Hüseyin Şubukşi
TT

Mahkeme: İsrail’in hukukla ilişkisi!

Dünya, Güney Afrika devletinin, Hollanda’nın Lahey kentindeki Uluslararası Adalet Divanı’nda son haftalarda Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilere soykırım yapmakla suçladığı İsrail aleyhine açtığı önemli davayı büyük bir hayranlık ve takdirle izledi.

Bu davanın önemi, Güney Afrika gibi bir ülke tarafından açılmış olmasından geliyor. Biliyorsunuz ki Güney Afrika halkı, ırkçı yönetimin ve ayrımcılığın en kötü türüne maruz kaldı ve onun yüzleştiği bu ırkçılık, bugün Filistinlilerin İsrail’in işgali ve kuşatması yüzünden yaşadıklarına çok benziyor.

Güney Afrika’nın yaptığı sunuş konuşması çok önemliydi. Bu konuşmada İsrail ordusu tarafından Filistinlilere karşı soykırım suçu işlendiği yönündeki iddialarını belgeli kanıtlarla gerekçelendirerek destekledi.

Nihai ve bozulamaz hükmünü vermesi uzun sürecek bu duruşma, İsrail’in uluslararası hukukla ilişkisini ve hukuka riayet etmemesini gündeme getirdi. Buna göre tüm bu hukuki süreç, ‘değerli vaktin harcanması’ haline gelebilir. Bu görüşü savunanlar, İsrail hakkında çıkarılan ve İsrail’in uygulamadığı ya da umursamadığı tüm Birleşmiş Milletler (BM) kararlarını delil gösteriyor.

İsrail, halen resmî ve ilan edilmiş sınırları olmayan bir ülke. BM tarafından onaylanan ve İsrail devletinin alanının belirlenmesiyle bir nevi İsrail’in doğuşunun ilanı olan Filistin’deki taksim kararından bu yana İsrail; savaş ve işgal veya yerleşim ve sömürgecilik yoluyla genişleyip, Filistinlilerin ve Arapların topraklarını yutmayı sürdürdü. Tüm bunlar, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ayan beyan yapıldı, yapılmaya da devam ediyor.

Bununla birlikte Filistin davasına karşı küresel kamuoyunda gözlemlenen genel tutum ve İsrail’in Batı’nın siyasi sokaklarında görmeye alışık olduğumuz garantili desteği kaybetmesi konusunda iyimser olanlar da var. İsrail, sosyal medyanın etkisi ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin başına gelen felaketlerin oynanmadan veya silinmeden aktarılması yüzünden medya sahasını kaybediyor. Batı siyasi sokaklarındaki tutum değişikliğine yol açan şey de tam olarak medyanın bu etkisidir. Beklenen kartopunun yuvarlandığı an, daha doğrusu dönüm noktası bu olabilir.

ABD tarihinin en meşhur mafya lideri olup, yargı ve güvenlik teşkilatını yoran Al Capone’un tutuklanmasının sebebi; içki kaçakçılığı, cinayet, pek çok yetkiliye teklif ettiği rüşvet veya işlediği mali gasp suçlarıyla itham edilmesi değildi. Sebep, devlete federal vergi ödemekten kaçmasıydı. Savcılığın ve sorgu hakimlerinin fark ettiği ve herkesin şaşırdığı bu basit detay sebebiyle cezaya da çarptırıldı.

Güney Afrika davasını savunanların bel bağladığı nokta da bu. Bir diğer deyişle: Küresel kamuoyunun Filistin davasına ilişkin tutumunun değiştiği bu etkileyici ve yeni dönemde Uluslararası Mahkeme’nin İsrail’i Filistinlilere karşı soykırım yapmakla suçlayan bir karar vermesiyle İsrail’e karşı hukuki sahada büyük bir hareketliliğin ve bir dava ve iddia dalgasının yolu açılacak.

Filistinli yazar Noura Erakat tarafından kaleme alınan ve Amerika’nın köklü Stanford Üniversitesi tarafından basılan ‘Bazıları İçin Adalet’ adlı çok önemli bir kitap var. Yazar bu kitapta, İsrail’in yasal boşluklardan yararlanmasına ya da genel bir fikir olarak uluslararası hukuku umursamamasına itiraz ediyor. Yazar ayrıca, Balfour Deklarasyonu’nun uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve bu ihlalin, bölünme ilanından sonra da devam ettiğini, bunun Oslo Anlaşması ve tekrarlanan işgal politikasından sonra ayan beyan ortaya çıktığını ve yerleşim kanserinde de açıkça görüldüğünü belirtiyor.

ABD’li yazar John Quigley’in, İsrail’in uluslararası hukuk ihlallerini tartıştığı pek çok kitabı var. Yazar bu kitaplarda, 2000 yılından bu yana yaşanan kanlı çatışma ve saldırıların İsrail ile Filistinliler arasındaki müzakerelerin çökmesinden kaynaklandığını söylüyor. Yazara göre bu müzakerelerin başarısız olmasının sebebi de İsrail’in uluslararası hukuka saygı göstermemesi, Filistinlilerin kendi devletlerini kurma hakkının tanınmaması ve tamamen sömürgeci ve yayılmacı Siyonist düşünceden yana olunmasıdır.

Bugün Güney Afrika devleti uluslararası hukuk aracılığıyla, İsrail lehine gösterilen ikiyüzlülüğü ve son on yıllar boyunca İsrail’in uluslararası hukuk sistemini küçümsemesine nasıl izin verildiğini gözler önüne sermeye çalışıyor. Bu hareketiyle Güney Afrika, bir zamanlar şunu söyleyen merhum lideri Nelson Mandela’nın vasiyetini yerine getirmiş oluyor: “Filistinliler özgürleşip, kendi devletleri oluncaya kadar biz de özgür olmayacağız.”

Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’e karşı açtığı dava, İsrail aleyhine büyük bir güçle oluşmuş yeni küresel kamuoyu kitlesinin yararına açılan yeni bir sayfadır. Dahası uzun süredir beklenen nitelikli ve önemli bir sıçrayıştır.