ABD Hazine Bakanı'nın büyük kaymalarla karşılaşmadan ekonomik rekabeti yönetme konusunda anlaşmaya varmak üzere Pekin'e gelişinden birkaç saat önce, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tayvan yakınlarındaki bir bölgede Çin ordusunun komutanlarına bir konuşma yaptı. Cinping, konuşmasında, dünyanın çok fazla kargaşa içinde olduğu ve ülkenin güçlü tehditlerle karşı karşıya olduğu gerçeğiyle meseleyi haklı çıkararak onları savaşa hazırlanmaya çağırdı. Cinping, konuşmasının devamında askeri liderleri savaşa gitmeye ve ulusal egemenlik ve güvenliği savunmaya davet ederek anlamlı ifadeler kullandı. Cüret inisiyatiften yoksun değildir ve aynı zamanda tahmini getirilerinin yanı sıra maliyetleri de olan büyük bir eylemde bir miktar macera içerir. Mesele, girişimin nasıl başlatıldığına, bunun için ne kadar hazırlık yapıldığına ve iyi bir siyasi, askeri ve propaganda hazırlığına bağlıdır. Acaba Çin Devlet Başkanı Şi'nin çağrısı büyük bir askeri hamlenin başlangıcı mı yoksa bu tür toplantılarda söylenen klasik bir söylem mi?
Çin Devlet Başkanı’nın açıklamalarının büyük bölümü çok boyutlu bir kavrayışı ortaya koyuyor. Hepsi Çin'i, toprak bütünlüğünü, sosyo-ekonomik modelini, giderek artan küresel etkisini korumak ve hem yakın bölgesel alanda hem de bir bütün olarak küresel düzeyde tehditlerle başa çıkmak etrafında dönüyor. Bu tartışılmaz koruma, tüm branşlarda akıllı silah üretebilme ve kullanabilme, genişletilmiş siber savaşa hazırlanabilme, mümkünse Tayvan'ı anavatana barışçıl bir şekilde geri katabilme, bu mümkün değilse savaşabilme ve savaşa girmeyi önleyen kapsamlı bir stratejik caydırıcılık modeli kurabilme yeteneği açısından konvansiyonel savaş kavramlarının ötesine geçen özel askeri yeteneklere sahip olmayı gerektiriyor. Peki, eğer savaş kararı kaçınılmazsa ve bunun alternatifi yoksa ne olacak?
Çin Devlet Başkan Şi'ye göre savaşa karşı kapsamlı caydırıcılık kavramı şimdiye kadar hedeflerine ulaşmaktan uzak görünüyor. Hatta özellikle 320 milyar doları aşan bütçesiyle dünyada üçüncü olan Çin askeri gücünün yükselişinden korkan Asya ülkeleri arasında ters bir tepki getiriyor. Aynı şekilde ABD'nin açıkladığı motivasyon ve desteği bulan Tayvan için de Çin'e boyun eğme taleplerini görmezden gelmeye devam etmesi ve iç içe geçmiş dört yolda kendini ifade eden ayrılıkçı eğilimleri giderek güçlendiriyor. Bu dört yolu şöyle sıralayabiliriz: İlki, tek Çin politikasına bağlılığı ilan eden ancak şiddet içeren yollarla yapılmasına karşı olan diplomatik yol. İkincisi, meşru müdafaa amacıyla Tayvan'ın savunma yeteneklerini geliştirdiğini iddia eden askeri destek ve silah satışları. Üçüncüsü, Çin'den bağımsızlık ilkesine pratik destek teşkil eden, üst düzey ABD yetkilileri ve temsilcilerinin Taipei'ye yaptığı ziyaretlerin seyri. Dördüncüsüyse Çin'i kuşatmak için Asya ülkeleriyle ittifakların yanı sıra Tayvan adasını, Çin topraklarını ve Güney Çin Denizi'ni ayıran deniz alanındaki askeri hareketlerin seyri.
