Nasif Hitti
TT

Afrika kıtası: Kızışan uluslararası rekabet sahnesi

Afrika kıtası, büyük güçler arasında nüfuz inşa etmeye yönelik uluslararası rekabet oyununda artan bir öneme sahip. Özellikle geçtiğimiz yıldan beri yeni tip koronavirüs (Kovid-19) döneminin sona ermesiyle dünyanın normal hayata dönmesinin ardından büyük güçler arasındaki rekabet oyunu hem jeopolitik hem de jeoekonomik açıdan -tabiki bunlar birbiriyle bağlantılı- kızıştı. Hammadde, doğalgaz ve petrolün yanı sıra büyük pazarlar ve ucuz işgücünün varlığı; bunların hepsi Afrika stratejik sahnesinde rekabeti kızıştıran unsurlar.
Bir Batı-Rus çatışması oluşturan Ukrayna savaşı, bu çok yönlü yarışa büyük bir ivme kazandırdı. Uluslararası rekabet oyunu bağlamında Fransa'nın Sahel bölgesindeki tarihi rolünde bir gerileme kaydedildi. Fransa için tarihi stratejik öneme sahip bir bölgede Mali ve Burkina Faso, Fransa'dan güçlerini topraklarından çekmesini istemişlerdi. Buna Rusya’nın doğrudan ve Wagner Grubu güçleri aracılığıyla bu stratejik bölgede askeri rolünü artırması eşlik etmişti. Aynı zamanda Rusya-Batı rekabeti en yoğun şekilde Libya'da yaşanıyor. Akdeniz kıyılarında ve Afrika'nın ana kapılarından birinde dönen bu rekabet oyununda Moskova, Libya dosyasını ele alırken Batı anlaşmazlıklarını fırsat biliyor. Aynı rekabet bağlamında Washington, Rusya ve Çin'in bölgede geniş etkiye ve Washington ile tarihi ilişkilere sahip büyük Afrika gücü olan Güney Afrika ile gerçekleştirdiği ortak askeri tatbikatlardan duyduğu endişeyi ve rahatsızlığı gösterdi.
Çin, Afrika'daki diğer güçlerle karşılaştırıldığında özellikle ekonomik diplomasi yoluyla nispeten kısa bir sürede en çok aktif olan ve ilerleme kaydeden uluslararası güç olarak görünüyor. Nitekim Çin, Afrika kıtasının baş ticaret ortağı ve aynı zamanda, Afrika'daki en büyük doğrudan yabancı yatırım kaynağı. Çin'in ekonomik ve ticari stratejisi, ABD’ninki gibi, siyasi ve vergisel koşullara veya kısıtlamalara tabi değil. Ayrıca Çin politikası bu alanda ABD’ninkinden daha pragmatik. Zira Washington'da pek çok kez olduğu gibi, mevcut siyasi sistemin doğası ile ekonomik iş birliği arasında bağlantı kurmuyor. Çin, kalkınma konusunda da Batı piyasasının ekonomisinden farklı bir model ortaya koymayı ve söz konusu sistemin siyasi doğası ile ilişki kurmayı başarmıştır.
Hatırlayacak olursak, Çin Afrika'ya sadece ekonomik ve ticari bir güç olarak gelmedi. Nitekim 2017'den sonra Afrika'da ilk askeri üssünü kurdu. Üs, Afrika Boynuzu'nda ve Aden Körfezi ile Kızıldeniz’in buluştuğu yerde önemli bir stratejik konumu olan Batı'nın dostu Cibuti'de kuruldu. Afrika kıtasında, özellikle de belirttiğimiz üzere Batı Afrika ve Sahel bölgesinde tarihi ilişkileri bulunan Fransa’nın, son zamanlarda sömürgecilikten beri tarihi ilişkilerin özelliğinin bir işareti olarak geçmişte ‘Fransafrik’ olarak bilinen dönemden uzaklaşarak Afrika siyasetini yeniden tanımladığını duyurması dikkat çekici.
Bu bağlamda, Fransa Cumhurbaşkanı yakın bir zamanda yaptığı Afrika gezisinde ‘Fransafrik’ döneminin kapandığını belirterek bunun Afrika'dan ve özellikle de Frankofon kesiminden bir geri çekilme veya kopma değil; yeni bir Afrika'ya veya Fransız-Afrika ilişkilerini karakterize eden veya yöneten geçmişten farklı öncelikleri ve gündemi olan başka bir Afrika'ya ‘adaptasyon’ veya yeniden konumlanma olduğunu söylemişti. Bugün Fransa, Afrika ülkeleri için büyük önem taşıyan ekonomi kapısından girmeye çalışıyor ve bir ‘gıda egemenliği stratejisi’ belirlemeye odaklanıyor.
İlişkileri yeni ve daha sağlam zeminler üzerinde yeniden oluşturmak için Afrika öncelikleriyle birleşen farklı öncelikleri yansıtan yeni bir söylem, Fransa ve diğer güçlerin siyasi ve diplomatik stratejik hedeflerinden vazgeçeceği anlamına gelmez. Nitekim zirveler, büyük güçlerin Afrika kıtasındaki stratejilerine dair birden fazla mesaj ve gösterge taşıyor. Hatırlayacak olursak, Kasım 2021'de düzenlenen Çin-Afrika zirvesinde Pekin, Afrika'ya çeşitli cihetlerde ve şekillerde yardım etmek için yaklaşık 40 milyar dolarlık bir mali paket taahhüdünde bulunmuştu. Şubat 2022'de Avrupa Birliği (AB) ile Afrika Birliği'ni (AfB) bir araya getiren zirve, halihazırdaki ortaklıktan daha kapsamlı yeni bir ortaklığın temellerini ve hedeflerini netleştirmişti. Japonya ve Afrika ülkelerinin katıldığı ve Japonya'nın Afrika ile ortaklık çerçevesinde Afrika ülkelerine 30 milyar dolarlık yardım sağlama taahhüdünde bulunduğu Tokyo Uluslararası Afrika Kalkınma Konferansı (TICAD) Zirvesi, Afrika'da uluslararası güçler arasındaki bu yeni rekabet eğiliminin bir parçasını oluşturuyordu.
Son olarak geçen aralık ayında yapılan ABD-Afrika Zirvesi, ABD-Afrika iş birliğine yeni bir ivme kazandırdı. Washington, önümüzdeki yıllarda ABD ile Afrika arasındaki ortak iş birliğindeki öncelikleri desteklemek için yaklaşık 55 milyar dolar tahsis etti. Öte yandan, Afrika kıtasında büyük güçler arasında artan rekabet ile ilgili olarak Afrika politikaları daha esnek, realistik ve eski geleneksel saflaşmalardan uzak görünüyor. Çoğu Afrika ülkesi geçmişte olduğu gibi şu ya da bu büyük gücün tarafında olup katı, ideolojik ya da stratejik ittifaklara çekilmek yerine çoğulculuğun ön planda olduğu ilişkiler kurmaya ve şu veya bu büyük güçlerle olan ortak çıkarın büyüklüğünü ve derecesini belirlediği bir iş birliğine yöneldi. ‘Ulusların oyunu’ artık ilgili 'stratejik sahnede' ülkelerin ve toplumların çıkarlarına ve gereksinimlerine uyum sağlayan farklı biçimlerle ve formüllerle oynanıyor