Hamas hareketinin İsrail'e karşı gerçekleştirdiği Aksa Tufanı operasyonu, tüm bölgenin gidişatını onlarca yıl boyunca değiştirebilir. Hamas'ın gerçekleştirdiği bir dizi başarılı sızma ve koordineli füze saldırılarının yanı sıra uğradığı hakaret, ölü, yaralı ve rehinelerin sayısı nedeniyle İsrail'in yarası, hızlı ve kolay bir şekilde iyileşmeyecek. İsrail'in bugüne kadarki tepkisi, Gazze Şeridi'nin çılgınca ve histerik bir şekilde bombalanması, yüzlerce ölü, binlerce yaralı ve anlatılamaz yıkım oldu. Trajedi kelimesi bile Hamas’ın operasyonunu, İsrail'in buna tepkisini ve sonuçlarını yeterince tanımlamıyor.
Bugün yaşanan savaşı 1967 ve 1973 savaşlarıyla kıyaslamak abartı olmaz. Dahası, arka planı ve yansımaları nedeniyle bölgeye ve bölgedeki güçler dengesine etkisi açısından bu iki savaşın ötesine de geçebilir. Bu etkiyi üç faktörde özetleyelim; Filistin, bölgesel-uluslararası ve İsrail. Elbette boyut açısından faktörlerin aralarında farklılıklar var.
Filistin faktörü açısından, 70 yıl boyunca Filistinlilerin başına gelenlerden, İsrail'in şiddete başvurmalarını haklı gösterebilecek istismarlarından, yerinden etme ve haklarını aşındırma politikalarından bahsetmeyeceğiz. Aynı şekilde ne birçok tarafın davalarını istismar etmesinden ne de Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) hatalarından ve Araplar arasındaki çekişmeler bataklığına bulaşmasından bahsedeceğiz. Daha ziyade Filistinlilerin kendilerine yaşattıkları hayal kırıklıklarından, boşa harcadıkları uygun fırsatlardan bahsedeceğiz. Öyle ki, harcadıkları fırsatlar nedeniyle, ağır sorumluluğuna rağmen, Filistinlilerin içinde bulundukları durum için yalnızca işgalciyi suçlamak doğru değil. Harcanan ilk fırsat, bir Filistin Ulusal Otoritesi kurulmasına olanak tanıyan ve iki devletli çözümün önünü açan Oslo Anlaşması’nın, gerek 10 Filistinli fraksiyonca reddedilmesi gerekse Yaser Arafat'ın muğlak barış performansı ve 2000 yılında "el-Aksa İntifadası" ile doruğa ulaşan "silahlı mücadeleye" masanın altından verdiği sürekli destek ile başarısız olmasına katkıda bulunmaktı. En önemlisi de devletin kurulması için uygun temellerin oluşturulması konusundaki büyük başarısızlıktı.
İkinci hayal kırıklığı aşaması, Hamas'ın “Ulusal Birlik” hükümetiyle her türlü müzakereyi durdurmaya karar verdiği 2007 yılında yaşandı. Ardından Hamas silah zoruyla Gazze'nin kontrolünü ele geçirdi ve Fetih hareketi mensubu Filistinlileri binaların çatılarından canlı bir şekilde atarak, bitmemiş bir "Filistin-Filistin" çatışmasının kapısını araladı. En önemlisi, dünyanın şiddet eğilimli siyasi İslam fobisine kapıldığı bir dönemde İsrail'in, Filistinlilerin hak mücadelesi ile Hamas'ın aşırı ideolojisini birbirine karıştırarak propaganda yapmasına olanak tanıdı. Bugün de Aksa Tufanı operasyonunun İsrail'in gücünü sarstığı doğru ama hedefleri hâlâ belirsizliğini koruyor. Hedefi neydi; toprağı özgürleştirmek mi, yoksa gevşek Filistin Otoritesi pahasına Hamas'ın konumunu iyileştirmek için savaştan yararlanmak ya da Arap-İsrail normalleşmesini durdurmaya çalışan bölgesel ajandalara hizmet etmek mi?
Bölgesel-uluslararası faktör ise bölgede bazı büyük ülkelerdeki değişimlerdir. Bölgesel tehditler ve uluslararası güçlerin muğlak politikaları nedeniyle bu ülkeler, uluslararası ilişkilerinde ulusal çıkarlarını ve modernleşmeyi ön planda tutmaya, çatışmaları bitirmeye ve denge oluşturmaya yönelmeye başladılar. Bütün bunlar Arap-İsrail çatışması sloganının sarsılmasına ve Filistin-İsrail çatışması sloganına dönüşmesine neden oldu.
