Charles R. Lister
Ortadoğu Enstitüsü Terörle Mücadele Bölümü Başkanı
TT

ABD’nin Suriye’de kalması bölgedeki rolü için çok önemli

Suriye'de son sekiz yıl boyunca durum genellikle kaotik ya da karmaşık olarak tanımlandı. Fakat bu kaotik ve karışık durum son haftalarda daha da kötüleşti. ABD Başkanı Donald Trump’ın Türk mevkidaşı Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesi ve sonrasında Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda gerçekleştirdiği askeri harekat, mümkün olduğunca çok alanı kontrol etmeye yönelik yoğun ve sert bir yarışı ortaya çıkardı. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bilhassa ABD birliklerinin ülkenin kuzeydoğusundaki mevzilerinden acilen çekilmesinden sonra Türk kuvvetlerinin yoğun ateşine maruz kaldı. Bu da SDG’nin daha fazla toprak kaybetmesine ve bölgede meydana gelen boşluğu doldurmak için Rusya ile Suriye rejim güçlerinin harekete geçmesine yol açtı. Suriye haritasına yeni çizgiler ekleyen iki paralel ateşkes anlaşması (ABD ile Türkiye ve Rusya ile Türkiye arasında) imzalanmış olmasına karşın sanki hiçbir şey olmamış gibi Türk rejimine bağlı vekiller ile Suriye ordusu arasındakiler de dahil bölgede çatışmalar devam ediyor.
Mevcut durumun ışığında, DEAŞ terör örgütünün liderleri de örgütlerinin sadece birkaç ay önce uğradığı ve son yıllara bakarak temellerini maksimum düzeyde sarstığı söylenebilecek büyük yenilgiden sonra gelişmeleri yakından takip ediyordu. Suriye’nin kuzeydoğusunda iç, etnik ve mezhep düzeylerinde çok yönlü çatışmaların ani patlayışı bizzat örgüt tarafından bile bu kadar mükemmel bir şekilde planlanamazdı. Yeni çatışma cephelerinin zor doğasından doğan yeni kaos, terör örgütüne hayatta kalmak için paha biçilmez altın fırsatlar sundu. Bunun yanında yavaş yavaş kendini yeniden yapılandırma ve Suriye ardından komşu Irak’ta terör eylemlerine geri dönmek için saflarını yeniden düzenleme şansı da tanıdı. Terör örgütünün son haftalarda yapmaya çalıştığı şey de tam olarak buydu. Hızlanma, yeniden ortaya çıkma, gelişmiş eylem alanı, yenilenme ve terör eylemlerinin kapsamı.
ABD Başkanı Trump son haftalarda, Suriye’den çekilmeye ilişkin direktiflerinin aksine geniş kapsamlı yönetiminin ve Cumhuriyetçi isimlerin görüşlerinden derinden etkilenmiş ve ikna olmuş görünüyor. ABD Başkanı’nın Suriye’ye dönük ilgisizliği, içindeki işadamı içgüdüsünü uyandıracak belki de tek araç olan Suriye’nin doğusundaki petrol ve doğalgaz rezervlerinin varlığıyla ilgiye dönüştü. ABD Başkanı birçok kez ve alenen ABD’nin Suriye’de  petrol için var olduğunu belirtmiş ve bunu vurgulamak için “petrolümüz var” demişti.
Ancak ABD’nin Suriye’de askeri varlığını net bir şekilde sürdürme konusunda yenilenen kararlılığının arkasındaki temel neden petrol sayılamaz. Zira SDG ve kendisine bağlı aşiretler her ne kadar Suriye petrol rezervlerinin yüzde 75’ini kontrol ediyor olsalar da bakım yapılmamasından dolayı ülkedeki petrol altyapısı ciddi bir şekilde zarar görmüş bir durumda. Üretim kapasitesi savaş öncesi koşulların çok altına düştü. Daha da önemlisi ABD'nin, esas olarak enerjiye bağımlı bir ülke olduğu için rafine edilmemiş, düşük kaliteli Suriye petrolüne acil ihtiyacı yok. Buna karşın ABD’nin Suriye’deki varlığının amacı, terör örgütü DEAŞ’a karşı yürütülen önemli askeri opearasyonun kazanımlarını korumaktır. Öte yandan ortağımız SDG ile birlikte, Suriye politikalarını ilgilendiren daha geniş çaplı meselelere ilişkin müzakarelerde kolektif tutumu güçlendirmek için çalışıyoruz.
