Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Amerikan Özel Temsilcisinin gördüğü ama bazı Sudanlıların göremediği şey!

ABD'nin Sudan Özel Temsilcisi Tom Perriello'ya bu hafta BBC'ye verdiği röportajda, ABD'nin Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) bakışının aynı olup olmadığı, onları eşit görüp görmediği sorulduğunda yanıtı hızlı ve kati oldu. ABD’nin bunu yapmadığını ve iki tarafı ahlaki açıdan eşit görmediğini söyledi. Bunu açıklamak için de HDK’nin özellikle Darfur'da büyük kıyımlar işlemek ve ihlaller yapmakla suçlandığını, ancak ABD’nin, her iki tarafı da barış görüşmelerine yönlendirmek için çalışmaya devam ettiğini çünkü insani krize çözüm bulmanın her iki taraf ile de diyalog kurmayı gerektirdiğini belirtti.

Bu, ABD yönetiminden bir yetkilinin ordu ile HDK’yi aynı düzeyde görmediklerini söylediği ilk açıklama değil. Dışişleri Bakanı Anthony Blinken de buna dikkat çekmişti. Perriello ayrıca bir dizi beyanının yanı sıra ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nde yaptığı konuşmada da bu konuya değinmişti. Komite’deki konuşmasında Washington'un Sudan ordusunu kendi tarihi olan köklü bir kurum olarak gördüğünü, ülkesinin, alternatif güçlerin veya devletin kontrolü dışında herhangi bir silahın varlığını istemediğini, bunun yerine Sudan'daki herkesin, hükümetin otoritesi altında çalışan profesyonel bir ordu istediğine inandığını anlattı.

Sudan ordusunun ve devlet kurumlarının muhafazasının, devletin devamlılığının, birliğinin ve egemenliğinin korunmasının garantisi olduğunu vurgulayan tek taraf Amerikan yönetimi değil. Mevcut savaşın patlak vermesinden bu yana, ülkenin egemen kurumlarının korunmasının ve mevcut hassas koşullar ışığında, Sudan'ın egemenliğini korumak için ordunun varlığının öneminin bilincinde olarak birçok ülke ve uluslararası kuruluş tarafından bu yönde pek çok tutum belirtildi ve açıklama yayımlandı.

Şaşırtıcı olan, yurt dışındaki birçok tarafın bu konuyu net bir şekilde görmesi, bu koşullar altında orduyu zayıflatmak için sürekli kampanyalarla orduyu hedef alan, hatta bir kısmı açıkça ordunun dağıtılması ve feshedilmesi yönünde çağrıda bulunan Sudan'daki siyasi ve sivil tarafların ise bunu görmemesidir. Bu çağrılar aynı zamanda herhangi bir alternatif ordunun çekirdeği olmayı hayal eden HDK'nin bazen yaptığı çağrılarla da örtüşüyor. HDK sanki ne kadar çok Sudanlının artık kendisine ve yaygın ihlaller, ülke ve tesislerinin yaşadığı yıkım ve halkının başına gelen acılar ile lekelenen siciline nasıl baktığını okumuyor, duymuyor ve görmüyormuş gibi bu tür çağrılar da bulunabiliyor.

Ordunun feshedilmesini savunanlar, sesleri ne kadar yüksek çıksa da yine de azınlıklar. Benim tahminime göre Sudan halkının çoğunluğu ordunun dağıtılmasının kargaşa ve kaosun yayılması, ülkenin, pusuya yatanların, Sudan ile halkını umursamayan, sadece kaynaklarını yağmalamak ve zenginliklerini kontrol etmekle ilgilenen açgözlü kişilerin körüklediği bir savaş girdabına sürüklenmesi anlamına geleceğinin farkında.

Somali'den Yemen ve Libya'ya kadar bölgemizde orduları dağıtılma veya çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalan tüm ülkeler ciddi iç huzursuzluklar yaşadı. Ancak böyle bir senaryonun yaratabileceği yansıma ve sonuçların en belirgin örneğini Irak deneyimi sunabilir. Irak ordusunun dağıtılması kararı, 2003'teki Amerikan işgalinden sonra, Irak'ın sivil yöneticisi Paul Bremer'in, ordunun Saddam Hüseyin ve Baasçıların ordusu ve onların bir kontrol aracı olduğundan hareketle aldığı ilk kararlardan biriydi. Ancak kararın feci bir hata olduğu ve bunun Irak'ın hâlâ bedelini ödediği yansımaları olduğu kısa sürede anlaşıldı. Bunun sonucunda ülke, yıllar süren kaosun ve mezhepsel şiddetin içine sürüklendi, oluşan boşluk ve istikrarsızlık DEAŞ’ın ortaya çıkmasının ve dış müdahalelerin önünü açtı. Bütün bölgeyi olumsuz etkiledi.

Bremer daha sonra görevinden ayrılmasının akabinde Irak ordusunun dağıtılmasının bir hata olduğunu itiraf etti. İşlerin kaosa doğru gittiğini ve şiddetin yayıldığını gördükten sonra Amerikalı yetkililerin Irak ordusunun hizmete geri çağrılmasını tartıştıklarını duyan Kürt liderlerin ayrılma tehdidinde bulunduğu gibi, bazı gerekçeler bulmaya çalıştı.

Yeni bir ordu oluşturmak aynı zamanda Irak'a büyük bir çabaya ve kaynaklara mal oldu. Ülkenin birçok iç ve dış riske maruz kaldığı bir dönemde asker toplamak, eğitmek ve silahlandırmak zaman aldı. Ordunun dağılması aynı zamanda ülkenin deneyimli subay ve askerlerinin büyük bir kısmını kaybetmesine de mal oldu ve askeri üretim alanında birikmiş deneyimin boşa gitmesine yol açtı. Sudan için tüm bunlardan alınacak ders şudur; çalkantılı ve huzursuz çevremizde “ordusu olmayanın güvenliği de yoktur.” Ülkenin kırılgan koşulları göz önüne alındığında, devletin ve kurumlarının hayatta kalmasını sağlamak, onları dış risklerden ve müdahalelerden korumak için güçlü, profesyonel, birleşik bir ordunun varlığı gerekli hale geliyor. Ordunun bilinen hatalarının, kusurlarının, sorunlarının olduğu doğru ama bunların dağıtma ve feshetme çağrılarıyla değil, reform yoluyla ele alınması gerekir. Orduyu siyasetten uzak tutmak için de siyasi güçlerin orduyu siyasetleştirmekten, içine sızma girişimlerinden uzak durması gerekir. Siyasi tarafların pek çoğu bu konudaki sicilinin temiz olduğu iddiasında bulunamaz ve bununla ilgili tarih, Sudanlılar tarafından iyi biliniyor.