Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

İsrail vatandaşına bir mesaj!

Sıradan bir vatandaş değil; açık fikirli, dünyada olup bitenler hakkında bilgi sahibi, olayları karşılaştırabilen ve ders çıkarabilen İsrail vatandaşı.

Geçtiğimiz hafta Gazze’den bir grup Filistinli vatandaşla, İsrail ordusu mensupları ve yerleşimcilerden oluşan gruplar arasında Gazze Şeridi’ni çevreleyen şehirlerin bölgelerinde yaşanan çatışma pek çok şekilde yorumlanabilir. Bunlardan bazıları hem genel Arap zihninde hem de İsrail zihninde alışılagelmiş ‘komplo’ düşüncesinin altına girse de göründüğü kadarıyla yaşananlar basitçe “şiddet şiddeti doğurur” sözünün bir tezahürüdür.

Yıllardır İsrail civarındaki Araplar da dahil olmak üzere tüm dünya, Filistin topraklarında ve bölgelerinde her gün bir Filistinlinin ya da birden fazla Filistinlinin ya ordu yani düzenli güçler, ya yedek silahlı kuvvetler veya yerleşimciler tarafından öldürüldüğünü görüyor ve duyuyor. Aynı şekilde silahlı kişilerin ve yerleşimcilerin Filistin vatandaşlarını dövmek, onlara tüfek dipçiğiyle vurmak, evlerini yıkmak ve onları kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere binlerce kişinin tutulduğu hapishanelere yargılamadan hapsetmek gibi aşağılayıcı muamelelerde bulunduklarını televizyon kanallarından görüyor, duyuyor. Nazi Almanyası’nda gaz odalarında yapılan korkunç toplu katliamın ardından dünyanın Yahudilere sempati duyduğu doğru; ancak toplu katliamla, birikerek kitlesel hale gelen tekli katliamlar arasında ne fark var? O da soykırım bu da soykırım!

Gazzeli vatandaşlar, hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun, kapısı olmayan bir kafese hapsolmuş durumda. Hiç kimse bulunduğu yerden ayrılamıyor, topraklarında onurlu bir şekilde yaşayamıyor veya hastalandığında iyileşemiyor. Ölümcül bir kuşatmayla, insan olarak yaşamak için ihtiyaç duydukları her şey ellerinden alınmış durumda. İlaç yok, yiyecek yok ve devamlı bir elektrik kaynağı yok. Bunların hepsi, vanayı istediği zaman açıp kapatan İsrail’in elinde. Denizdeki geçim kaynakları bile birkaç kilometreyle sınırlı. Bunu ihlal eden herkes ağır şekilde cezalandırılıyor. Böyle ölümcül bir atmosferde pek çok kişi kesinlikle ölümün sefil bir hayattan daha iyi olduğunu düşünür. Batı Şeria’da da herkes kuşatma altında. Yollar her an kapanabiliyor. Şüpheli görülen birisi öldürülebiliyor. Ne bir cezalandırma ne bir sorgulama var. Basından biri bile barışçıl bir şekilde geçip giderken bu duruma maruz kalabiliyor.

Ne yazık ki dünya her gün yaşanan bu azabı görmüyor ya da görüyor ama inkar ediyor. Bazı insanlar bu azaba sert bir şekilde yanıt verince üzerlerine hakaretler yağıyor. İsrail askeri sözcüsünün geçen hafta bir Arap televizyon kanalına yaptığı konuşmada bunun örneğini gördük. Kendisi ‘iğrenç’ ifadeler kullanıp hakaretler savurdu. Bu, “durumun siyasi ve hatta stratejik bir anlaşmazlıktan ziyade ırkçı bir nefret olduğunu” gösteren kanıttır.

Halkınızın Batı’dan gelen kesimleri ile Doğu’dan gelen kesimleri arasındaki anlaşmazlığı sizlere söylemeyeceğim. Siz zaten bu yaygın ırkçı tavrı en iyi bilensiniz. Yayınlanmış literatür, Yahudilerin dahi bu tavırları kınayan yazılarıyla dolu.

