Ali Amim
Suudi gazeteci ve yazar
TT

İngiliz tarihçi, Fransız general ve Malik bin Nebi

İngiliz tarihçi James Baar, “A Line in The Sand: The Anglo-French Struggle For The Middle East 1914-1918” (Kırmızı Çizgi: Paylaşılamayan Toprakların Yakın Tarihi) kitabının birinci cildinin “Haçlı” adını verdiği ikinci bölümünde Fransız General Henri Gouraud’u şöyle tanımlıyor: “Bekar, münzevi ve dürüst Gouraud kendisini bir Haçlı savaşçısı olarak görüyordu. Onun bakış açısına göre, Beyrut’a gelerek, 8 asır önce Papa’nın çağrısına uyarak Haçlı Seferlerine katılan, kaleleri hala zeytin ağaçlarıyla dolu Lübnan ve Suriye dağlarını taçlandıran ve çoğu Fransız olan savaşçı keşişlerin izini takip etmiş oluyordu.”
Gouraud’un en iyi subaylarından Georges Catroux hatıratında, “Hristiyan, asker ve romantik” General’in Beyrut’a ayak basar basmaz nasıl gözünü Şam’a diktiğini, sadece annesinin fotoğrafının süslediği sade yatak odasında, Fransa’nın Haçlı atalarının ulaşamadığı şehri ele geçirmesi için nasıl planlar hazırladığını anlatıyordu.
Catroux’un tabiriyle Şam, “St. Paul’un (Aziz Pavlus) Hristiyanlığı kabul ettiği şehir” olmasının yanı sıra fethedilemez ve Frank (Haçlı) saldırılarına direnen kaleydi. Hıttin Savaşı’nda Lüzinyanlı Guy’ı (ya da Guy de Lusignan) mertlikle yenilgiye uğratan Büyük Selahaddin Eyyubi’nin mezarının başkentiydi.
Haçlı adındaki bölümün son sayfasında kitabın yazarı şöyle diyor: “Ertesi gün Fransız orduları Suriye’nin başkentine girdi. Aynı ayın (ağustos) 26’sında yani hemen ertesi gün Gouraud, ordularına katılmak için yola çıktı. Faysal ise güneye İngiltere’nin kontrolü altında olan Filistin’e kaçmıştı. Fransız General Şam’a ulaştığında doğruca şehrin merkezine, İslam dünyasının tanıdığı en ünlü savaşçının 700 yıl önce gömüldüğü mütevazi türbesine yöneldi. Selahaddin’in sandığının önünde durup şöyle haykırdı: İşte geri döndük ey Selahaddin.”
Kitabın yazarı James Baar, Gouraud’un Selahaddin’in türbesinde bu sözleri haykırdığını Ross Burns’ın “Monuments of Syria” (Suriye’nin Anıtları) kitabından alıntıladığını kaydediyor. Bu kitap ise çok geç tarihli bir kaynak, yazarın da işaret ettiği gibi kendisi 1992’de yayınlanmış.
James Baar’ın kitabının İngilizce baskısı 2011’de yapıldı. Arapçaya ilk olarak 2015 yılında Sulafa Mağut  tarafından çevrildi. Daha sonra 2018’de Maria Douaihy tarafından bir kez daha çevrildi. Bu makalede kitabın bu son çevirisinden alıntılar yapacağım çünkü elimde bu çeviri bulunuyor. Ama birkaç yıl önce, tam olarak 1 Mart 2017’de, Şam Tarihi Vakfı (Damascus History Foundation) sitesi, James Baar’ın Gouraud’a nispet edilen cümlenin doğruluğunu sorguladığı İngilizce bir makalesini de yayınladı. Araştırmacı, çevirmen ve akademisyen Abdusselam Haydar’ın, başlığı ve içeriğiyle James Baar’ın makalesine olduğu gibi yer verdiği makalesinde belirttiğine göre, Baar’ın bu son makalesi 1916’da yayınlanmıştı. Bu satırları yazmakla meşgul olduğum için yeterli zamanım olmadığından bir arkadaşımdan, James Baar’ın makalesini benim için hemen çevirmesini istedim.
James Baar, “Suriye 1920 yılında işgal edildiğinde, Fransız General gerçekten de: İşte geri döndük ey Selahaddin dedi mi?” başlıklı bu makalesinde, Gouraud’un bu cümleyi söylemiş olmasının yakın bir olasılık olduğunu kaydediyor. Yardımcısı General Georges Catroux’un (yukarıda kendisinden alıntı yaptığımız) 1958’de yayınlanan “Deux missions en Moyen-Orient, 1919-1922” (Ortadoğu’da İki Misyon: 1919-1922) kitabında General hakkında söylediklerini dayanak gösteriyor. Baar, General’in bu cümleyi söylemiş olmasının muhtemel olduğunu belirtse de merakla “Gerçekten de söyledi mi?” diye sormaktan kendini alamıyor.