Bu yalnızca ABD’nin çıkarları değil, Avrupa ve özellikle de Ortadoğu’daki ABD’nin tüm müttefiklerinin önceliklerinin başında yer almalıdır. DEAŞ terör örgütü halen yerel, bölgesel ve küresel düzeyde gerçek ve kesin bir terör tehdidi teşkil ediyor. Nitekim terör örgütünün Levant (Biladü'ş-Şam) çevresinde yeniden etkili olması, dünya çapında eylem düzenleme yeteneğini ve gücünü besleyecektir. DEAŞ’ın ötesinde Suriye’deki mevcut yıkıcı kriz, kuzeydoğuda alev alan çatışmalar ve kaos, muhalefet ve isyanın güneye doğru genişlemesi ya da olası bir insani felaket olsun hiçbir gerileme işareti taşımıyor. Bunların yanısıra İsrail ile İran arasındaki çatışmalar, başarısız, felce uğramış ve yıkık bir devletin neden olduğu güvenlik sorunları ve neredeyse var olmayan yerel bir ekonomi açısından hiçbir durma işareti göstermiyor. Suriye’de askeri olarak var olmadan hiçbir alanı kontrol edemeyiz. Alanları kontrol edemezsek de Suriye ile ilgili herhangi bir müzakere masasında önemli bir konumda olamayız.
Tüm bu faktörler göz önüne alındığında halihazırda Suriye’de kalmanın ABD’nin çıkarına olduğu açıkça görülüyor. Nitekim orada devam eden askeri varlık yeniden düzenlenmiş ve güvence altına alınmış gibi. Yine de hiç kimse Başkan Trump’ın Suriye petrolü karşılığında bile bu misyona ne derecede bağlı kalacağını garanti edemiyor. DEAŞ ile Mücadele Uluslararası Koalisyonu son olarak gelişmeleri tartışmak ve Suriye’de devam etmekte olan misyona bağlılığını teyit etmek için Washington’da bir araya geldi. Fakat ABD’nin Suriye’deki askeri varlığı ve orada kalıp kalmayacağı ile ilgili belirsizlik önceki dönemlere göre çok daha derin olduğu için toplantılara katılan önemli diplomatlardan biri bana “Başkan’ın ne zaman yeni bir Twitter mesajı atacağını hiç kimse bilmiyor” derken, bir diğer diplomat da “Artık eskisi gibi ABD’nin açıklamalarına veya taahhütlerine güvenmiyoruz” diye konuştu. Ancak herkes Suriye’yi şimdi terketmenin çok ciddi bir risk olduğunda hemfikir.
ABD’nin pozisyonunda Beyaz Saray kaynaklı beklenmedik değişimlerin etkilerine karşı kendimizi toplu olarak güvence altına almak için Washington'ın müttefiklerinin bazı riskleri acilen dikkate almaları gerekiyor. DEAŞ ile Mücadele Uluslararası Koalisyonu’nun istenen etkiyi elde etmek için daha çok asker göndermesi gerekmiyor. Halihazırda var olan 400 İngiliz ve Fransız askerine ek olarak Koalisyon ülkelerinden yaklaşık 500 özel kuvvet askeri eklenmesi, Suriye'deki mevcut askeri misyonun sürdürülebilirliği konusundaki belirsizliğin çoğunu ortadan kaldırabilir.
Koalisyon güçleri, emir-komuta, kontrol ve lojistik alanda büyük oranda ABD altyapısına güveniyor. Ancak bu mekanizmaların temeli, ABD kuvvetleri gelecekte Suriye’den çekilse de Irak aracılığıyla etkili ve aktif olmayı sürdürecektir.
Bunun yanısıra ABD’nin müttefikleri, SDG’nin Suriye’deki petrol altyapısını etkin kontrolünden kaynaklanan gücünü ve etkisini güçlendirebilir. Prensipte SDG’nin çıkarılan petrolü rafine etmesine ve Şam rejimine satma zorunluluğundan kaçınmasına olanak tanıyacak mobil rafinerilerine ilişkin eski öneriyi yeniden gündeme getirmek de faydalı olabilir. Böyle bir adım SDG’nin yanısıra Koalisyon’un Suriye’deki pazarlık avantajını artırabilir.
Suriye krizinin şiddetlenen mevcut koşulları ve modern dünyanın onlarla başa çıkmak zorunda kalmasının yarattığı acıya karşın, bölgesel ve küresel güvenliğin özelliklerini belirlemekte Suriye’nin merkezi önemini görmezden gelemeyiz. Bu son yıllarda böyle olmuştur. Gelecekte de böyle kalacaktır.
Suriye’de halen çok önemli etkileşimlerimiz var. Onları ardı ardına gelen kaçınılmaz şoklara karşı savunmasız bırakmak yerine toplu olarak desteklemeye çalışmalıyız.
*Şarku'l Avsat’a Özel