Artık tarih ile övünmemize izin yok. Özellikle Irak’ta halkımız, kendi tarihine o kadar gömülmüş ki, geleceğini unutmuş durumda. Konuşmalarını atalarıyla sınırladığından, bugün kendi tarihini yaşadığını unuttu. Geleceğini düşünen, bugün kendi tarihini yaşar ve bugününün en iyi şekilde olması için çalışır. Ülkelerinin ve halklarının geleceğini şekillendirmeye büyük önem veren, umutlarına ve emellerine uygun bir yarın için tarihi dünün değil, bugünün çocuklarının yazdığına inanan, kardeş Arap Körfez ülkelerinin liderleri ile yaptığım görüşmelerde ve temaslarda her zaman değindiğim şey budur.
Bu bir paradoks olabilir; ancak çeşitli yaklaşımlara egemen olan zihniyetin yeniden değerlendirilmesinin doğal bir sonucudur ve bu, izlenen politikalara ve prosedürlere yansır. Bölgedeki gelişmeler, zirveler, ziyaretler, toplantılar ve kararlar aracılığıyla somutlaşır. Bunların sonuncusu detayları gelecek adı verilen tek bir bağlama odaklanan ABD Başkanı Donald Trump'ın ziyaretidir.
Buna paralel olarak Irak'ta konuşmalarımız hâlâ geçmişin tutsağı. Buradaki geçmiş, sadece olaylar veya gerçekler değil, halkımız için gerekli ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlama yollarına, sunulan hizmetlerin niteliğini ve biçimlerini geliştirme yollarına, düşünmeyi ve ötekine ilerlemeyi ve onunla geleceğin inşasına ortak olmayı kısıtlayan ideolojik sistemleri iyileştirme yollarına yaklaşma zihniyetinin uzantısıdır.
Bugün beni üzen husus, Irak'ın kardeşleri Suudi Arabistan Krallığı, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar devletleri bölgenin çehresini değiştirecek yatırımlardan ve ortaklıklardan söz ederken, özellikle teknolojik ve teknik alanda küresel düzeyde niteliksel sıçramaların hızlanmasına katkı sağlarken, onlardan birkaç yüz kilometre uzakta olan bizlerin halen devletin gerekli hizmetleri asgari düzeyde nasıl sağlayacağını araştırıyor ve tartışıyor olmamızdır. Devletin sınırlarını ve egemenliğini, demokrasiyi ve nasıl uygulanacağını tartışmaya devam ediyoruz ve görüşlere ve karşıt görüşlere kızıyoruz. Bazı kişilerin yakın zamanda tarihi bir olay olarak bahsedeceğimiz sınır ötesi projelerde yer almasından ise bahsetmiyoruz bile.
Bu çok geç olmadan öncelikleri belirlemek için değişime katılmaya yönelik içten bir davettir. Artık sıçramalar on yıllarla değil, birkaç yıl ve hatta birkaç ay ile ölçülüyor. Bugün Irak'ta ilgili kişilerin, gerekli kalkınmayı gerçekleştirmek, kişisel çıkar, kayırmacılık ve tarafgirliğe değil, vizyon ve planlamaya dayalı stratejik ortaklıklar, hayati projeler yoluyla ekonomik bütünleşmeyi sağlamak amacıyla kardeşlerimize ve komşularımıza açılmak için iç düzeyde çok çalışmaları gerekiyor.
Bölgemiz hızla istikrara doğru ilerliyor, temellerini sağlamlaştırıyor ve önümüzdeki yıllarda diğer ekonomilere gerçek alternatif olabilecek ekonomilerin inşasına girişiyor. Bu da şu soruyu gündeme getiriyor: Irak bütün bunların neresinde? Geçmişin tutsağı olarak mı kalmamız gerekiyor? Yoksa geleceğin bir parçası mıyız? Doğal cevap yarınla, gelecekle birlikte olmaktır.
Peki, bir yol haritası var mı? Evet, bunun için genel kurallara ihtiyaç var ve bunlar şu şekilde özetlenebilir:
1- İstisnasız tüm siyasi güçler, partiler ve çeşitli toplumsal gruplar olarak devlete inanmak.
2- Sınırları aşan ideolojilerden ve siyasi projelerden uzak durmak, öncelikle Irak temelinde inanmak ve çalışmak.
3- Uzlaşıya dayalı demokrasi değil, gerçek demokrasi ilkesiyle çalışmak. Bu da etkisiz ve verimsiz bir hükümet ve parlamento değil, tam sorumluluk taşıyan bir parlamento ve hükümet kurmaktadır.
4- Tehditleri, fırsatları, potansiyelleri ve kabiliyetleri göz önünde bulundurarak hukuki, siyasal, ekonomik ve sosyal bütünleşik bir ulusal vizyon formüle ettikten sonra planlamak, planlamak ve planlamak. Eğer bunu başaramazsak (Iraklılar olarak), uluslararası uzmanları görevlendirelim veya onlarla iş birliği yapalım ki bu konuda bize yardımcı olsunlar.
5- Sadece devlet kurumlarında kökleşmeyen, ülkenin birçok yerine çeşitli biçimlerde yayılan yolsuzluklarla mücadele etmek.
6- Çalışmak, çalışmak, çalışmak.
Bunlar harekete geçmek için genel başlıklar ve fırsat da var. Bildiğim kadarıyla kardeşlerimiz ellerini uzatmış bir durumda Irak'tan gerçek bir inisiyatif bekliyorlar. Bu, başkalarının bize doğru koşmasını teşvik edecek somut icraatlar gerektiriyor. Aksi takdirde konuşmalarımız mezhepçilik, şantaj ve kısır ideolojiye dayandığı sürece bizimle nasıl etkileşim kurabilirler? Her türlü başıboş silah, Irak'ın başlığı ve adına eşlik eden bir sıfat iken, nasıl olur da bize doğru ilerleyebilirler? Ya da biz işsizliği artıran, özel sektör alanlarını genişletmek, ona yatırım yapmak, gençleri ve yetenekleri ona yönlendirmek yerine, kamu sektörünü boş yere şişiren bir rant ekonomisine sıkıca tutunurken, bu ekonomilerin bizimle ortak olmasını nasıl umabiliriz?
Fırsat var ama bunun da sınırları ve zamanı var. Irak’ın iyiliğini isteyen ve onun için çalışanlar ile sloganlar atıp ona karşı çalışan herkes şunu bilsin ve ayrımına varsın: “Fırsatlar bulutlar gibi geçer, o yüzden iyilik fırsatları değerlendirilmelidir.”