Faysal Muhammed Salih
Sudan eski Enformasyon Bakanı
TT

Direniş ile kabile seferberliği arasında

Sudan’da yaşanan savaş, etnik ve ırksal çatışmalara ve her iki tarafta da kabile temelli saflaşmalara doğru yeni bir dönüşe sahne oluyor, ki bu da savaşın zaten parçaladığı ülkenin daha da parçalanması yönünde bir tehdit oluşturuyor.

Siyasi söylem, insanları harekete geçirmede başarısız oldu, sembolik ideolojik isimler taşıyan tugaylar efsanesi hızla söndü ve bu tugayların liderleri de gözden kayboldu. Hal böyle olunca her iki taraf da ırkçı asabiyeti körükleme ve insanları kabileci ve yerel söylemlerle harekete geçirme zemininde seferberlik naraları atmaya başladı. Şimdi bu seferberliğin sonuçları her gün gözler önüne seriliyor.

Hızlı Destek Kuvvetleri’ndeki (HDK) kabileci yönelim, bu kuvvetlerin kurulduğu andan beri belirgindi ve bu durum, savaş sırasında da devam etti. Evet, HDK genişleyip, Sudan’ın her yerinden ve çeşitli kabilelerden savaşçıları kendi safına kattı. Ancak kaideyi bozmayacak birkaç istisna dışında önemli rütbelerdeki hâkimiyet, Mahiriye aşiretinin üyeleri ve şahsi olarak Dagalo ailesiyle sınırlı kaldı. Savaşın ilerleyip, birçok bölgeye sıçramasıyla durum daha da kötüleşti ve bunun üzerine HDK, Darfur ile Kordofan’da kabile seferberliğine başvurdu. Düzenli eğitim almamış ve daha önce HDK güçleri arasında bulunmayan binlerce kabile savaşçısı da HDK’ye katıldı. Bu güçlerin onlara maaş ödemediği açık. Bu nedenle onlar, bulundukları her yerde vatandaşların mülklerinden, evlerinden ve birikimlerinden ganimet toplamaya yöneldiler.  

Görünüşe göre iç seferberlik söylemi, Sudan’ın batısındaki kabilelerin, bazıları tarafından ‘Orta ve Kuzey Nil’ olarak adlandırılan yerlere nefret tohumu ekmesinden de kaynaklanıyor. Nitekim HDK savaşçılarının ortadaki ve kuzeydeki halkı tehdit ettikleri, bölgeleri isimleriyle belirttikleri ve oralara gidip işe yarar hiçbir şey bırakmayacaklarını ilan ettikleri kayıtlar ve videolar ortaya çıktı.

Buna karşılık bazı kuzey, orta ve doğu bölgelerinde bir karşı söylem şekillendi. Bu söylem, bir karşı seferberliğe ve halkın kabile temelinde harekete geçirilmesine dayanıyor. Daha sonra orta ve kuzey bölgelerdeki Batı Sudan halkına karşı bir hamle başlatıldı. Bunun üzerine HDK güçleri girmeden bir gün önce Vad Medeni şehri, yerel yetkililerin Batı Sudan halkından yüzlerce gündelik işçiyi ve sokak satıcısını tutuklamak ve onları ‘denizaltı’ ve HDK casusu olarak yaftalamak üzere yürüttüğü bir operasyona sahne oldu. Tutuklanan kişiler bağlanıp kamyonlara bindirildi, görüntüleri kayda alındı ve videolar, sosyal medya platformlarında yayınlandı.

HDK, Vad Medeni’ye girince Sudan ordusu güçleri, seferber olan bazı savaşçılar ve ideolojik tugayların mensupları, çatışmaksızın geri çekildi ve tutuklanmış olan onlarca kişi kurşunlarla öldürülmüş halde bulundu. Belirli etnik ve bölgesel gruplara mensup kişilerin tutuklanması ve potansiyel düşmanlar ve beşinci tabur olarak sınıflandırılması hadisesi, Sudan’ın ortasında ve kuzeyinde yer alan pek çok şehirde de tekrarlandı ve buna sosyal medyada her iki taraftan da nefret söyleminin yaygınlaşması eşlik etti.

Nube kabilelerinin çoğunluğunun ve Baggara kabilelerinden başka grupların yaşadığı Güney Kordofan eyaletindeki Dilling şehrinde yaşananlar bir felaketti ve Sudan’ın diğer bölgelerinde yaşanacaklara dair bir işaret taşıyordu. HDK, Dilling’e yakın tarım bölgesi Hebila’ya saldırdı ve bu, askerî bir garnizonun bulunduğu şehrin sakinlerini rahatsız etti. Bölgenin orduya mensup sakinleri, bir araya geldi ve HDK’ye karşı kabile temelinde seferberlik kararı aldı. Ardından bölgeye ait olmayan bazı subaylardan ve askerlerden tasfiye ve ihraç yoluyla kurtuldular ve bazı kabile milislerine ek olarak, Güney Kordofan’da hükümetle savaşan Halk Hareketi’nden kabileye mensup savaşçıları da çağırdılar. Dahası, emekli subaylar arasından bir komutanı, bölgenin komutanı olarak atadılar. Ordunun el-Cüneyne, Nyala, ed-Dain ve Medeni’de olduğu gibi geri çekilmeyi alışkanlık haline getirdiğini düşünüyorlardı; bu yüzden ordunun çekilmesini ve halklarını tehlikeye atmasını beklemeyeceklerdi. Bu düşünceden hareketle, aidiyetleri ve siyasi tutumları ne olursa olsun kabile mensupları temelinde bir girişim başlatmaya karar verdiler. Böylece bölge, Baggara Arap kabileleri şeklinde sınıflandırılan diğer kabilelerin mensuplarının kovulmasına ve takibe uğramasına sahne oldu.

Şu an Sudan’ın pek çok bölgesinde ‘Halk Direnişi’ adı altında seferberlik operasyonları yaygınlaşıyor. Bu seferberlik operasyonları, kabilecilik eğilimleriyle harmanlanmış cihatçı ideolojik söylemler içeriyor ve halk tarafından coşkuyla karşılanıyor. Halk Direnişinin hedefi, vatandaşların, isyancıların girmesi halinde kendi bölgelerini ve evlerini hafif silahlarla korumasıydı. Bu durumda ordu da HDK’nin saldırısına karşı büyük çatışmaları üstleniyordu.

Kimse, insanların kendilerini savunma hakkını inkâr edemez. Zira bu, uluslararası ve yerel tüm kanunlar, inançlar ve örfler tarafından kabul edilen bir haktır. Bununla birlikte pek çok bölgede yaşananlar, hafif silah taşıyan ve birkaç gün eğitim almış olan gönüllü savaşçıları, ordunun yokluğunda HDK’ye karşı kendisine bel bağlanacak vurucu güç haline getirdi. En sonuncusu el-Cezire eyaletindeki el-Mielg bölgesinde olmak üzere bazı bölgelerde yaşanan hadiselerde toplanıp silahlanan gönüllüler, dört tekerlekten çekişli araçlarla gelen silahlı HDK güçlerine karşı koyamadı. Bazıları öldürüldü, geri kalanları da yakalanarak, diğer Halk Direnişi gönüllülerine bir tehdit ve uyarı mesajıyla sosyal medyada sergilendi.

Şu anda birçok bölgede durum, alevleniyor; sıradan vatandaşlar arasında silahlar yayılıyor ve kabileler orada burada toplanıyor. Bu, aklı başında ve bilge insanlar, nihai çöküşten önce durumun farkına varmazsa tüm ülkeyi tehdit edecek ölümcül bir tehlikenin habercisidir.