Geçtiğimiz hafta dünya gündemi, iki eski müttefik Amerika Birleşik Devletleri ve Ukrayna arasında haftalar önce Beyaz Saray'da dünya ekranlarının önünde patlak veren anlaşmazlığı çözmek için Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde düzenlenen ABD-Ukrayna görüşmesine ilişkin gelişmelerle meşguldü. Uluslararası anlaşmazlıkları çözmeye yönelik çok sayıda uluslararası kuruluşun varlığına rağmen taraflar, güvenilir ve tarafsız bir yer olduğu için Suudi Arabistan Krallığı'nın bu tarihi toplantıya ev sahipliği yapması konusunda anlaştı.
Büyük resme bakıldığında Ukrayna'daki çatışmanın basit veya kolayca kontrol altına alınabilecek bir çatışma olmadığı görülüyor. Bu, Rusya ve müttefikleri ile Batı kampı arasında dünyayı bölen, birden fazla aşamada sıcak bir uluslararası çatışmaya dönüşmesine ramak kalan, Avrupa, ABD ve Rusya’nın kaynaklarını epeyce tüketen, şehirleri yıkan, insanları öldüren uluslararası bir çatışmadır. Bunlar son yıllarda bu çatışmada her gün hayatını kaybeden kurbanlar, öyle ki bazı kaynaklara göre her hafta 3 bin kişi hayatını kaybediyor.
Uluslararası çatışmalar, çeşitli sebep ve kaynaklardan patlak verirler. Bunlar arasında şunlar sayılabilir; komşu ülkeler arasındaki sınır anlaşmazlıkları, iç ulusal çatışmalar, ideolojik rekabet, ekonomik çekişme, bir tarafın diğer tarafın kendisine tarihi olarak haksızlık yaptığı duygusundan kaynaklanan çatışmalar. Bu tür çatışmalar uzun sürebilir, hatta Filistin-İsrail çatışmasında olduğu gibi nesiller boyu insanları tüketebilir.
Suudi Arabistan Krallığı, çatışmaları çözmede tarihi bir role sahiptir. Bu bağlamda Lübnanlılar arasında Suudi Arabistan’da varılan ve 1989 tarihli Taif Anlaşması olarak bilinen anlaşmayı hatırlatabiliriz. O dönemde Lübnan, birbiri ile savaşan unsurlar arasında parçalanmıştı, Suudi Arabistan, Taif Anlaşması ile Lübnan'daki anlaşmazlığı çözmeyi başardı; öyle ki Taif Anlaşması, Lübnan'ın çağdaş siyasi tarihinin bir parçasına dönüştü. Bilindiği gibi bazı Lübnanlılar anlaşmanın birçok unsurundan vazgeçtiler ve anlaşma gerçekten uygulansaydı Lübnan daha sonra yaşadıkları sıkıntıları yaşamayacaktı.
Ancak Suudi Arabistan'ın büyük uluslararası güçler arasındaki krizi çözme çabaları başka bir şeydir. Burada, belirli özelliklere sahip olmak gerekmektedir. Görevin özü, farklı tarafların birbirleriyle doğrudan iletişim kurduklarını, çıkarlarını ve endişelerini kısıtlama olmaksızın dile getirdiklerini hissettikleri bir müzakere ortamı yaratmaktır. Bu çabalar diyaloğu kolaylaştıracak, onun için objektif bir ortam yaratacak ve çözümler önerecektir. Bunun başarılabilmesi için çatışan tarafların Suudi Arabistan'ın sahip olduğu tarafsızlık, adalet ve güvene duydukları güven de dahil olmak üzere özel niteliklere ve niteliksel yeteneklere ihtiyaç vardır. Tarafların temel çıkarlarının temsil edileceği konusunda da gönüllerinin rahat olması gerekir.
Çatışmaları çözme süreci karmaşıktır ve birçok yönü vardır. Aktif diplomasi ve güvenilir bilgi gerektirir. Diyaloğun önünü açabilecek, farklılıkları ortadan kaldırabilecek, barışçıl çözümler ve kabul edilebilir seçenekler yaratabilecek, güç dengelerini ve küresel ilişkilerin karmaşık dinamiklerini anlamaya, bilgiye, sabra dayalı bir stratejiye ihtiyaç duyar.
İşte iletişim yeteneklerine ve iradeye sahip olan Prens Muhammed bin Selman'ın rolü burada öne çıkıyor. Arkasında da çağdaş tarih boyunca Suudi Arabistan rejiminin tarihsel olarak bilinen ahlaki duruşlarına dayanan uzun bir Suudi Arabistan diplomatik mirası var.
Uluslararası çatışmaların çözüm yolu dikenli olabilir, seyri kötüleşebilir veya değişebilir; bu nedenle odak noktası, temel sorunlar ve tüm tarafların çıkarları üzerinden ilerlemeye devam eder. Aynı zamanda bunu yapacak olan taraf, çatışan tarafların tam güvenine sahip olmalıdır ki Rusya, ABD ve Ukrayna taraflarının Suudi Arabistan’a karşı bu güveni duydukları açıkça görülüyor.
Eğer her şey yolunda giderse, üç taraf yani Rusya Federasyonu, Ukrayna ve ABD liderlerinin bir araya geleceği yer büyük olasılıkla Suudi Arabistan olacak ve Avrupa’nın katılması da muhtemel. Amaç, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'daki en uzun silahlı çatışmayı sonlandırmak ve bir barış süreci başlatmak.
Hem Kuzey İrlanda'da hem de Bosna'da veya 1978'de Camp David'de ABD tarafından çatışmaların bitirilmesi ve çözülmesi gibi, çatışmaları büyük güçler bitirip çözerlerdi. İlk kez büyük bir uluslararası çatışmanın çözüm yükü Ortadoğu'ya ve Suudi Arabistan Krallığı'na kaydı. Bunun derin bir anlamı var, o da Suudi Arabistan devletinin barış ve uzlaşma çabası içinde ve aynı zamanda büyük güçlerin güvendiği bir taraf olduğudur. Aktif diplomasinin yeni bir dönemini temsil etmektedir.
Son söz; Suudi Arabistan'ın krizdeki tarafsızlığı, tüm taraflarca kabul edilmiş olup, Ukrayna'ya insani yardım desteğinin sağlanması ve Cumhurbaşkanı’nın birçok kez kabul edilmesi, diğer taraflarla da sağlıklı ilişkilerin sürdürülmesiyle kendini göstermiştir.