Rio de Janeiro'da iki gün boyunca önde gelen G20 liderleri vizyonlarını birleştirmeye çalıştılar. Ancak zirve faaliyetleri başlamadan önce kendisinin bir bekleyiş ve sonuçsuzluk zirvesi olacağı herkes için açıktı. Brezilya'nın, Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva liderliğinde dünyayı tek kutupluluğundan kurtarmaya, hasta ve işlevsiz bir dünyada, ana başlığı “Yoksulluk, Açlık ve Eşitsizlikle Mücadele” olan bir zirvede, zayıflar ve yoksullar lehine zenginleri uyarmak için yüzyılın borazanını çalmaya yönelik açık çabalarına rağmen, bu durum değişmedi.
Mücadelesine yoksul ve proleter bir işçi olarak başlayan, daha sonra neredeyse 30 milyon Brezilyalıyı yoksulluk sınırından kurtaran direnişçi başkan şuna inanıyor: “Dünyayı dostlar ve düşmanlar şeklinde bölmek konusunda ısrar edenler var, ancak en yoksullar basit ayrımları umursamazlar”.
Bu zirveden Lula da Silva'nın neredeyse tüm çabalarını kendilerine adadığı fakir küresel güneydeki “dünyanın serflerini” kurtaracak kararlar, sonuçlar çıkmasının herhangi bir garantisi yoktu ve muhtemelen en azından öngörülebilir gelecekte de olmayacak. En ünlü varoluşçu filozof Jean-Paul Sartre'ın “L'enfer c'est les autres” sözündeki gibi cehennemin başkaları olduğuna inanan kapitalist vahşet çemberi içinde herkes endişeli ve telaşlı. Kullandığımız bu tanım abartılı değil, inanmayanlar, küresel iklim zirvesinin (COP29) iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik finansman programları konusunda çıkmaza girdiği Azerbaycan'ın başkenti Bakü'ye dönüp bakabilirler. Bu nedenle Rio de Janeiro'daki büyüklerin, özellikle de 2021 yılındaki “Glasgow İklim Zirvesi”nde gelişmekte olan ülkeleri desteklemek için verdikleri 100 milyar dolarlık destek vaadi halen kağıt üzerindeki mürekkep olarak kaldığı için, hiç kimse kararlı adımlar atmalarını beklemiyordu. Oysa mavi gezegen küresel ısınma aşamasından kaynama aşamasına geçti. BM Genel Sekreteri António Guterres ve BM’nin vahşi yaban ortamında gürleyen sesi bir teselli vermiyor; “G20, en fazla emisyon salan ülkeler oldukları ve en büyük güç ve sorumluluklara sahip ülkeler oldukları için bu çabalara öncülük etmelidir.”
Amerikan “Bloomberg” Ajansının bildirdiği ilk taslağa göre, bilhassa Paris Anlaşması kapsamında kaydedilen ilerlemeler ışığında, dünyanın en büyük 20 ekonomisinin liderleri arasında çok taraflı güçlere bağlılık gibi anlık konular hakkında birçok görüşme yapılması planlanmıştı. Katılımcılar, Paris Anlaşması hedeflerine ulaşma çabasında birliklerini korumayı sürdürmeye karar verdiler. Buna ek olarak, Dünya Ticaret Örgütü'nün küresel ticaretin korumacılık olmadan işleyişi ve akışı bağlamında temel taş olarak kalması çağrısı da yapıldı.
Yukarıdaki satırların anlaşılmaz sözlerden başka bir şey olmadığına şüphe yok. Hele de küresel düzeyde etkili ve başarılı lokomotifler sayılan, Atlantik’in ayırdığı iki ülke, batıdaki ABD ile doğudaki Almanya’da büyük bir kafa karışıklığı halinin yaşandığı göz önüne alınırsa.
G20 zirvesi ABD Başkanı Joe Biden'ın katılımıyla yapıldı, ancak kendisinin geçmişte kaldığı net bir biçimde görülüyordu.
Rio de Janeiro Zirvesinin, bir bekleyiş ve sonuçsuzluk zirvesi gibi göründüğüne şüphe yok. Çünkü dikkatler, Başkan Biden'ın halefi, başkan seçilen Donald Trump'ın yaklaşık altmış gün sonra Beyaz Saray'da benimseyeceği pozisyonlara odaklanmış durumda.
Anlatılanlara göre Rio de Janeiro'da toplananlar, fakirlerin zenginlerin dünyasına gönderdiği elçi olan Lula da Silva'nın iyi niyetlerini takdir etseler de, ikinci Trump yönetimi döneminde uluslararası iş birliğinin beklenen durumuna dair sızıntılar yüzünden hepsine bir tedirginlik hakimdi. Zira serbest ticaret dünyasını güçlendirmek yerine, şimdi Avrupa ve Çin'e yönelik cezalandırıcı gümrük vergileri yoluyla yeni ekonomik savaş tehdidinin tohumları filizleniyor. Dahası ABD iklimi korumaya ve uluslararası anlaşmalara bağlı kalmak yerine muhtemelen iklim değişikliği ile ilgili Paris Anlaşması'ndan bir kez daha çekilecek. Bu da bizi şunu söylemeye sevk ediyor: “Kime açıklamalar yapıyorsun ey Guterres?”
Aslında G20 zirvesindeki tek “topal ördek” Biden değildi. Bu acı yolda Almanya Başbakanı Olaf Scholz da onun yoldaşıydı. Maliye Bakanı Christian Lindner'in görevden alınmasıyla “Trafik Işığı Koalisyonu” olarak bilinen koalisyonun sona ermesinin ardından, o da topal ördekler sürüsünün bir parçası oldu. Bu, Scholz’un zirveye katılsa da herhangi bir önemli konuda karar alamayacağı anlamına geliyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise zirvede yoktu ve büyük ihtimalle Trump'ın göreve başlamasının ardından Ukrayna dosyasında kendi şartlarına göre yapılacak anlaşmaların önünü açmak için zirveye katılmadı. Ortadoğu'daki durum da dahil olmak üzere diğer küresel meselelere gelince, Rio de Janeiro Zirvesinin sonuç bildirgesi dil açısından ne kadar etkili olursa olsun, hepsi Beyaz Saray'ın yeni başkanının kararlarına bağlı.