Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Netanyahu, Nasrallah ve ‘uçurum kenarı’

İsrail, Gazze’ye yönelik savaşının başlangıcından bu yana Lübnan’da yaklaşık 139 Hizbullah üyesini öldürdü. İsrail’in Hizbullah üyelerini hedef alması yeni bir şey değil, ancak bu Suriye topraklarında yaygın bir olaydı.

Şimdi durum, özellikle de İsrail’in Gazze’deki savaşından sonra değişiyor. İsrail, suikastların niteliği ve Er-Rıdvan Tugayı komutanı gibi seçilmiş şahsiyetlerin hedef alınması açısından düşünüldüğünde Hizbullah liderlerini giderek daha çarpıcı bir şekilde hedef alıyor.

Çarpıcı olan bir diğer unsur suikastlerin işlenme yeri. Bunlardan en öne çıkanı İsrail’in Hizbullah’a ve mevzilerine sızdığını gösteren bir operasyon ile Beyrut’un güney banliyösünün ortasında Hamas liderlerinden Salih el-Aruri’ye düzenlenen suikast oldu. Hasan Nasrallah liderliğindeki Hizbullah liderlerinin yapılan bombalamaların sesini duyduğundan neredeyse eminim.

İsrail’in Hizbullah üyelerine yönelik suikastlarını artırması, İsrail’in Gazze’deki savaş kurallarının değiştirildiği ve suikastlar da dahil olmak üzere başka bir aşamaya taşındığı yönündeki açıklamalarıyla eş zamanlı olarak geliyor. Görünen o ki mesele sadece Gazze ve Hamas’ın hedef alınmasıyla sınırlı değil, İsrail’in Hizbullah’la olan ilişkilerini de kapsıyor.

Yukarıdakilerin tümü şu soruları sormayı gerektiriyor:

İsrail, Hizbullah ile yaklaşan bir savaşı önlemek için suikast yöntemini mi tercih ediyor, yoksa bu yeni bir savaşa hazırlık mı? İsrail’in Hizbullah’ın içine sızmasının yarattığı utanç bir yana, Hizbullah daha ne kadar saldırıya ve liderlerinin tasfiyesine göz yumacak?

Bu sızma gerçek ve çarpıcı, çünkü İsrail, Beyrut’un güney banliyösü gibi Hizbullah’ın en hassas bölgelerine sızmış ve Hizbullah’ın liderliğinin ve yetkilerinin kimliklerini ve hareketlerini büyük bir titizlikle öğrenerek güvenlik sistemine girmiştir, ki şu ana kadar Gazze’de Hamas ya da Kassam’a yönelik böyle bir olayın gerçekleştiği söylenemez.

Peki, Hasan Nasrallah her suikastte olduğu gibi hala o meşhur “Bu cezasız kalmayacak. Yanıt verme hakkımızı saklı tutuyoruz” şeklindeki sözlerini tekrarlarken ve ondan önce İran Dışişleri Bakanı üç ay önce “Direnişin parmağı tetikte” derken soruyoruz; Hizbullah’ın tahammül derecesi ne?

Hasan Nasrallah, Hizbullah’ın yaptığının Gazze üzerindeki baskıyı kaldırmak olduğunu söylerken, Lübnan’da Hizbullah’a yönelik suikastlarda gördüğümüz şey Netanyahu’nun üzerindeki baskıyı kaldırmayı temsil ediyor. Netanyahu siyasi kariyerini uzatmaya çalışıyor ve bunu başarmak için savaşı uzatmak ve genişletmek dışında bir planı veya projesi yok.

Bu nedenle, şu anda, özellikle İsrail Başbakanı Netanyahu ile Hasan Nasrallah arasında bir ‘uçurum kenarı’ oyunuyla karşı karşıyayız. İkilinin hesapları da, siyasi ve geleceğe yönelik motivasyonları da birbirinden tamamen farklı.

Netanyahu siyasi kariyerini uzatmak isterken, yediği silleleri gerçek bir tabanı olmadan, hatta inanılmaz derecede süzgece dönmüş bir kampta alan Nasrallah’ın asıl savaşı, siyasi, güvenlik ve ekonomik açıdan sarsılmış Lübnan’ın çıkarlarını korumak değil, İran’ın bölgedeki stratejik çıkarlarını korumak.

Dolayısıyla, bu ‘uçurum kenarı’ oyunundaki asıl tehlike, Lübnan’a karşı geniş çaplı bir savaş olasılığının var olması ve bunun bekleniyor olmasıdır. Ancak bunun nasıl sonuçlanacağını ve bölgesel düzeyde gerçek maliyetinin ne olacağını kimse bilmiyor. Netanyahu ve Nasrallah açısından ise bunun maliyeti, bir kötülük döneminin sonu ve belki de daha kötü bir dönemin başlangıcı demek.