Söz konusu ABD davranışı, Çin'in feragat edilemeyecek ulusal güvenlik ve toprak bütünlüğü olarak gördüğü şeye yönelik kasıtlı bir belirsizliği temsil ediyor. Bu, büyük çatışmalara kaymaya izin vermeyen açık ama disiplinli rekabetten bahseden ABD'nin Çin'e yönelik büyük stratejisiyle bütünleşen bir muğlaklıktır. Bu, iki ülkenin yetkilileri arasındaki diyalog mekanizmaları ve özellikle elektronik çiplerin, yapay zekanın, yüksek hızlı bilgisayarların ve çeşitli malzemelerin üretimi gibi ABD üstünlüğüne zarar vermeyen belirli alanlarda çıkarların değiş tokuşu yoluyla yapılır. ABD Hazine Bakanı'nın Pekin'in bazı ABD şirketlerine mütekabiliyet ilkesini uygulayarak yaptırım uygulama kararlarından duyduğu memnuniyetsizliği burada dile getirmesi şaşırtıcı. Aynı zamanda, Washington birçok büyük Çinli şirkete doğrudan ve dolaylı yaptırımlar uygulamaya devam ediyor ve Amerikan çıkarlarını koruduğu için meseleyi meşru görüyor. Bu, Çinli şirketlerin anlaşma yaptığı farklı ülkelere uygulanan yaptırım yaklaşımıyla da tutarlıdır. Bunlar, bedeli iki taraf arasındaki askeri temasların yeniden kurulması olsa bile Washington'ın kaldırmayı reddettiği yaptırımlar olarak öne çıkıyor.
ABD politikalarının özü, Çin ile büyük bir mesele için endişe ve hazırlık gerektiren büyük bir askeri çatışmaya dahil olma olasılığını dışlamaz. Bununla birlikte, mevcut yetenekler buna izin vermiyor ve bu nedenle, işler değişene ve ABD'nin Çin askeri gücünün yükselişinden endişe duyan büyük Asya güçleriyle olan ittifakları daha istikrarlı olana kadar çatışmayı ertelemek kendi başına bir hedef haline geliyor. Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda ABD'nin nereye varabileceği konusunda zaman zaman ortaya çıkan tartışma, büyük bir stratejik ikilemi ortaya koyuyor. ABD kuvvetleri, Tayvan uğruna Çin’le yüzleşecek mi? Tayvan'ın mevcut bağımsızlığının korunmasının ötesinde gelişebilecek bu çatışmanın anlamı nedir? Kesin olan şu ki, Tayvan'ı korumak için doğrudan askeri müdahalenin kapsamı konusunda ABD'nin stratejik bir netliği yok.
Çin'in bu değişiklikleri fark etmesi, Çin'deki durumun gerçeklerine yönelik ABD manipülasyonunun ölçeğini anlamak açısından gayet nettir. Ancak bu, savaş seçeneği kaçınılmaz hale gelirse büyük zorluklarla karşılaşmayı da dışlamaz. Ayrılıkçı eğilimlerin desteklendiği ve modern ABD silahlarıyla savunma yeteneklerinin güçlendirildiği uzun bir dönem olursa vazgeçilmesi mümkün olmayan Tayvan, Çin'in güvenliğini tehdit etmektedir. Burada zaman unsuru, Pekin üzerinde bir ihtiyat ve bilgelik karışımıyla ele alınması gereken bir baskı faktörü oluşturuyor.
Pekin için en endişe verici şey, ABD'nin Tayvan'la ilgili herhangi bir askeri harekatta yer alma boyutudur. Tayvan'ın ilhakı büyük bir hedefse, o zaman ABD ile açık askeri çatışma, uzun yıllar boyunca çözülmesi zor olan, Çin'in kendisinin ötesine geçerek küresel güvenliğe uzanan büyük tehditler ve risklerle doludur. Bu nedenle, Başkan Şi Cinping'in savunduğu gibi, bir savaş başlatma cüreti mutlak değildir. Çünkü çeşitli yerel ve küresel mülahazalarla iç içe geçmiş çok karmaşık hesaplamalara tabidir. Savaşa hazırlanma konusuna gelince, boyutu ve amaçları ne olursa olsun anlaşılabilir bir durumdur ve asıl değeri, kapsamlı stratejik caydırıcılık teorisinde yatmaktadır. ABD örneğinde, Amerikan stratejik planlamacılarının Çin'in kendi ülkelerinin güvenliğini ve toprak bütünlüğünü koruma konusundaki ısrarının boyutunu fark edebilecekleri mesajıdır. Böylece Tayvan'ın ayrılmasını teşvik etme ve bir şeyler ilan edip tersini yapma politikasından yavaş yavaş geri adım atabilirler.