Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Kendini gerçekleştirme olarak vicdan

İnsanın iç dünyası, vicdandır. Vicdan dediğimiz iç dünyamız, varoluşumuzu gerçekleştirmek için ortaya koyduğumuz düşler, duygular, davranışlar,  umutlar, idealler ve çabalarla beslenir, gelişir ve büyür. Bilgiyle, akılla, sanatla, bilimle, ahlakla, maneviyatla, felsefeyle, edebiyatla, müzikle, umutla, aşkla, şiirle ve sözle beslenmeyen  vicdan, toprak altında kalır, fosilleşir ve çürür.

Vicdanın  fosilleşmesi ve çürümesi sonucu ahlak, bilim,  hukuk, maneviyat, felsefe ve sanat donmakta, durağanlaşmakta ve yozlaşmaktadır. Vicdanını besleyerek kendini gerçekleştiren insan, aslında özgürlük, barış, hukuk, demokrasi, çoğulculuk ve tolerans  kapasitesini de geliştirmekte ve genişlemektedir.

İnsanın vicdanı, dışarıya bağlı ve bağımlı değildir. Dışarıya bağlı ve bağımlı olan vicdan,  yoz siyasetlerin, inançların, hurafelerin, yapıların ve güçlerin kulu ve köpeği olmaktan kurtulamaz. Varoluş tecrübesi olarak vicdanın oluşması için insanın, yalanın, paranın ve gücün kölesi ve  köpeği olmaması lazımdır. Paranın, yalanın ve gücün kulu olan vicdan, hukuku, ahlakı, maneviyatı, bilimi ve sanatı kolaylıkla despotizme, şiddete, zulme, köleliğe kurban verir ve onlara hizmet eden sadık  bir köpeğe dönüştürür.

Vicdan etrafında kendimizi gerçekleştirmemiz için iç dünyamızın özgür olması lazımdır. İç dünyanın özgürlüğü, sınırsız olmalıdır. İnsan hiçbir sınıra, korkuya ve kaygıya kapılmadan istediği şekilde düşünmeli, düşlemeli, sorgulamalı, inanmalı,  duymalı, duygulanmalı ve değişmelidir.Özgürlük olmadan vicdan oluşmaz. Vicdanı besleyen, büyüten ve geliştiren ana kaynak özgürlüktür. Özgürlük yerine korku ve baskı geçtiğinde  insanlar ve vicdanlar körelmekte, körleşmekte, yozlaşmakta ve fosilleşmektedir.

Arapça VCD kökünden gelen vicdan,  kendini bulmak anlamına gelmektedir. Vicdan, insanın kendini bulmak, tanımak, bilmek, anlamak ve yenilemek için yaptığı bütün çabaları kapsamaktadır.İnsanın kendini bulması, ancak en derin özü olan ruhta mümkün olmaktadır. Vicdan, ruhtur. Ruhu olmayanın vicdanı yoktur.Şiddet, zulüm,  baskı, yalan, yolsuzluk ve ahlaksızlık karşısında ruhumuzun ve vicdanımızın yaralanması veya isyan etmesi,  kendimizi gerçekleştirme sürecinin doğal bir meyvesidir. Ruh ve vicdan sayesinde insana, doğaya ve dünyaya karşı  görev ve sorumluluk bilincimizi  kuşanmaktayız. Kendini bulma, bilme ve gerçekleştirme kapasitemizi geliştirmek sayesinde   bilgi, birikim ve bilinç  sahibi olmaktayız.

Cehalet, fanatizm ve düşmanlık, vicdanımızı ve ruhumuzu  körelten ve körleştiren  hastalıklardır. Güç, para ve  sömürü  için cehaletin yüceltilmesi, fanatizmin kutsallaştırılması ve düşmanlığın doğallaştırılması insanı içinden çıkılmaz hapishanelere mahkum etmektedir. İrfan sahibi olmak, cahil olmak değildir. Bilgisiz, birikimsiz ve bilinçsiz toplumların  kendiliğinden  arif olduğuna inanmak, bir yanılsamadan başka bir şey değildir. İrfan sahibi olmak, ilimle, felsefeyle, bilimle ve sanatla olur. Bilgisini, birikimini ve bilincini geliştiren insanlardan oluşan bir topluluk,  ilim, irfan ve vicdan sahibi bir topluluk olma imkanına sahiptir. Cehaletle irfan sahibi olmak mümkün olmadığı gibi, vicdan sahibi olmak da mümkün değildir.

Kendini gerçekleştirme tecrübesi  olarak vicdan, insanı layık olduğu yere yerleştirmektedir.Vicdan, layık oldukları takdirde insanları uygun siyasi, kültürel, idari, ticari, sanatsal, entelektüel, akademik konumlara yerleştirmektedir. Vicdan, insanların liyakatine,  yeteneğine, emeğine ve çabasına  değer vermektedir. Vicdanın yokluğu durumunda her yeri bir liyakatsizler ordusu işgal etmektedir. Kendini gerçekleştirme, bulma, bilme ve anlama sorunları ve çabaları olmayan  kişiler ve gruplar,  hiçbir hukuki, ahlaki ve manevi sınır tanımadan her şeyi ve herkesi kendi çıkarları, güçleri ve hevaları uğruna harcayabilmektedirler.

Vicdan, kendimizi bulmak ve gerçekleştirmek tecrübesidir. Kendini bulmanın arayışında olan insanların içinde özgürlük, adalet ve barış  değerleri mevcuttur. İçimizde özgürlük, adalet ve barış değerleri uyanmıyorsa, harekete geçmiyorsa ve bizi  canlı kılmıyorsa, içimizdeki vicdanın, ruhun ve benin cansızlaştığını ve donuklaştığını söyleyebiliriz.Maneviyat, vicdanın sesine kulak vermek sonucu gerçekleşmektedir. Vicdan ve maneviyat birlikteliğini  gerçekleştirdiğimiz takdirde kendimizi gerçekleştirebilir ve  canlanabiliriz.  Victor Hugo, ‘’Tanrı her insanın vicdanındaki sestir’’ demektedir. Kendimizi sanatla, bilimle, ahlakla, maneviyatla ve felsefeyle gerçekleştirmek için bu sese kulak vermeyi ve bu sesi gürleştirmeyi öğrenmemiz lazımdır. Vicdanının öğrencisi olmayı öğrenemeyenler, Tanrı’nın öğrencisi olamazlar.