Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Alevlenmiş bölgesel savaş

Bu yazının yayınlandığı tarihte Ortadoğu'nun durumunun nasıl olacağını bilmiyorum, zira bölgemizde olaylar ve konumlar günün her saatinde, sanki hızla bir bölgeden diğerine sıçrayan kızgın bir kor gibi değişiyor. Mutlaka ve kaçınılmaz olarak yapılması gereken, ille de mantıklı olması gerekmeyen yangınlar gibi görünen şeyleri birbirine bağlayan bir bağlantı aramaktır. Bu durumda bir çıkarımda bulunmaya çalışmak karanlık odada kara bir kediyi aramak gibidir. Genel olarak dört grup savaş, askeri çatışma veya şiddet vardır ve bu kadarı yeterlidir. Birincisi Arap Baharı’nın kalıntılarıdır, yani yaşananların sonucu olarak patlak veren bazen açık ve aleni, bazen de sakinleşen iç savaşlardır. İç savaş sahnesi, Suriye ve Yemen vakalarında açıkça görülmektedir. Burada çatışmalar ‘meşru’ bir hükümet, yani devleti BM'de temsil eden bir hükümet ile ‘devrimin’, ‘darbenin’ veya isyancı ‘milislerin’ vb. meşruiyetini temsil eden diğer taraf arasındadır. Bu tür çatışmalar, savaşın neredeyse mevsimsel olarak şiddetlenip sakinleştiği, iç iradelerin dış iradelerle temasa geçtiği Suriye, Yemen, Libya ve Sudan'da görülmektedir.

İkincisi, gerek bölgesel gerekse küresel sistemdeki en meşhur savaşlar kompleksidir. Bu savaşlar şu olayların ardından şiddetle alevlendi; 7 Ekim 2023'te Hamas'ın Gazze Şeridi sınırındaki yerleşim yerlerine saldırısı, ardından İsrail'in tüm Gazze'ye yönelik ezici saldırısı ve buna eşlik eden İsrail ile Batı Şeria arasındaki kontrol ve direniş saldırıları, İsrail-Lübnan cephesinde ve Suriye-İsrail cephesinde sınırlı, kontrollü ve hesaplı bir savaş (ya da öyle söyleniyor). Bu sonuncusu, füzelerin ve insansız hava araçlarının kullanıldığı, liderlere suikastların düzenlendiği bir savaş. İçerisindeki tek düzenli ordu İsrail ordusu, onun dışındakiler Lübnan Hizbullahı milisleri ile Suriye ve Lübnan'daki Hamas'tır. Bütün bu savaşlar ‘karada’ olurken, Ensarullah (Husiler) Yemen'deki savaşını karada ve denizde sürdürüyor. Ensarullah iç düzeyde Yemen'deki iç savaş, uluslararası düzeyde ABD ve İngiltere'nin yanı sıra diğer 40 ülke tarafından seferber edilen ‘Refah Muhafızı’ filolarıyla meşgul. Buradaki savaş, uluslararası seyrüseferi ve ticareti engelleyip, Mısır’daki Süveyş Kanalı'na abluka uygulayarak Gazze savaşına katılıyor. Bu savaş kompleksinin içine küresel ve bölgesel bir savaş daha giriyor, o da Iraklı Haşdi Şabi’nin Irak ve Suriye'deki ABD üslerine karşı yürüttüğü savaş. Söz konusu savaş ABD'nin bu milislere saldırılar düzenlemesine ve bu da Irak hükümetinin kendisini protesto etmesine yol açtı. Çünkü bu hava saldırıları Irak'ın egemenliğine saldırı olarak değerlendirildi.

