Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Küresel denge bozuldu mu?

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra insanlık uzun bir barış dönemi yaşadı ve bu savaşın akabinde patlak veren savaşlar çoğunlukla yerel savaşlar oldu. Küresel denge, iki büyük güç olan Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği arasındaki “korku dengesi” olarak adlandırılıyordu. Rekabet ideolojik temelliydi, ancak kurallarla kontrol ediliyordu.

Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından kısa bir süreliğine dünya tek kutuplu hale geldiğini düşündü ama çok geçmeden herkes zaman ile büyüyen orta büyüklükte kutupların varlığını keşfetti. Uluslararası ilişkilerdeki dengesizliğin dönüm noktası halen devam eden Rusya-Ukrayna savaşı olabilir. Şubat 2022'de başlayan bu savaş, birtakım çelişkileri ateşledi; eski dünya düzeni sarsıldı ve uluslararası oyunun kontrol edilmesi konusunda artık bir uzlaşı kalmadı. Zira sistem zannedildiği gibi olmadı; ne Güvenlik Konseyi ne de Uluslararası Adalet Divanı ya da Uluslararası Ceza Mahkemesi etkili olabildi, herkes bu kurumları atlatmaya çalıştı. Özgürlük, adalet, eşitlik, kendi kaderini tayin hakkı, ülkeler arasındaki sınırlara saygı sloganlarının artık bir anlamı kalmadı. Dahası Batı demokrasisi mekanizması bile genel olarak bypass edildi, dili olan ve kaderleri belirleyen güç söz sahibi oldu.

Ukrayna savaşı bir güç savaşıdır ve bazılarının Ukrayna halkına gösterdiği sempatiye rağmen, sonuçta belirleyici olan güç dengesidir. Gerçekte ise Rusya Federasyonu Ukrayna'dan çok daha güçlü. Avrupa'nın Ukrayna'ya verdiği destek ise giderek maddi destekten maneviye kayıyor. Beklendiği gibi ABD'deki mevcut yönetim değiştiğinde herkesin Ukrayna'nın en azından bir kısmını Rus ayısına feda etme noktasına gelmesi an meselesi. Rusya bugün “Wagner kuvvetleri” adı altında faaliyet gösteren güçler aracılığıyla, Afrika ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkeye müdahale ediyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hâkim olan devletlerin bağımsızlığından söz etmeden, Batı nüfuzuna karşı savaşıyor.

Ortadoğu düzeyinde tablo daha net; Siyonist vahşete ve sivillerin kitlesel olarak öldürülmesine destek olunmasına rağmen, önemli bir grup Amerikalı yasa koyucu, İsrail'in eylemlerini kısmen de olsa kınaması halinde, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin bazı görevlilerini en ağır yaptırımlar ile cezalandırmakla tehdit ediyor. İsrail katliamlarına ne Rusya Federasyonu'ndan ne de Çin'den makul bir tepki geliyor; her insanın kendi topraklarında sahip olması gereken hakları desteklemek dışında her birinin kendine göre farklı hesapları var!

Hatta Batı demokrasisinin mekanizmaları bile kökten değişiyor, çoğu Batı ülkesinde, ırkçılık ve farklı olanı reddetme çığlıkları yeniden canlanıyor. ABD'de şirketler ve para, hangi partinin seçilip seçilmemesi gerektiğine karar vermede ana rolü oynuyor.

Öte yandan orta büyüklükteki ülkeler yıkıcı nükleer silah elde etme yarışı içerisindeler. İran, bu yıkıcı silahı elde etmek için yarışan ülkelerden biri. Uluslararası ekonomik güvenliği bozmak için Husileri silahlandırıp harekete geçirdiği Kızıldeniz'den, Suriye toprakları ile Lübnan halkının silahlı bir bölümünü kontrol ettiği Akdeniz’e kadar birden fazla yerde bölgesel güvenliği bozmak için kollarını kullanan da odur. Bunu yaparken de Suriye vatandaşları ile Lübnan vatandaşlarının yaşadıkları zorlu hayat şartlarını, güvenlik zafiyetini, çoğu zaman ülkeleri dışında uğradıkları aşağılanma ile dünyanın her yerine dağılmış olmalarını umursamıyor. İran yıkıcı silahlara sahip olma yolunda ilerliyor. Peki, bunları elde ederse nasıl bir iştahı olacak?

Bunlar dünyada çizilen ve eğer güçlü değilsen, kurban olmaya hazır olmalısın diyen yeni denklemler. Bu basit gerçeği göz ardı eden kişi, elbette dünyada olup bitenlerden habersizdir ve naif tavrına kaybolacak kadar hayranlık duymaktadır!

Bölgemizde güçler arasındaki savaşların alevlerini görüyoruz, iç savaşlar neredeyse her yerde yanıyor. Buna ilave olarak, ulusal birlik bağlarının kaybolması, çoğu ülkelerimizde genel bir olgu ve bu da kendilerine nüfuz edilmeyi kolaylaştırıyor. Ancak karşı karşıya olduğumuz ikilem birçok kişinin bu dönüşümleri anlayamaması!!

Son söz; tanık olduğumuz çatışmaların çoğu, politikacının ve karar alıcının etrafındaki dünyanın değiştiğini bilmemesinden veya kabul etmemesinden kaynaklanıyor!!