Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

İran ve Harvard Üniversitesi gösterileri

İran, Amerikan üniversitelerinde Gazze savaşını protesto etmek amacıyla düzenlenen öğrenci gösterilerini övmekte el-Kaide ile birleşti. Dini Lider Hamaney, protestocuların "tarihin doğru tarafında" duruşunu överek şunları söyledi: "İsrail'e karşı (direniş cephesinin) başka bir kolunu oluşturmayı başardılar." El-Kaide ise genel liderliği adına bir açıklama yayınlayarak: “Batılı üniversitelerde oturma eylemleri ve protestoları ile gururlu Gazze'de yaşanan soykırımı reddettiklerini ifade eden öğrencilerden oluşan protesto hareketini takdir ediyor ve değer veriyoruz” ifadelerini kullandı.

Liberal sol ile İslami radikalizm arasındaki bu karmaşık kesişim, jeopolitik uzlaşmanın sınırlarını aşarak tehlikeli ideolojik, psikolojik ve stratejik boyutlara ulaşıyor. Filistin davasını destekleyen sol üniversite gençlik hareketinin çoğunlukla insan hakları ve sosyal adalet konularına odaklandığı doğru. Ancak radikal muhalefetinin emperyalizmin gayri meşru ve geçici bir ürünü olarak İsrail’e yönelik kısmı, el-Kaide ve İran rejimi gibi radikal İslamcıların görüşleriyle tamamen uyuşuyor. Haritada İsrail'e yer bırakmayan " nehirden denize Filistin'i özgürleştirin" sloganı, Batılı üniversitelerdeki asi öğrenciler ile radikal İslamcıların dini ve ideolojik nedenler ile İsrail'i yok etmeyi vaat eden daha geniş bir anlatısı arasında korkunç bir kesişim oluşturuyor. Bu nedenlerin başında da Batı etkisini zayıflatmak ve siyasi İslam modelini güçlendirmek geliyor. Böylece Batılı üniversitelerde öğrenciler, içinde yaşadıkları, özgürlüklerinin ve üniversitelerinin tadını çıkardıkları Batı'nın zayıflatılmasının bir parçası, radikallerin kültürel ve dini bağımsızlık bayrağı altında radikalliklerini savunmaları için bir araç haline geliyorlar.

Solcu liberalizmin saflığı karşısında, radikal grupların öğrenci protestolarını istismarı, bunları kendi amaçlarını meşrulaştırmak, destekçi tabanlarını genişletmek, takipçileri ve eylemcileri seferber etmek amacıyla bir platform haline getirmek için stratejik fırsatlara dönüştürmeleri yer alıyor. Solcu liberallerin gözlerini kör eden husus, kendileriyle radikal İslamcılar arasındaki kesişme olabilir. Her birinin diğerinden farklı sosyal ve politik amaçlar için çabaladığına dikkat etmeyerek, ortak düşmanlara karşı mücadelelerinde ahlaki üstünlüğe sahip olduklarına inanıyorlar. Sol liberaller çabalarının adalet, eşitlik ve çok kültürlülük için olduğuna inanırken, radikaller yolsuzluğa ve ahlaki çöküşe karşı kutsal bir savaş kisvesi altında baskıcı ve kapalı toplumlar yaratmak istiyorlar. Liberallerin, örneğin başörtüsünü hararetli bir şekilde savunmaları, bu gerçeküstü gösterinin zirvesidir. Liberaller başörtüsünü hoşgörünün, çoğulculuğun ve kültürel emperyalizme karşı muhalefetin sembolü olarak savunurken, siyasi İslam toplumlarının liderleri başörtüsünü kadına yönelik kimlik, baskı, tahakküm ve boyun eğdirme oyununda kullanıyorlar!

Ancak iki kamp arasındaki ideolojik bağ, her ikisinin de gerçekleştirmeye çalıştığı hedefler ve nihai sonuçlar arasındaki açık farklılıklardan çok daha güçlü görünüyor. Her iki taraf da radikal değişim ve mevcut iktidar yapılarının yıkılması fikrini benimsiyor. Toplumsal hareketler, siyasi huzursuzluk veya silahlı mücadele yoluyla hedeflerini gerçekleştirmek ve adil bir topluma ulaşmak için devrimci eylemin gerekliliğine olan inancı paylaşıyorlar.

Her iki tarafın anlatıları adaletsizliğe direnmeye, adalet için mücadeleye ve küresel düzeydeki fiili güçler karşısında ortak dışlanma hislerine odaklansa da bu, tarafların her birinin kendi eylemlerini ve stratejilerini haklı çıkarmak için diğerinin anlatı çerçevesinden faydalanması nedeniyle, aralarındaki uzlaşı için istikrarlı temeller oluşturuyor.

Biraz geriye gidersek, İran'ın devrimci hedeflerine ulaşmak için sol edebiyat ve ideolojilerden stratejik olarak yararlandığını görürüz. Devrimci duyguları harekete geçirmek için kendisine anti-emperyalist söylemin unsurlarını kattı, Marksist-Leninist sosyo-ekonomik adalet ile yoksulları ve ezilenleri savunma terminolojisini kullandı. Bu manevra, İran'ın Şah rejimine karşı muhalefeti birleştirmek amacıyla  Ali Şeriati'nin fikirlerinden yararlanarak, sol grup ve akademisyenler ile stratejik ittifaklar kurmasında önemli rol oynadı.

Bu şekilde liberal solun Batı kapitalizminin ekonomik ve sosyal sonuçlarına yönelik eleştirisi ile siyasi İslam'ın Batı'nın ahlaki çöküşünün sonucu olarak gördüğü şeye yönelik eleştirisi, bunun uluslararası düzeyde kimlik çatışmalarını körükleyen politikalarda kullanılması birbirine karıştı. Liberal solun demokrasinin militarizasyonuna yönelik eleştirisi ile siyasi İslam'ın Batı ile genel ilişkilere yönelik eleştirisi iç içe geçti. Siyasi İslam’ın "Batı yanlısı rejimlerin zayıflığından" faydalandığı, Müslümanların maddi ve kültürel güçleri üzerinde bir Haçlı hegemonik güç olarak tanımlandığı için Batı ile ilişkilerin geneline yönelik eleştirisi ile bir harman oluşturdu.

Bunun çağdaş örneği, el-Kaide'nin 11 Eylül 2001'de New York ve Washington'a düzenlediği saldırılarla ilgili okumaları, Usame bin Ladin'in gerekçeleriyle korkunç bir şekilde kesişen dilbilimci ve siyasi aktivist Noam Chomsky'dir. Chomsky, saldırıların ABD'nin Ortadoğu ve diğer bölgelerde onlarca yıldır devam eden askeri politikalarının sonucu olduğunu ve bunun büyük bir hoşnutsuzluk ve şiddetli tepkilere yol açtığını savunmuştu. Chomsky'nin Amerikan dış politikasına yönelik eleştirileri dolaylı olarak bin Ladin'in ABD'nin İslam dünyasının düşmanı olduğu yönündeki anlatısına hizmet etmiş oldu.  Aynı zamanda bin Ladin'in şiddet ve radikalizmi kullanması, Chomsky'nin ABD politikalarının düşmanlığın artmasına ve terörizmin alevlenmesine yol açtığı yönündeki iddialarını güçlendirdi.