Size bahsedeceğim şey bütün bir halkın konulduğu ‘kafestir’. Son çatışmanın hem Araplarda hem de İsrail’de tüm nefret rezervlerini ateşlediğini biliyorum. Aynı zamanda ‘zaferi’ abartanların olduğunu da biliyorum. Bu alışık olduğumuz bir abartıdır ve bize merhum Ahmed Said’i hatırlatmaktadır. İsrail tarafında da abartılı tehditler, ‘ezip geçme’ ve ‘soykırım’ çağrıları var. Ancak aklı başında insanların bildiği gerçek şu ki, gücü ne kadar az olursa olsun Filistin halkı ezilemez ve yok edilemez. Yine aklı başında insanlar bilirler ki, nehirden denize kadar ‘toprakları kurtarmak’ aldatıcı ve yanıltıcı bir slogandır. Söylenebilecek tek şey, iki halkın tek bir toprak üzerinde birlikte yaşaması gerektiğidir. Ya herkesin eşit olduğu tek bir demokratik devlet kurulacak ya da bir toprak üzerinde iki komşu devlet kurulacak. En nihayetinde iki tarafın buna gelmesi kaçınılmaz. Diğer bir seçenek ise yıpratmadır. Ancak şu itiraf edilmeli ki, İsrail’in her ne kadar karşı tarafı yıpratması Filistinlilerin yapacağı yıpratmadan daha şiddetli ve derin olsa da sonuçta karşılıklı yıpranma olacak.

İsrail siyasetçileri uzun yıllar boyunca, sınırlı sayıda nüfusa sahip küçük bir ülkenin ‘düşmanlar denizi’nin ortasında olduğu fikrini pazarladı. Bu bahane, İsrail’deki siyasetçiler tarafından içeride ve dışarıda destekleniyordu. Ancak artık durum böyle değil. Mısır ve Ürdün gibi iki büyük ve komşu ülke ile normalleşme sağlandı ve diğer Arap ülkeleriyle de normalleşmeler gerçekleşti. Bu normalleşmeler belki soğuktu ancak bir kısmı ‘düşmanlar denizi’ argümanını zayıflatmış oldu. Bu geniş çaplı normalleşme adımları, yakın bir zamanda İsrail Başbakanı tarafından Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda gururla dile getirildi ve İsrail’in etrafının ‘barışın’ yeşil rengiyle sarıldığı ifade edildi. Bu sizin için toprak paylaşımı ve karşılıklı barış konusunda en yakın komşularınızla uzlaşmanızı sağlayan bir yol olabilirdi, ancak tam tersi oldu. İsrailli politikacılar normalleşmeyi boyun eğme ve Filistin halkını ezmek için ‘bedava bir bilet’ olarak gördüler. Bu yüzden fırsat kollamaya yöneldiler. Öyle ki, İktidardakilerin bir kısmı ‘Nazi’ düşüncesine yakınlaştı. Bu, devletinizin kuruluşundan 70 yıl veya daha uzun bir süre sonra dahi, aptalca denilmese de hatalı bir yaklaşımdır.

Bugün İsrail tüm Filistin şehirlerine saldırabilir ve askeri gururunun aldığı yaranın ‘intikamını’ alabilir. Ancak bir noktada çatışma yeniden alevlenecek ve yıpranma devam edecek. Bütün bir halkın çıkarları ve hakları göz ardı edilemez. Eğer böyle bir şey olsaydı, Batılı ülkelerde Yahudileri yok etmeye yönelik girişimden sonra Yahudilerin güvenli bir yeri olmazdı. Yahudiler on binlerce yıl sonra bile hayatta, Filistin halkı da öyle olacak. Hatta hayatta kalmasını sağlayan faktörler diğer deneyimlere daha yakındır. Zira aynı dili konuşuyor, aynı kültürü taşıyor ve birinci sınıf-ikinci sınıf ayrımı yapmıyorlar!

Geçmişte bazı sağduyulu insanlarımız oyunun kurallarını anladılar ve barış projeleri sundular. Ancak bunların bir kısmı destekçileri tarafından öldürülürken, bir kısmı da siyasi olarak öldürülüp bir köşeye atıldı. Aklın üstünlüğü olmadan ne teknoloji, ne gökkubbe, ne de sloganlar bizi koruyabilir.

Son olarak:

Bir yüzyılın üçte ikisinden fazlasında Filistin’deki çatışma civardaki pek çok çatışmayı ateşledi, kalkınmayı sekteye uğrattı ve insanlık uygarlığına yetişmeyi engelledi!