Yasir Abdulaziz
TT

En çok okunanlar ve çikolata tadı!

Üç yıl önce, ‘siyasi’ olarak tanımlanan ve editoryal odağının ciddi ve ölçülü olmaya kenetlenmesiyle ‘popülist’ çizgideki diğer rakip kurumlardan ve platformlardan açıkça ayırt edilen yerel bir Arap basın kuruluşunun genel yayın yönetmeni olan bir arkadaşımla konuşma gereksinimi duydum.
Kendisiyle konuşmamın sebebi, kuruluşun internet sitesinin ana sayfasının ortasında yer alan ‘en çok okunanlar’ listesinin giderek ciddi siyasi sorunlardan ve köklü çözümlerden uzak, en ‘popülist’ ve sansasyonel haberler ile kendini tekrar eden bir listeye dönüştüğüne dikkatini çekmek istememdi.
Bu gözlem sonucunda haber kuruluşunun üretiminin başına gelenleri özetleme çabamda, ‘kurum çizgisini kaybediyor’ ifadesinin düşüncemi en iyi şekilde ifade edebileceğine karar verdim. Bu düşüncem endişemden ve bu sapmayı düzeltme arzumdan geliyordu. Bu sapma kuruluşun kimliğini, kendisi için belirlediği misyonun kapsamını ve bu kapsamda izleyicilere verdiği sözü bozuyor.
Bu konuşmadan sonra iki ay boyunca ‘pusulayı ayarlamakla’ ilgilenen genel yayın yönetmeni girişimlerde bulundu. Ancak bana hayal kırıklığı ile geri dönüş yaparak “Çabaladım ancak başaramadım” dedi. ‘Zapt edilmesi’ güç olan yeni gerçekliği gerekçelendirmek için yaşananları halkın belirli olayları okumaya yönelmesi ve bunun ana gelir kaynağı olan ‘sosyal medya’ ile bağlantısı da dahil olmak üzere üstesinden gelinemeyecek etkenleri öne sürdü.
Sözünü ettiğim bu kuruluş bu sorunla boğuşan tek kuruluş değil. Zira çeşitli ülkelerdeki ve toplumlardaki yerel, bölgesel ve uluslararası haber kuruluşlarının aynı sorunu yaşadığı ortada. Bu kuruluşların soruna maruz kalma oranları değişirken, en çok okunan olaylar ve en viral videolar genellikle tek yönlü oluyor ve kuruluşların editoryal odağı sansasyonel olayları ve hikayeleri yayınlamaya meylediyor.
Örneğin geçtiğimiz Haziran ayında, Mısır'ın Nil Deltası'ndaki Mansura kentinde çok trajik ve ses getiren bir olay yaşandı. Bir üniversite öğrencisi, arkadaşını güpegündüz üniversitenin girişinde katletti. Mısır'da, Arap dünyasında, Avrupa'da ve diğer uzak ülkelerde haber platformlarının manşetlerinde yer alan bu olay, ortaya çıkışının üzerinden bir aydan fazla bir süre geçmesine rağmen bu platformlarda ‘en çok okunanlar’ listesinde en üst sırada yer almaya devam etti.
Mısır’da meydana gelen bir olayın dünya çapında bu kadar ses getirip ilgi toplamasının sebebini açıklamaya çalışan bazı uzmanlar ve analistler, ‘iletişim ve bilgi devrimi’nin getirdiği temel değişimden ve ‘sosyal medyanın’, prestijli basın kuruluşlarındaki haber odalarını sosyal medya kullanıcıları arasında popüler olan belirli olaylara odaklanmaya yönlendirmede oynadığı büyük rol hakkında konuşacaklar.
Tabii ki, bu geçerli argümanı çürütmek zor olacaktır. Zira basın kuruluşları halka ulaşmaya ve onları etkilemeye çalışıyor. Başarılı olmak için halkın maruz kalma, katılım oranları, ‘trendler’ ve ‘hashtaglerle’ rahatça anlaşılabilen ilgi yönlerini takip etmeleri gerekiyor.
Ancak bu açıklama, bir içeriğin internet aracılığıyla hızla yayılmasını sağlayan sebepleri bize açıklamıyor. Bu sebepler özellikle Pennsylvania Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya konu oldu. Araştırmayı yapanlar internetteki yüksek trend oranlarını ve içeriklerini takip ederek yüzlerce konu ve haberi incelemeye tabi tuttu.
Bu çalışmada araştırmacılar, pratik bilgiler içeren olayların, ilgi uyandıran ve şaşkınlık yaratan olaylara kıyasla yayılma olasılığının daha düşük olduğunu tespit ettiler. Ayrıca, insanların olumlu içerik pahasına olumsuz içeriği paylaşma eğiliminde olduklarını keşfettiler.
Araştırmanın daha derinlemesine yapıldığı bir aşamada araştırmacılar, öfke, endişe ve korku gibi yoğun duygular uyandıran konuların halkın daha çok ilgisini çektiğini buldu. Ayrıca üzüntü gibi daha az yoğun duygular içeren olayların bu kadar yayılma fırsatı bulamadığını ortaya koydular.
Sadece bu da değil. Araştırmacılar aynı zamanda yoğun duygulara sevk eden olayların beynin belirli bölgelerinde tepkiler uyandırdığını fark ettiler. Bu bölgeler para almak ya da çikolata yemek gibi eylemlere tepki veren bölgelerdi. Bu da demek oluyor ki, halkın bu olaylara yoğunlaşması, paylaşması ve bunun büyük ilgi çekmesi içgüdüsel dürtülerden ve kimyasal tepkimelerden kaynaklanıyor.
Peki, haber odalarındaki önceliklerin gündemini belirlemekten sorumlu olanlar, dünyanın ilgisini öznel gerekçelerle yeniden formüle ettiklerinin farkındalar mı? Zihindeki kimyasal tepkimelerden kaynaklanan öznel temellere göre ‘en çok okunan’ olayları belirleyen bir kitlenin eğilimlerine teslim olmanın kurumsal basına, yönünü kaybettirip misyonuna ilişkin açıklamalarını yeniden formüle ettirebileceğinin farkındalar mı?