İsrail, Filistinlilerin araç plakaları beyaz iken onlara sarı numaralar vererek vatandaşlarına karşı ayrımcılık yapmak ve Batı Şeria'da apartheid rejimini sağlamlaştırmakla yetinmiyor, aksine daha fazlasına başvuruyor. El Halil ve Doğu Kudüs'teki kontrol noktalarında Filistinlilerin yüzlerini dijital olarak tarayan, onları takip eden ve hareketlerini kısıtlayan ‘Kızıl Kurt’ sistemi yaygınlaştı. Bu sistem, yüzleri tarananların yüz özelliklerini koruyan ve bireylerin aileleri, yaşadıkları yerler, her birinin davranış biçimleri gibi onlar hakkındaki tüm bilgileri içeren bir veri tabanına sahip ‘Kurt Sürüsü’ adı verilen başka bir sistemle bağlantılı. Sanki her Filistinli bir suçlu ve aksi hiçbir zaman kanıtlanamayacak. Tüm bunlara İsraillilerin ihtiyaç duydukları anda anında ve hızlı bir şekilde sahip oldukları bilgilerden faydalanmalarını sağlayan ‘Mavi Kurt’ cep telefonu uygulaması üzerinden ulaşılabiliyor.
Böylece kurt politikasına göre toprak sahipleri koyun gibi ölüme sürükleniyor. Bu, Fransız gazeteci Jean Quatremer'in şu sözleriyle doğrulanıyor: “Filistinlilere ‘sığır’ muamelesi yapılıyor. Yerleşimciler, evlere giriyor, sakinlerine saldırıyor ve duvarlarına haç çiziyor. Hayal edebiliyor musun? Bu bize (Fransızlara) Alman işgalini ve toprakları işgal edilen halka yönelik küçümsemeyi hatırlatıyor. İsrail gerçekten ateşle oynuyor.”
Bu bir hakikat. Gazzelilerin öfkesi ve acıları karşısında dijital üstünlüklerinin çöküşünden ve 9 Ekim'de kısıtlamaları kırma konusundaki ısrarlarından ders çıkarmadılar.
Uyarılar bizzat ev halkından, Batı Şeria'da yaşananlarla, Almanya'nın yaptıkları arasında hiçbir fark görmeyen İsrail ordusunun kuzey cephesi eski komutanı Amiram Levin'den geldi. Birleşmiş Milletler (BM) organlarının uyarılarıysa eski. Birleşmiş Milletler Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (ESCWA), 2017'de İsrail'i “Filistin halkına apartheid rejimi dayatmaktan suçlu” olarak nitelendirdi. Bu, insanlığa karşı suç işlemek anlamına geliyor ve İsrail'in bu sorumluluğu üstlenmesi gerekiyor.
Bu nedenle İsrailliler, bu büyük itiraz durumuna karşı en kısa sürede en fazla sayıda yerleşimciyi Filistin topraklarına yerleştirmek için zamana karşı hummalı bir yarış içinde olduklarını hissediyorlar. Bu insanların sayısı şu anda 700 bin. Bu da onların hayatta kalmasını bir gerçek haline getiriyor ve tüm dünyanın istediği iki devletli çözümün dünyada yeri olmayan bir klişeden başka bir şey olmadığını gösteriyor.
Yerleşimciler dalga geçmekten çekinmeyerek şöyle diyor: “Filistinlilerin haritada kendi devletlerini kurmak istemeleri için sadece birkaç boşluk kaldı.” Ancak artık bu boşluklara bile izin verilmiyor.
İsrail'in yerleşimci saldırıları nedeniyle bu yılın başından beri Batı Şeria'da bin 100'den fazla Filistinli evlerinden çıkarıldı, 60'tan fazla yıkım eylemi gerçekleştirildi, yüzlerce Filistinli evsiz kaldı. Son kırk günde, yani Gazze Savaşı’nda binden fazla insan evini terk etmek zorunda kaldı, 200 Filistinli öldürüldü. Masum ve savunmasız insanlar 250 şiddetli saldırıya maruz kaldı.
Sınır dışı edilmeyi, baskınları, toprak ve evlerin çalınmasını hızlandırmak için yerleşimcilerin bir kısmı orduya dahil edildi ve onlara silah ve üniforma sağlandı. Misyonları değişmedi. Şimdi daha resmi, inatçı ve kibirli hale geldiler.
Uyudukları sırada evlerinin yakılacağı korkusuyla arabalarda uyuyan Filistinli aileler var. Bazıları da ayrılmak zorunda kaldılar.