Ardından bu sorusunu tartışmacı bir üslupla şöyle yanıtlıyor: “Eddé’nin (burada Fransız tarihçi Anne Marie Eddé ve Saladin adındaki kitabına işaret ediyor) elde edebildiği en büyük kanıt, Gabriel Puaux’un kitabında bulunuyor. Puaux, 1938-1940 yılları arasında Fransa Yüksek Temsilcisi olarak görev yapmış olsa da “Deux Années au Levant” (Levant’ta İki Yıl) adlı kitabı ancak 1952 yılında yayınlandı. Bu hatıratında Puaux şunları söylüyor: Gouraud, şaşkınlıkla türbeye girdi ve: İşte geri döndük, Selahaddin dedi. Puaux’un anlattığı olayla arasındaki kronolojik uzaklığa rağmen kitabı hala değerli bir referans kaynağı. Çünkü bu cümlenin kötü ününü kazandığı zamandan önce yazılmıştı. Cümle bahsettiğimiz kötü ününü, Cemal Abdunnasır’ın Suriye’yi ve Selahaddin’in türbesini ziyaret etmesinden bir ay sonra Mart 1958’de yaptığı konuşmada kendisini zikretmesinden sonra kazandı. Bu cümlenin Şam’da sık sık tekrar edildiği belliydi.
1920 yılında Gouraud’un komutasındaki Fransız ordusunda hizmet veren bir şahıs da bu cümleyi zikrediyor ama Fransız General’e atfetmiyor.
Bahsi geçen kişi, Fransa’nın Suriye işgalinin 50’inci yıldönümü vesilesiyle 1970 yılında Le Monde gazetesine bir makale yazan Louis Garros idi. Bu makalesinde Garros yalnızca General’in Emevi Camii’ne “İşte geri döndük ey Selahaddin!” diyerek girdiğinden bahsediyor. Bununla Gouraud’u mu yoksa Şam’ı ele geçiren Fransız kuvvetlerine komuta eden General Mariano Goybet’i mi kastettiğini açıkça belirtmiyor. Goybet, 25 Temmuz 1920’de Şam’a girdi. Gouraud ise 7 Ağustos’ta Şam’a ulaştı.
James Baar bu tartışmacı yanıtında, L'Illustration adındaki haftalık bir Fransız dergisinde yayınlanan iki makaleye de atıfta bulunuyor. Bahsi geçen makaleler, Goybet ve Gouraud Şam’a girdikten kısa bir süre sonra, Fransız ordusuna bu seferinde eşlik eden ve yazılarını Maria Harry takma adı altında yazan kadın gazeteci Maria Rosetta Shapira tarafından yazılmıştı. Baar, birinci makalenin söz konusu dergide 21 Ağustos 1920’de yayınlandığını ve gazetecinin, Maysalun Savaşı’nı ayrıntılı bir şekilde tasvir ederken, Goybet’in Şam’a girişinden kısaca bahsettiğini kaydediyor.
İkinci makale hakkında ise, 11 Eylül 1920’de “Gouraud Şam’da” başlığı altında renkli bir şekilde yayınlandığını, gazetecinin makalesini ağustos ayında Şam’da yazdığını gösteren bilgileri de eklediğini söylüyor.
Ayrıca, Fransız gazetecinin bu makalesinde General Gobyet’in halkın duygularını inciten bir ifade kullanmış olduğu imasında bulunduğuna da değiniyor ve şunu ekliyor: “Fransız gazeteci Harry, Gouraud’un Şam’a girdiğinde ilk olarak Emevi Camii’ne gittiğini, camiden ayrılırken Selahaddin’in türbesi önünde durup: “İlk ziyaretimizde girdiğimiz türbeye girmeyeceğiz” dediğini ve dışarıda bir limon ağacının gölgesi altında oturmayı tercih ettiğini aktarıyor. Harry şöyle sürdürüyor: ‘General bu ağacın gölgesinde otururken, Alman İmparatoru II. Wilhelm'in 1898’de Şam’ı ziyaret ettiğinde hediye ettiği ve türbenin dışına yerleştirilen saatin çirkinliğinden bahis açıldı. Daha sonra General Gouraud tekrar camiye döndü. Orada Şam’ın Müslüman ileri gelenleriyle görüştü’. Fransız gazetecinin anlattığına göre Gouraud’un bu kişilere karşı yaklaşımı ve üslubu, dost canlısı ve hoştu. Onlara güven verdiğini, dini tarafsızlığını ve Arap bağımsızlığını koruma arzusunda olduğunun altını çizdiğini ifade ediyor. Gazeteci son olarak, General’in oradan ayrılıp el-Meydan bölgesini ziyaret ettiği bilgisini veriyor.”
