Genç bir meslektaşım birlikte çalışmayı konuşmak için bana bir kafede randevu verdi. Bir süre sonra garsonlarla çok samimi bir şekilde konuştuğunu fark ettim. Onları tanıyıp tanımadığını sordum ve mezun olmadan önce üç yıl orada çalıştığını söyledi. Lübnan'daki öğrencilerin çoğu artık eğitim masraflarını hizmet sektöründe çalışarak karşılıyor. Eskiden fakir işi olarak görülen ve küçümsenen bu meslek, eğitim aracı haline geldiğinden beri normalleşti.
Çalışmaların değerlendirilmesindeki bu ihlal Beyrut Amerikan Üniversitesi'nde başladı ve bu üniversite de bunu ABD'deki üniversitelerden kopyaladı. Bu, hatanın işin kalitesinde değil cehalette olduğu kuralını yerleştirdi. Bugün Dr. Philip Salem dünyanın en tanınmış kanser uzmanlarından biridir. Eğer Beyrut Amerikan Üniversitesi'nin kafeteryasında çalışmaktan utansaydı, bu üniversitenin fakültesine giremezdi. Yaklaşık çeyrek asır önce Umman'ı ziyaret ediyordum. Umman Sultanlığı’nın sadece siyasi sürprizlerle dolu olmadığını, kadınların otellerde bile çalıştığını keşfettim. Suudi bir kadının hayatını çalışarak kazanması da artık normal hale geldi. Çalışan kadınlar gerçeği, artık sadece Mısır gibi toplumlara özgü değil. Artık kimse ‘tesisatçı’ yerine ‘kanalizasyon mühendisi’ gibi komik metaforlarla işini gizlemiyor. Berber berberdir, kuaför değil. Artık kimse temizlikçilerden ‘atık imha memuru’ olarak bahsetmiyor.
Kısacası, bu mütevazı meslekler emekçi sınıfların statüsünü değil, eğitim seviyelerini, insanların ilerlemesini ve fırsatların genişlemesini değiştirdi.
Ünlü hiciv yazarı George Bernard Shaw’ın teorisinin doğru olduğunu düşünüyorum: “Başarılı insan kendini dünyaya adapte eder, kaybeden ise dünyayı kendine adapte eder. Dolayısıyla tüm ilerleme kaybedene bağlıdır.”