşinci ilke ise insanın rızasını açık bir şekilde; hem kalben, hem bedenen, hem aklen ve hem de ruhen gerçekleştirmesidir.
İnsan razı olduğu zaman dayanma gücü artar. Karşılaştığı sorunları aşmada çok önemli bir üstünlük sağlar. Rıza, insanın bütün yaşamını tek bir istikamet üzere samimiyetle yürümesini sağlar. Artık hayatında başka bir rıza arayışına yol bırakmamıştır. Tek bir rızaya; ilahi rızaya yönelmiş ve bütün kalbi mutmainliği içinde ona teslim olmuştur. Her hareketinde, her davranışında, her düşünüşünde, her niyetinde tek bir rıza var: ilahi rıza… İşte bu insan, rızayı eksene alarak hayatını bunun üzerine bina eder ve hayatı iyiliğin kendisi olarak tecelli olur. Bu rızalık kendisini yeni bir aşamaya taşıyacaktır. Burada artık ilahi inayet devreye girerek onu yeni bir aşamaya sıçratır.
Altıncı ilke, insanın ilahi rızayı garanti altına almasıdır.
Hayatını bütünüyle ilahi rızaya adamış ve bu konuda bir sapmaya ihtimal bırakmamış insan, Allah’ın kendisinden razı olduğu bir seviyeye yönelir. Artık, Allah bu aşamada insanın yaptığı şeylerden razı olarak kuluna yönelir ve onu taltif eder. Böylece kul, ilahi rızaya erişmek için harcadığı gücü ve isteği fazlasıyla elde ederek kendisinin razı olunan kullar arasına eriştiğini hisseder ve ilahi rızaya olan bağlılığı artarak devam eder. Bu insan, diğer insanlara şahitlik ederek yolculuğun neye tekabül ettiği konusunda bir örneklik teşkil eder. Kendisinin Rabbinden razı olduğu kul, kendisinden razı olmuş Rabbi ile başka bir zeminde buluşmaya devam eder ve bu onu daha yükseğe çıkmasına zemin oluşturur. Artık bambaşka bir ruh hali içinde varlığını idame eder hale gelmiştir. İlahi lütuflar bolca kendisine verilmekte ve her hali ile kemale doğru yolculuğu keyifli hale gelmektedir.
Yedinci ilke, son ilke ise artık saflığın en güçlü hali içinde ruhun kendi saflığını bulduğu ve ilahi neşenin içinde kendi neşesini bulduğu bir zemine ulaşmıştır.
Burada artık iyilikten başka bir şey söz konusu edilemez! Yaptığı her şeyi ilahi rızaya matuf olarak yapma konusunda bir tereddüt hâsıl olmaz! Eleştiri ve kötülük sorunu geride kalmış, yepyeni bir hal ile karşı karşıya kalmıştır. Bu hal üzere artık yaptığı her şey iyiliğin varlığının devamına dönük olacaktır. İyilikle bütünleşmiş bir ruh halinin dışa yansıması ise tam güven ve selam yurdunu inşa etmeye yarayacaktır.
Her ilke bir aşamaya tekabül eder, her aşama bir başka aşamanın içinde kendi varlığını idame eder, dönüşerek olgunlaşmaya güç vermeye devam eder. Son aşama ise artık insanın kendi yaratılış amacına matuf bir yaşamı örnekleyerek kendi varlığını ilahi armağan olarak Allah’a armağan etmesi aşamasıdır…
Olgunlaşma, kişinin kendini Allah’a armağan etmesi; ömrünü, eylemini, niyetini, düşüncesini, yolculuğunu, yolunu, yordamını, yöntemini, bedenini, aklını, kalbini, ruhunu Allah’a adayarak yolculuğunu ölüm ile taçlandırmasıdır.