Yerleşim yerleri artık basit hizmetlerle birbirine yakın birkaç evden ibaret değil. Buralarda fabrikaların, okulların, üniversitelerin, kulüplerin ve parkların yanı sıra şehirler de inşa edildi. İsrail'in Batı Şeria'daki en büyük nüfus merkezi olan Ariel, başkent olmaya hazırlanıyor. En büyük iki yerleşim merkezi olan Kudüs ve Tel Aviv'e bağlanan dört şeritli geniş 5 No'lu Yol buradan inşa edildi. Yerleşimciler artık can sıkıcı Araplarla (!) karşılaşmadan evlerinden çıkıp sessizce ve güven verici bir şekilde İsrail'in kalbine gidebiliyorlar. Onları görmüyorlar ve umursamıyorlar bile. Sanki Batı Şeria onlarınmış gibi yaşıyorlar ve hiçbir şeyin onları rahatsız edebileceğine inanmıyorlar.
İsrail 1948 topraklarındaki aşırı nüfusu bahane ediyor. İsrail, eşi benzeri görülmemiş ekonomik refahı ve kargaşayı sınırlarını genişletmek için kullanıyor. İsrail, Batı Şeria'ya köprüler inşa ediyor, tarım arazilerini buldozerlerle yıkıyor, yerleşimcileri gönderiyor, kuyuları yok ediyor (insanları susuz bırakmak korkunç bir sömürge politikası), yolları kapatıyor, şehirleri kuşatıyor ve insanları öldürüyor. Artık 100 bin aileyi geçindiren zeytin hasadı sezonu bile güvenli değil. Zeytin ağacı, direnişin ve sürekliliğin sembolüdür. Ağaçlarınızın yakınınızda olduğunu, birilerinin onları toplamanızı engellediğini ve onların meyvesini sizden çaldığını düşünün. Bu durum, orada Yahudi mezarları olduğu bahanesiyle topraklara el koyma politikasına ek olarak gerçekleşiyor. Binlerce dönüm arazi, gelecekteki projelerde yeniden kullanılmak üzere bu bahaneyle gerçek sahiplerinden alındı.
Batı Şeria'da yaşamak günün her saatinde aşağılanmadır, aşağılanmaya zorla boyun eğmektir. Eğer Gazze dünyanın en büyük hapishanesi ise Batı Şeria da günümüzde bir insan topluluğuna bilinen en büyük zulmün uygulandığı yerdir. Şehirlerin duvarlarla çevrilmesi, kapıların kapatılması, yüz binlerce kişinin hapsedilmesi Batı Şeria halkına karşı da uygulanıyor.
İsrail'in cilalamaya çalıştığı imajına benzeri görülmemiş bir şekilde zarar veren bir gerileme bu. Yasal olarak Batı Şeria işgal edilmiş bir toprak ve Filistin vatandaşları işgalciye karşı bakım ve korunma hakkına sahip. Yapılanların Gazze'de olduğu gibi meşrulaştırılması veya felsefesinin yapılması zor olacak. İsrail'in en yakın müttefiklerini endişelendiren de bu. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bu kabul edilemez ihlalleri kınadı. Benzersiz bir örnek olarak ABD Başkanı Joe Biden, Batı Şeria'da Filistinlilere saldıran aşırılık yanlısı yerleşimcilere yaptırımlar uygulamaya çalışıyor.
İsrail, Gazze'de yaptığı katliamlarla ve Batı Şeria'daki Filistinlilerin hayatlarını mahvetme ısrarıyla kontrolden çıkmış gibi davranıyor. Bu sebeple ufuk tamamen kapanmış görünüyor. Bu durum, özellikle kan dökme ve intikam arzuları artan aşırılık yanlılarının yükselişiyle birlikte onlarca yıl boyunca hiç bitmeyecek savaşların ve bölge halkının tamamı için tam bir cehennemin oluşmasına zemin hazırlıyor.
Geriye kalan tek umut, İsrail'in güçlü müttefiklerini, onun kanlı ve yok edici hırsının bir gün kendilerine döneceğine ikna etmektir. Bunun için İsrail'i izole etmek, kendisi hakkında yaydığı korkutucu imajdan yararlanmak, kötü eylemlerini hatırlatmaya devam etmek, ekonomik ve güvenlik açısından onu zayıflatmak gerekiyor ki bunlar da kısmen başarıldı. Çıldırdıktan ve histeriye yakalandıktan sonra İsrail’i eski durumuna döndürmenin tek yolu budur.