Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, tüm dünyada kadın haklarının “ihlal ve tehdit edildiğini” söyledi. Eğer durum böyle devam ederse “cinsiyet eşitliğini sağlamak için 300 yıla daha ihtiyacımız olduğu” konusunda bizleri uyardı. Bu nedenle, öngörülebilir gelecekte artık eşitlik istemiyoruz. Bunun yerine erkeklerin kadın partnerlerini sanki kendilerine aitmiş gibi öldürmeye son vermelerini istiyoruz.
Guterres zor durumdaki Afganistan'dan, Ukrayna'dan ve Ukrayna merkezli dünya savaşından, kadınlarının maruz kaldığı yerinden edilme, öldürülme, evsizlik ve dul kalma örneklerini verse de tüm dünyayı kasıp kavuran salgın ve krizler de derin bir toplumsal tahribata yol açtı.
2019 yılından önce Lübnan, kadınları neredeyse erkeklerle eşit bir eğitim oranına getirmişti. Gerçekten de üniversitelerde okuyan kızların sayısı erkek akranlarının sayısını geçti. Okul terk oranı yüzde 10'un altına düştü. Ancak kadınlar, kendileri ve aile içindeki ekonomik rolleri hakkındaki basmakalıp görüşler nedeniyle nüfus içindeki toplam çalışan sayısının üçte birinden fazlasını oluşturmuyor.
Asıl sorun, siyasilerin fanatizmi ve yıpranmış sistemin geleneksel yapısı nedeniyle sınırlı siyasi temsilde yatıyor. Ancak kadınlar, her zaman istenen sonuçları elde edemeseler de artık nüfuz etmeye ve meydan okumaya başladılar. Bu durum pek çok milletvekilinin, aslında arka sıralarda kalmasını isteyip ‘erkek’ akranlarını ona tercih etseler bile, kadınlara ve haklarına ‘samimi’ endişelerini dile getirmelerine engel olmadı.
Hem evlerinde hem de parlamentoda kadın haklarını koruyan medeni yasaların çıkarılmasına yönelik cesur adımları her zaman reddeden bu siyasi seçkinlerdir.
Lübnanlı kadınlar politikacıların kararlarını bekleseler de yine yazarlardan öğrenecekler.
Guterres'e dönersek ne yazık ki haklı. Önümüzdeki yıllar, 2020'ye kadar kaydettiği tüm ilerlemelere rağmen Lübnan dahil birçok ülkenin gerilediğini gösterecek.
Salgın döneminde eğitim gücü zayıfladı. Ekonomik krizle birlikte örgün eğitim adeta felç oldu. Yüzbinlerce öğrenci eğitimden mahrum kaldı.
Eğitim ve toplum bilinci, kadınlara güç ve ekonomik bağımsızlığa sahip olma duygusu ile rolleri ve çevreleriyle ilişkileri hakkında farkındalık kazandıran iki ana unsurdur.
Birkaç gün önce, Lübnan'ın kuzeyindeki Trablus sokaklarında bir adam av silahını eski karısına doğrulttu ve yoldan geçenlerin gözü önünde onu vurarak öldürdü. Başka biri Lübnan Dağı'ndaki Deraya kasabasında karısını ve tek çocuğunu boğarak öldürdü ve ardından intihar etti. Lübnan'da tekrarlanan kadın cinayetleri yerel ya da Arap özelliği değil. Ancak olayların artacağına dair bir korku hâkim.