İran'ın yayılmacı projesi ve Filistin meselesini "yarı millileştirmesinin” yanı sıra Washington'un bölgedeki geleneksel müttefiklerine sırtını dönerek işlediği hata, bu değişimde önemli bir rol oynadı. İran ve müttefikleri İsrail'in derin iç anlaşmazlıklardan sonra zayıfladığına, kökünü kazımak amacıyla İsrail oluşumunu yavaş yavaş zayıflatmak için bu fırsatı değerlendirmek gerektiğine inanıyor. Bu, İsrail'in büyük yıkıcı kapasitesinin Çin ve Rusya da dahil olmak üzere sahip olduğu uluslararası desteğin yanlış hesaplanmasıdır. İran'ın bölgede elde ettiğini iddia ettiği tüm kazanımlar birer yüke dönüştü; iç ve komşularla çatışmaların kemirdiği bölünmüş ülkelerin yanı sıra perişan ekonomik ve sosyal koşullar.
İran'ın bölgedeki rolü doygunluğa ulaştı, ufuksuz hale geldi ve artık Filistin-İsrail çatışmasını yeniden alevlendirmekten başka seçeneği yok, böylece kendisi ve müttefikleri, popülerlikleri çöktükten sonra kaybettikleri eski parıltılarını yeniden kazanabilirler. Bunun arkasında Arap Körfez bölgesi ile Ukrayna'yı desteklemedeki rolünü azaltmak için Amerikan gücünü dağıtma amacı da olabilir.
İsrail faktörüne gelince, aşırı sağın iktidara gelmesi ve Filistinlilere yönelik şiddeti körüklemesiyle sınırlı değil. Buna ilaveten, yansımaları askeri ve güvenlik servislerine uzanan İsrail'in zayıf olduğu izlenimi veren iç anlaşmazlıklar ve eşi benzeri görülmemiş protestoların ortaya çıkardığı siyasi ve toplumsal çatırdamaları da kapsıyor. Tel Aviv ayrıca siyasi ve istihbari olmak üzere iki ciddi hata yaptı. Siyasi hatası, Gazze'de ateşkes konusunda Hamas ile yaptığı anlaşmalara güvenmesiydi. İsrail, birbirini takip eden hükümetlerinin temel hatasını sürdürdü; İsrail'in var olma hakkının olmadığına, İsraillinin sivil olmadığına, her İsrail vatandaşının bir asker ve meşru bir hedef olduğuna inanan ideolojik boyutlarını göz ardı ederek Hamas, İslami Cihat vb. siyasi İslam güçleriyle uzlaşmayı sürdürmenin doğruluğuna inanmak. İsrail, Hamas hareketinin laik ve ılımlı güçler pahasına ortaya çıkmasına tolerans gösterdi ve bunun FKÖ ile Fetih'i zayıflatacağına ve Filistinlileri böleceğine inandı. İsrail hükümetleri Gazze’de istikrarı korumak amacıyla siyasi İslam güçleriyle anlaşmalar imzaladılar. İsrail’in en büyük hatası ise Hamas'ın saldırısında sürpriz unsurunu kullanmasına olanak tanıyan ve siyasi hatadan kaynaklanan büyük istihbarat başarısızlığıdır.
Aksa Tufanı ve İsrail'in buna tepkisinden sonra ne olacak? Kesin olan tek sonuç, ölüm ve Gazze’de yaşanacak yıkım ile yerinden edilmedir. Filistin ve davası bunun meyvelerini toplayamayacak. İsrail ise sivillerin, özellikle de Filistinli sivillerin kurbanı olacağı yüksek bir maliyetle, prestijini geri kazanmaya ve Hamas'ı cezalandırmaya çalışmaktan başka bir şey kazanamayacak. Aşırılıkçı ideolojisi nedeniyle Hamas'ın Filistin halkının meşru temsilcisi olarak kabul edilmesinin imkansızlığı kadar, İsrail de Filistinlilere yönelik radikal, ırkçı ve şiddet yanlısı politikalarında daha ileriye gidemez. Aşırıcıların olmadığı bir ulusal birlik hükümeti kurmak ve çözüm için iyi bir Filistinli ortağın yokluğu bahanesini kullanmayı bırakmak bu savaştan çıkmak için en iyi fırsat olmayı sürdürüyor.
Köklü siyasi çözüm ve Filistin halkının haklarının tanınması dışında etkili bir çözüm yok. Bu çözüm savaştan sonra da gerçekleştirilebilir olmaya devam edecek ve bunun işaretleri Washington'da ve Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün başta olmak üzere bazı etkili Arap ülkelerinde görülüyor. Amaç, Filistin Ulusal Otoritesi ile FKÖ’yü tökezlemekten kurtarmak ve her iki taraftaki yeni gerçekler çerçevesinde iki devletli çözüme ulaşmak için Amerikan-Arap himayesinde barış müzakerelerini yeniden başlatmaktır. Yalnızca uzlaşı, Filistin kartını, İran ve müttefiklerinin elinden çekip alarak, İsrail'in varlığını ve tüm dünya ülkeleri tarafından kabul edilen iki devletli çözümü kabul eden ılımlı Filistinlilerin eline teslim edebilir. Bu savaştan – trajediden- 6 Ekim 1973 savaşının sonuçlarını kopyalamak Washington'un elinde.