Üçüncü grup, İran'ın öncülük ettiği başka bir bölgesel savaşlar kompleksidir. Bu savaşlar kapsamında Tahran, başını çektiği geniş bir kampa ‘direniş ve muhalefet’ adı altında silah, para, eğitim ve bağlılık sunuyor. Buradaki direniş ABD ve İsrail'e karşıdır. Muhalefet ise ‘Filistin meselesi’ çözülmediği sürece her türlü barış, normalleşme ve bölgesel istikrar arayışının engellenmesi anlamına geliyor. Ancak bu, en azından şimdilik, İran'ın askeri operasyonlar gerçekleştirmesine engel değil. Nitekim İran, Irak'ın Kürdistan bölgesindeki Erbil'de İsrail istihbaratının (Mossad) bir üssünü vurdu.  Bu durum, özellikle Mossad'ın varlığının apaçık bir yalan olduğu kanıtlandıktan sonra, ilk kez Irak hükümetinin bunu Irak'ın egemenliğine yönelik bir saldırı olarak değerlendiren protestosuna yol açtı. İran, kendisi ile Pakistan arasında uzanan Belucistan bölgesinde Ceyş el-Adl (Adalet Ordusu) milislerine ait iki mevziiyi bombalayarak Pakistan’ı hedef alan bir askeri operasyon da gerçekleştirdi. Pakistan, İran saldırısını sivillerin öldürüldüğü ve ‘korkunç sonuçlara’ yol açacak ‘gayri meşru bir eylem’ olarak tanımlamadı (Pakistan daha sonra bu saldırılara İran toprakları içinde karşılık verdi).

Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde ve Irak'ta PKK’ya karşı kendi savaşını yürütüyor ve bu nedenle ilkinde bir bölgeyi elinde tutarken, ikincisinde askeri üsler bulunduruyor.

Dördüncü savaş grubuna gelince, Ortadoğu, son yıllarda el-Kaide, DEAŞ ve Allah'ın adının yer aldığı diğer bayraklar altında ‘siyasal’ İslamcı grupların yürüttüğü şiddetten de uzak ve azade olmadı. İslami olmalarına rağmen bunların eylemleri her zaman doğuda Pakistan'dan batıda Afrika çölüne, Suriye'de İdlib’den Somali’de eş-Şebab örgütünün bulunduğu Afrika Boynuzu kıyılarına kadar uzanan geniş bir alana uzandı.

Şiddet, savaş, eski ve yeni hedefler uğruna mücadeleden oluşan bu dörtlü savaş grubu bölgeyi tarihteki sömürge döneminden bu yana ‘direnişin’ hâlâ devam ettiği bir arena olarak görüyor. Buna göre bölgesel devletin işlevi, büyük güçlerle, ‘küreselleşme’ ve ‘modernite’ eğilimleri ve bazen de dinle çelişen veya uymayan her şey ile mücadeleyi takviye etmek için yerel güçler arasındaki ittifakı seferber etmek ve sıkılaştırmaktır. Burada askeri yetenek ve kapasitenin geliştirilmesi, İran’da ise nükleer programın güvenli bir limana ulaştırılması dışında bir kalkınma, gelişme, ilerleme ve inşa dağarcığı bulunmaz. Ama bütün bunlar Arap Baharı’nın, en muhafazakar olan Suudi Arabistan Krallığı'nda ‘reform devrimi’ noktasına ulaşan güçlü bir reform hareketi üretmesine engel olmadı. Mısır'ın siyasal İslam hareketinin tarihi lideri olan Müslüman Kardeşler’den kurtulmayı başarmasını önlemedi. Reform hareketi, Suudi Arabistan ve Mısır ile birlikte Körfez-Arap ülkelerini, Ürdün ve Fas’ı da kapsadı. Hepsi de hiçbir fikir, çiçek ve esinti yaratmayan sözde ‘bahar’ karşısında dimdik durdular.

Buradaki ikilem, çok fazla inşa ve değişim anlamına gelen ‘reform’un, siyasi elitlerde daha önceki bölgesel savaşlardan kaynaklanan ve devam eden yıpratma ve kuşatma eylemlerine karşı koymak için fazla takat ve enerji bırakmaması. Askeri veya yalnızca finansal gücü kapsayan ekonomik güçle sınırlı olmayıp yumuşak ve akıllı gücü de içeren bir güç dengesi kurulmadan olup bitenlerden kaynaklanan meydan okumalarla yüzleşmenin bir yolu yok. Bu güç dengesinde gelecek en az geçmiş kadar önemli ve kendisine odaklanılmayı hak ediyor çünkü bu dünya hayatı ölümden daha az önemli değil. Bu denge, Holokost'tan sağ çıkmak isteyen herkesin dahil olduğu bir reform koalisyonunun kurulmasıyla sağlanabilir.