Bu alıntıyı yaptıktan sonra James Baar şüphe ve şaşkınlıkla şu soruyu soruyor: “Fransızlar neden ısrarla türbeye girdiklerini inkar etme ihtiyacı duydular? Bilindiği gibi bu, Gouraud’un Şam’a yaptığı ilk ziyaretti. Dolayısıyla bu önemli cümle yani “Birinci ziyaretimizde girdiğimiz bu türbeye girmeyeceğiz” cümlesi, Harry’nin türbeyi daha önce General Gobyet ile ziyaret ettiği anlamına geliyor. Keza, birinci ziyarette yaşanan bir hadisenin tartışma yarattığını ve bunun sonucunda, Gouraud’un Gobyet’in ilk ziyarette yaptığının aynısını yapmayacağını göstermek zorunda kaldığını da gösteriyor. Harry’nin birinci makalesinde Gobyet’in türbeyi ziyaretine dair hiçbir atıfta bulunmazken, ikincisinde bu hadiseyi zikretmesi beni, acaba ilk makalesi sansür engeline mi takıldı sorusunu sormaya itiyor.”
Bütün bunları tartıştıktan sonra James Baar, meşum “İşte geri döndük ey Selahaddin” ifadesini General Gouraud’un değil General Gobyet’in söylemiş olduğu sonucuna ulaşıyor.
Dr. Abdusselam Haydar’a gelince, James Baar’ın yanıtının içerdiği tüm bu bilgileri tastamam naklettikten sonra, ulaştığı sonuca itiraz ederek şöyle diyor: “General Gobyet bu çirkin cümle ile bir tartışmaya sebebiyet vermiş olsaydı, Emevi Camii’ne gelip dini önderlerden özür dilerdi. Bütün bunlar, bu kötü ünlü cümlenin gerçekten söylendiğini, kendisini bizzat Gouraud’un söylediğini ve yarattığı bu gürültü ile sahip olduğu ünün boşuna olmadığını doğrulamaktadır.”
İngiliz tarihçinin yaptığı sorgulamayı tamamlamak adına şunu eklemek istiyorum:
1969’da Cezayir’in sembol aydını Malik bin Nebi’nin öğrencileri ve Lübnan’daki İslamcı taraftarları, 1966 yılında Fransızca yayınlanan “Çağa Tanıklığım” kitabının birinci bölümünü çevirdiler. 1970 yılında da yazarın kendisi kitabının ikinci bölümünü Arapçaya çevirdi.
Bu makalede bizi ilgilendiren, kitabın yazarının çocukluk ve ilk gençlik döneminin anlatıldığı ilk bölümüdür. Yetmişli yıllarda bazı İslamcılar, Malik bin Nebi’nin kitabının birinci bölümünü defalarca okudular ve kendisinin, Gouraud’a atfedilen bu cümleyi Levant (Maşrık) bölgesindeki yaygın formatından farklı bir formatta sunduğunu fark ettiler. Malik bin Nebi bu dönemde (1918-1920) 13 ila 15 yaşlarındaydı ve bu hadiseyi kitabında şöyle aktarıyordu: “Mekke Şerifi’nin oğlu Faysal, emelleriyle birlikte Suriye’den kovulurken, Maysalun’da Fransız ordusuna karşı savaşan  vatanseverler mağlup oldular. Bunun sonucunda, Fransız ordusunun komutanı General Gouraud Şam’a girdi ve doğruca Selahaddin’in türbesine gitti. Efsanevi kahramanın kabri önünde durarak şöyle haykırdı: Ey Selahaddin! Ben ki Peillon komünün hakimi Godfery’nin torunuyum. İşte geri döndüm ve karşında duruyorum. Haçlı Seferleri asıl şimdi sona erdi.”
“İşte geri döndük ey Selahaddin” ifadesi nasıl ki Mağrip’te “Haçlı Seferleri asıl şimdi sona erdi” şeklinde formüle edildikten sonra bu yeni versiyonuyla Maşrık’a ihraç edildiyse, yetmişli ya da seksenli yıllarda da kimi İslamcılar bu ifadeyi, İngiliz General Edmund Allenby’e mal etmeyi uygun gördüler. 1917 yılında Kudüs’e girdiğinde Allenby’e “İşte geri döndük ey Selahaddin” cümlesini hem de umarsızca söylettiler.
Devam edecek…