Yaklaşık iki hafta önce DEAŞ-Horasan, Moskova'nın eteklerindeki bir konser salonuna terör saldırısı düzenleyerek en az 143 kişiyi ayrım gözetmeksizin öldürdü. ABD'nin, ülkeler arası güvenlik servislerinin iş birliğine ilişkin "protokol" olarak bilinen uygulama kapsamında Moskova'daki yetkililere terör tehdidi uyarısı yaptığı söyleniyor. Tehdide dair bilgilerin, Afganistan, İran ve Pakistan'da faaliyet gösteren DEAŞ’ın Horasan yapılanmasının saldırı hazırlığında olduğu yönündeki istihbarat bilgileriyle desteklendiği anlaşılıyor.
Hedef açısından ya da saldırganın DEAŞ-Horasan olması açısından bunların hiçbiri sürpriz olmamalı. Suriye'de son toprak parçasının da kaybedilmesinin beşinci yıl dönümü yaklaşırken DEAŞ-Horasan bir terör gösterisi ile sahneye geri döndü. Bu, geçen ocak ayında İran'da düzenlediği bombalı saldırılar ile İstanbul'da bir Katolik kilisesinde ayine katılanlara ateş açan, örgütten ayrılan ve neredeyse Hıristiyanlığı seçen birini öldüren maskeli saldırganlarla birlikte büyüyen saldırı formatının bir parçası. Bu olayları bir arada ele alırsak, kurbanlarının sayısını giderek artıran Horasan-DEAŞ, küresel çapta bölgesel bir tehdit olarak yeniden ortaya çıkabilir.
Son dönemde DEAŞ-Horasan, Avrupa'da giderek artan sayıda komployla ilişkilendirildi; Alman yetkililer geçtiğimiz aralık ayında örgütle bağlantılı Köln'deki bir katedrale yönelik saldırı planını çökertmişti. Alman yetkililer, birkaç gün önce de örgütle bağlantılı iki şüphelinin İsveç parlamentosuna saldırı planı hazırlığı içinde iken tutuklandığını duyurdu.
Bu saldırı ve çabalar, örgütün hâlâ fırsatçı terör eylemleri düzenleyebildiğini ve Moskova saldırısının bir uyarı olması gerektiğini gösteriyor. Özellikle de FBI direktörünün geçen aralık ayında ABD Senatosu Yargı Komitesi önünde verdiği ifadede "her yerde yanıp sönen ışıklara" dikkat çekmesinden ve terör tehditlerine karşı dikkatli olunması çağrısı yapmasından sonra.
DEAŞ 2018'de mağlup olmadı, bugün de mağlup olmayacak. Bu nedenle Amerikan askeri yapısı, örgütün kalıntıları üzerinde baskı oluşturmak, istihbarat bilgileri toplamak, Iraklı ve Kürt, terörle mücadele ortaklarıyla kalıcı ilişkiler sürdürmek amacıyla ABD'nin Suriye ve Irak'taki sınırlı askeri etkisinin korunmasında ısrar ediyor.
Bir zamanlar Irak Musul'da hilafetini ilan eden örgütün Afrika'ya da sıçradığı, kendisi ile herhangi bir şekilde mücadele edilmez ve kuşatılmaz ise orada da güçlenerek Afrika’nın Sahel bölgesinde hilafet ilan edebileceği söyleniyor. Örgüt, 2014-2017'de güçlü bir terör hareketinden daha dağınık bir yer altı terör ağına dönüştü.
Irak ve Suriye'de ABD ve koalisyon ortakları DEAŞ’a karşı yıllar süren bir operasyon yürütürken, Beşşar Esed rejimi Vladimir Putin Rusyası tarafından güçlü bir şekilde destekleniyordu (ve hâlâ da öyle). Örgütün yandaşlarına göre bu tek başına Moskova'ya saldırmak için yeterli bir gerekçe. Örgüt intikam için Rusya'ya saldırıyor.
Örgütün gelişimini takip edenlerden biri şöyle diyor: "DEAŞ-Horasan, Moskova'nın Afganistan, Çeçenistan ve Suriye'ye müdahalelerine atıfta bulunarak, Kremlin'i elinde Müslüman kanı taşımakla suçluyor." Öte yandan terörle mücadele uzmanı Douglas London ise "Orta Asya kökenli binlerce kişinin DEAŞ’a katıldığını ve pek çoğunun hilafet devletinin yıkılmasından sonra Suriye ve Irak'tan Orta Asya’ya geri döndüğünü" belirtti. Putin'in 2017'deki “misyon tamamlandı” açıklamasının ve Suriye'de DEAŞ’a karşı zafer kazanıldığına dair duyurusunun erken yapılmış olduğu artık kesin.
Günümüz başlıklarında Hamas ile DEAŞ arasındaki terör sahnesi özdeş görünse de siyasi şiddet açısından ikisi oldukça farklı. Örneğin, DEAŞ-Horasan’ın Hamas'tan farklı olarak uzun vadede ABD ve Batı için daha tehlikeli olan küresel hırsları var.