Fransa'da Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle sadece iki ayda 29 kadının şimdiki veya eski kocaları yahut da sevgilileri tarafından öldürüldüğünü öğrendik. Yani bir insan hakları ülkesinde her 48 saatte bir kadın eşi ya da sevgilisi tarafından öldürülüyor. Bu Lübnan'da olandan daha fazlası. Katillerin bazılarının şöyle bir özelliği var: Kurbanı öldürdükten sonra polise kayıp olduğunu bildiriyorlar. Sosyal medyada çeşitli şeyler yayınlıyorlar ve şüpheyi ortadan kaldırmak için kendileri de arama çalışmalarına katılabiliyorlar. Lübnan’ın Deraya kasabası katili, Paris'te karısını öldüren ve mutfak bıçağıyla kestiği kafasını vücudundan ayırıp meşhur Buttes Chaumont Parkı’na götüren ve onu birden fazla yere gömen adamın karşısına melek kılığında çıkıyor. Bu, 36 yıllık evlilik ve üç çocuktan sonra katil tarafından işlenen korkunç bir suç. Karısının ortadan kaybolduğunu bildirdi ancak daha sonra cesedi bulundu.
Lübnanlı adamı haklı çıkarmak için karşılaştırmalar yapmak istemiyoruz. Daha ziyade ekonomik durum ve insanların yaşadığı gerilim durumunun kadına yönelik suç ve şiddetteki artışın nedenini açıklamak için tek başına yeterli olmadığını söylemek istiyoruz. Fransa hâlâ ekonomik olarak refah içinde. Ancak ülkede bu tür erkek suçları endişe verici bir oranda artıyor.
Lübnan'da kadınlar tencere, bıçak ve testerelerle öldürüldü ve birçok Arap ülkesinde olduğu gibi ekonomik durum da en iyi durumda. Görünüşe göre Batı’nın bağışıklığı yok. Fransız aktivistler, kurbanların birçoğunun öldürülmeden önce şikayetlerine önem verilmemesinden veya korunmamaktan dolayı şiddete maruz kaldıklarını bildirdiklerinden şikayetçiler.
Kadına yönelik suçtan bahsetmenin amacı, dünyanın mevcut krizlerinin ışığında cehaletin, nefretin ve şiddetin artmasıdır. Kadın cinayetleri, aile içi şiddet veya psikolojik rahatsızlık mağdurları ve belki de evlilik çatışmaları kategorisi altında sınıflandırılabileceği için farklı başlıklar altında gerçekleşmektedir. Adı değiştirmek sayıları kökten değiştirir ve gerçekleri bulanıklaştırır.
Günümüz toplumlarında olduğu gibi ahlak bozulduğunda, ilkeler aşındığında, maddi değerler hakim olduğunda ve ruhun sesi kısıldığında, güçlü zayıfa, zengin fakire, erkek kadına, kadın çocuğa üstün gelir.
Bununla birlikte, toplumların tümü birbirinin aynısı değildir. Beyrut ve Kahire'deki kadınların talepleri Paris ve Londra'dakilerle aynı değil. Kadınların sorunları hakkında konuşmak için ‘toplumsal cinsiyet’ gibi Batı terminolojisinin benimsenmesi, meseleleri daha da karmaşık hale getiriyor. Kadın ve erkeğe birbirimizle ilgili ‘toplumsal mirasın’ ya da ‘klişelerin’ kurbanı olduğumuzu neden söylemiyoruz? Konferanslarda onlarca kez tekrarlayanların bile anlamadığı bu muğlak terimi hepimizin değiştirmesi gerekiyor. Lübnanlı kadınlarla ilgili istatistiksel çalışmaların çoğunun şu ya da bu ülke tarafından finanse edildiği için yabancı dillerde yayınlanması ve Arapça olarak onların sadece küçük özetlerini bulmamız konuyu daha da zorlaştırıyor.
Lübnanlı kadınların insaf hareketi gerçekten toplumdan mı kaynaklanıyor? Bizim dilimizi konuşuyor musun? Gerçek ihtiyaçlarımızı biliyor musun? Eğer öyle değilse, geçen yüzyılda bildiğimiz gibi, güvenliğe ulaşmak için Guterres'in bahsettiği 300 yıldan fazla zamana ihtiyacımız olacak.
TT
Kadın haklarının Araplaştırılması
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة