Sam Mensa
TT

Silah ve Suriye ile uzlaşı ikilemi arasında Lübnan

Hizbullah, Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım ve milletvekili Hüseyin Cişi'nin açıklamalarıyla, Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın yemin töreni konuşmasında dile getirdiği devletin silahın sadece kendi elinde olması hakkı konusuna yeniden ivme kazandıran son konuşmasının, ayrıca Hizbullah'ın silahı konusunu ele alması beklenen kabinenin yarınki toplantısının önünü kesti. Hizbullah’ın buna yanıtı netti: “Silah teslim çağrıları, gerçekleşmeyecek bir yanılsamadır”. Dahası Hizbullah’a göre bu “İsrail'e Lübnan'ın gücünün silahını verme” çağrısıdır.

Devlet mantığı ile direniş mantığı arasındaki sözel temas hatlarındaki bu hizalaşma, kısır bir döngünün içinde sıkışıp kalma gerçeğini pekiştiriyor. Ne uluslararası girişimler Hizbullah'ın silahı krizi duvarında bir gedik açtı, ne de Lübnan hükümetinin son Amerikan önerisine verdiği yanıt resmi tutumda niteliksel bir değişime dair göstergeler sundu. Aksine, hâlâ bir “tartışma” aşamasında olduğumuzu, yani durgunluğun ve fırsatları tüketme halinin devam ettiğini ortaya koydu.

Lübnan, net bir yol haritası oluşturan birbiriyle bağlantılı iki siyasi yol izlemeden yapısal krizinden çıkıp Hizbullah'ı silahsızlandırmaya yönelik kapsamlı bir plan uygulayamaz. İlk yol, Lübnan'ın İsrail ile askeri çatışmadan nihai olarak çekilmesinin resmi olarak kabul edilmesi, Lübnan sınırındaki çatışma ve operasyonları kalıcı olarak sona erdirecek bir mutabakata varılması meselesidir. Bu, işgal altındaki toprakların geri kazanılmasını sağlayacak, sınırları belirleyecek ve ordunun bu topraklar üzerindeki kontrolünü genişletecektir. Lübnan hükümeti bu adımı atıp ardından Hizbullah'ı silahsızlandırmak için güvenilir bir plan ortaya koymadığı sürece, Hizbullah'ın askeri bir güç olarak geri dönme olasılığı ve yeni bir savaş potansiyeli devam edecektir. Bu durumda da Lübnan, kendisini başarısız bir devlet olmaktan kurtaracak herhangi bir destek veya yeniden inşa için yardım alamayacaktır.

Lübnan'ın savaş dosyasını kalıcı olarak kapatma yönündeki resmi kararı, Filistin halkının haklarına destekten vazgeçmek veya İsrail ile ilişkileri normalleştirmek anlamına gelmediği gibi, Lübnan'ı İsrail ile bir uzlaşmaya da götürmez. Ancak bu karar, Lübnan'ı savaş veya askeri direniş planlarına da dahil etmez. Aksine, Hizbullah'ın silah bulundurmaya devam etmesinin temel bahanesini ortadan kaldırır ve teslim olma meselesi pratik bir mesele haline gelir.

İkinci yol ise Lübnan'ın Suriye ile ilişkilerini düzenlemek için ciddi bir siyasi diyaloğa girmesidir. Lübnan, özellikle olası Suriye-İsrail mutabakatlarının güç dengesinde ve Suriye'nin bölgesel rolünde büyük değişimlere yol açması halinde, bölgesel gelişmelere seyirci kalamaz. Lübnan, Suriyeli mülteci sorunu demografik ve ekonomik baskı oluştururken, Suriyeli tutuklular sorunu güvenlik ve hukuki bir yük oluşturur ve Şeba Çiftlikleri de dahil olmak üzere doğu ve kuzey sınırlarının belirlenmesi Şam ile kapsamlı bir çözüm olmadan çözülemezken, sınırının doğusunda olup bitenlere sırt çevirmeye devam edemez. Suriye hegemonyası altında imzalanan ve Lübnan’ın egemenliğine saygı duyacak şekilde gözden geçirilmesi veya iptal edilmesi gereken Kardeşlik ve İşbirliği Antlaşması'nı da unutmamak gerekir.

Suriye ile olumlu ilişkiler, hem İsrail'in sınırdaki kaosa dayalı kronik şantaj kartını ortadan kaldıracak hem de bazı Hristiyan güçler ile Hizbullah arasındaki melez ittifakların yeniden canlandırılması girişimlerini engelleyecektir.

Şu anki durum Lübnan için nadir bir fırsat sunuyor olabilir. Hizbullah'ın ana müttefiki olan İran, büyük iç krizlerle karşı karşıya, rejimini korumaya odaklanmış ve dışarıda yeniden konumlanmak zorunda. Esed sonrası Suriye, Arap ve uluslararası alanda tanınma ve desteğin yanı sıra, büyük yatırımlar arayışına girerek kendisini dışa açılmak zorunda görüyor.

Öte yandan Lübnan, 1960'ların zihniyetine hapsolmuş gibi görünüyor; 2023-2024’teki değişimlere uyum sağlayamıyor ve herhangi bir yapıcı bölgesel projeye etkili bir şekilde dahil olamıyor. Bölgesel eksenlere bağımlılıktan ve kendisini her türlü çatışmanın arenası haline getiren “kader olan coğrafi konum” zihniyetinden, egemen, sivil ve tarafsız bir devlet olarak inisiyatif almaya geçiş yaparak, konumunu yeniden belirleyebilir mi?

Fırsatlar geçicidir ve bugün yapılması gereken, siyasi cesaret ve krizi yönetmeye değil, üstesinden gelmeye dayalı stratejik bir vizyonla Lübnan'ı mevcut gri alanından kurtarmaktır. Üçüncü bir seçenek de vardır; o da ne direniş eksenine ne de koşulsuz normalleşme eksenine dahil olmamak, bunun yerine, adalet ve halkların hakları ilkelerinden vazgeçmeden savaşları reddeden sivil, egemen ve açık bir devlet tesis etmektir. Güç araçlarının ön saflarına diplomasi ve kalkınmayı koyan, ortak çıkarlara dayalı dengeli dış ilişkiler kuran, ideolojik bağlılıkları veya dogmatik sadakatleri, çatışmaların sürdürülmesini değil toplumsal ve ekonomik ilerlemeyi tercih eden bir devlet kurmaktır. Katılmak veya bedelini ödemek için başkalarının aralarında anlaşmaya varmasını beklemeyen, net bir yol seçme iradesine sahip bir devlet inşa etmektir.