Çeçenlerin Suriye'deki vahşetine ve terörüne rağmen, Orta Asya ve Kafkasya'daki “cihatçıların” aslında uluslararası arenaya çıkan yerli teröristlerin bir metaforu olduğunu belirtmek gerekir. Bu da DEAŞ-Horasan’ın mesajlarının Tacikistan'daki farklı cihatçıları Moskova'daki bir konser salonuna saldırmak için nasıl harekete geçirebileceğini teyit ediyor.
2016 yılında DEAŞ’tan ayrılmış ve Ömer eş-Şişani'nin bir konuşmasını şahsen dinleme fırsatı bulan bir kişi ile yapılan röportaj yayımlandı. Şişani, iç savaşın en yoğun olduğu dönemde Suriye'de Orta Asya'nın en kötü şöhrete sahip militan lideriydi ve Rusya'nın acımasız ve amansız bir düşmanıydı. Şişani, bir ABD hava saldırısı ile öldürüldüğünde DEAŞ’ın savaş bakanıydı. Örgütten ayrılan kişinin de dikkat çektiği gibi, Şişani'nin ortaya çıkışı daha dirençli yabancı DEAŞ unsurları için kendisini takip edilecek güçlü bir örneğe dönüştürmüştü.
Çeçenler ve Orta Asya'dan diğer "cihatçılar", iç terörizmin küreselleşmesinin sembolü oldular; bu nedenle, özellikle devleti hedef alan terör saldırıları dalgasının ardından, İslam Devleti'nin Tacikistan'daki "cihatçılarla" herhangi bir şekilde birleşmesi endişe verici.
Terörle mücadele ile ilgili iyi bir haber varsa o da ABD istihbaratının, örgütün iki ayrı saldırısından önce en azından İran ve Rusya'daki yetkililere terör saldırısı tehdidi konusunda iki uyarı gönderecek kadar etkili olmasıdır. Afganistan'daki Taliban hareketinin terörle mücadelede güvenilir bir ortak olabileceğini varsaymak ve bu bağlamda Afganistan'da DEAŞ-Horasan'ı kesin bir şekilde yeneceğini düşünmek gerçekleşmesi zor bir temenni olabilir. Ancak Taliban, DEAŞ’ın Afganistan'da bulunan liderlerinin peşine düşerek, terörle mücadeleye yönelik bazı tedbirler aldı. Öyle ki, Rusya şimdi Taliban'ı terör örgütleri listesinden çıkarmayı amaçlıyor.
Geçen pazar, iki emekli Amerikalı general, "geçen ay Moskova'daki ölümcül konser salonu saldırısını gerçekleştiren terörist grubun güçlü bir şekilde ABD'yi hedef tahtasına koyduğu" uyarısında bulundu. ABD Merkez Kuvvetleri Komutanlığı eski komutanı emekli General Frank McKenzie, Biden yönetimi yetkililerinin "bunu söylediklerinde onlara inanmaları" gerektiğini belirtti. ABC'ye konuşan General şunu da ekledi: "Amerikan kuvvetlerinin Ağustos 2021'de Afganistan'ı terk etmesi, DEAŞ-Horasan üzerindeki baskıyı hafiflettiği için oluşturduğu tehdidin büyümeye başladığına inanıyorum." Rusya'daki Crocus City Hall saldırısına atıfta bulunarak şöyle dedi: “ABD'ye, dışarıda ortaklarımıza ve diğer ülkelere karşı bu türden daha fazla saldırı girişimine hazır olmalıyız. Bunun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum."
CIA operasyonlarını denetleyen emekli ordu Generali Mark Quantock ise "DEAŞ-Horasan'ın bir numaralı hedefi ABD olmaya devam ediyor" dedi. Quantock şunları ekledi: "Örgüt, Afganistan, Pakistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan'da bir halifelik kurmayı hedefliyor ve aşırı vahşeti ile tanınıyor."
Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın mevcut komutanı General Michael Kurilla, geçtiğimiz mart ayında Kongre'yi, DEAŞ-Horasan'ın Avrupa ve Asya'da "dış eylemler" gerçekleştirme yeteneklerini hızla geliştirdiği ve Afganistan dışında Amerikan ve Batılı çıkarlara "altı aydan kısa bir süre içinde ve çok az uyarıda bulunarak veya hiç uyarı vermeden" saldırabileceği konusunda uyarmıştı.
Haberlere göre ABD, eylemleri planlanan herhangi bir yerde gerçekleşmeden önce önlemek için DEAŞ ve onun yeni nesil liderleri hakkında istihbarat bilgilerine ulaşma çabalarını aralıksız sürdürmek istiyor. Sanki kendilerine karşılık verilmeden önce şansın bir kez de olsa terör örgütlerinden yana olması gerekiyor. Şimdi terörle mücadele politikası önleyici suikastlara dönüştü.