Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

İran ve dönüşümleri!

Düşmanınızın gücünü küçümsemek siyasette büyük bir hatadır, eğer onun sizi yenme gücünü abartırsanız bu daha büyük hatadır.

Bu bölgenin (Arap ve Körfez), medeniyet yolunda gelişme ve ilerleme kaydetmek, çağa ayak uydurmak amacıyla kendisini çevreleyen güçlerin iş birliği yapması dışında istikrarlı olamayacağı, zeki bir gözlemci için açıktır. Bölge, sıcak ve soğuk “takatini aşacak kadar çok çatışmaya” tanık oldu. Bu çatışmalara çok fazla finansal ve gelişimsel enerjisini harcadı. İstikrara gelince, bir umut olarak yurtta başlar, bölgeden geçerek küreselleşir.

Şah yönetimine karşı darbeden bu yana bölgedeki en sıcak olay "İran ile çatışma"ydı ve bu uzun süreç herkesin malumu.

Bugün bölge “istikrar ile sonuçlanabilecek bir tür ateşkese” doğru gidiyor. Burada kastedilen, rasyonel insanların gelişeceğini, sınır ve komşu ülke ve halkların çıkarlarını garanti altına alan “uzlaşılarla” sonuçlanacağını umduğu Suudi Arabistan-İran anlaşmasıdır. Peki, İran tek mi? Bu haklı bir soru, zira görünen o ki bir "diplomatik" İran var. Bir de Devrim Muhafızları’nın komşu ülkelerde görünür ve görünmeyen milis güçler inşa ederek ve finanse ederek propagandasını yaptığı bir “devrimci İran” var. İran'ın tüm diplomatik adımlarına rağmen "devrimci" İran hâlâ aktif ve çalışıyor.

Sadece iki örnek verelim; İran Dışişleri Bakanı'nın Riyad ziyaretinden birkaç gün önce Sayın Hasan Nasrallah'ın "Suudi Arabistan, İsrail'i Lübnan'ı işgal etmeye kışkırtıyor ve bunun maliyetini karşılıyor!" şeklindeki "kışkırtıcı" açıklamasını tüm dünya duydu! Hizbullah ile Devrim Muhafızları arasındaki bağlantının herkesin malumu olduğu göz önüne alındığında, bu büyük olasılıkla diplomatik İran'ın "uzlaşı" yolunda ilerleyişinin önünü kesme girişimiydi. Öte yandan Suriye Devlet Başkanı, zehirli Captagon hapları komşu ülkelerin sınırlarından Körfez ülkelerine akmaya devam ederken, Suriye'nin Arap Birliği'ne dönüşünün bir "formalite" olarak mı kalacağını soran bir açıklama yaptı!

Yani iki sahneyle karşı karşıyayız; birincisi, devlet mantığı sahnesi ki bu yeni de değil. Rafsancani ile Hatemi dönemlerinde buna bir kısmıyla şahit olduk. Her iki dönemde de girişimler, "radikal milliyetçi ve mezhepçi düşünce" ile "devrimi ihraç etmenin gerekliliğini" teşvik eden gürültülü sloganlar altında olgunlaşmadan başarısızlığa uğratıldı. Her iki girişim de aksi bir şekilde sonuçlandı. Sonuçlarından bazıları şiddetli çatışmalara ve halklar, özellikle de İran ile Yemen, Suriye, Lübnan, Irak'ta olduğu gibi bazı Arap halkları pahasına kaynakların önemli ölçüde tüketilmesine yol açtı. Şimdi olup bitenler İran'ın normal bir devlet olmaya yönelik üçüncü girişimidir.

Modern devrimlerin tarihi bize, onların bir "devrimci ergenlik" aşamasından geçtiklerini, ancak bu dönemin uzaması halinde çoğu zaman bir iç savaşa yol açtığını öğretiyor. Görünüşe göre İran'ın devrimci ergenliği, zaman ve deneyimler nedeniyle çok uzun sürdü ve deneyimin İran içinde de eleştirilmeye başlandığına dair söylenenler artık yaygın ve bazıları için duyulur hale geldi.

İran’dan gelen bu yöndeki haberlerin bir kısmını okuyalım. Bunun için İran’ın eğilimlerini bilimsel olarak takip etmek amacıyla 2016 yılında Riyad'da çalışmalarına başlayan bağımsız bir araştırma enstitüsü olan Rasana Enstitüsü’nün çalışmalarına bakalım. Enstitü büyük miktarda bilgi biriktirerek objektif çalışmalar ve çeviriler sunuyor. Yakın zamanda da İran gazetelerinden sadece bölgedeki çatışmanın ivmesini yavaşlatma değil, aynı zamanda "pusulayı değiştirme" çağrıları içeren birçok yazı çevirisi yayınladı.

Geçtiğimiz günlerde “Arman-ı İmruz” (adının en yakın çevirisi bugünün dilekleridir) gazetesi, gazeteci Mahmud Sadri imzalı “Sınırlı Diplomasi” başlıklı bir başyazı yayınladı. Sadri yazısında, İran hükümetinin hem Rusya hem de Çin’e karşı tutumunu eleştirdi ve iki ülke ile ilişkinin İran'ın ulusal çıkarlarına ciddi şekilde zarar verdiğini ekledi. "İki ülkenin İran'ın ulusal çıkarlarına yönelik olumsuz tutumunun" aşikâr olduğunu ve iki devletle uyumun “yaptırım tacirleri ve yabancı ajanslarla bağlantılı olanlar, oportünistler ve rantçı gruplar tarafından dayatıldığını” belirtti. Rusların, Çinlilerin, Siyonistlerin ve diğer yabancı kuruluşların İran'a dayatılmasının onun çıkarlarına aykırı olduğunu belirterek şöyle devam etti: “Tarihte güçlü olan ve medeniyet üretebilen toplumlar, akılcılığa bağlı kalmışlardı. Medeniyetlerin çöküşünün nedeni ise akılcılığa bağlı kalmamaları idi.” Yazar, Rusların ve Çinlilerin Körfez ülkeleriyle İran’la var olan çıkarlarından daha fazla çıkarlarının olduğu, Körfez ülkelerinin küresel düzeyde konsensüs yaratmayı başarabilecekleri ama İran’ın bunu başaramayacağı görüşünde. Yazara göre İran'ın yanında yalnızca bu iki Doğulu güç var. Körfez ise büyük güçlerle dengeli ilişkiler içinde olduğundan iki Doğulu gücün yanı sıra Batılı güçlere de açık ve İran'dan daha geniş bir manevra alanına sahip.

İran'da birçok yayın organında tekrarlanan bu sözlerin içeriği şu: "İran'ın Batı düşmanlığı, içine düştüğü bir ikilemdir." Doğu ekseni onun çıkarlarını savunabilecek durumda değil, çünkü diğerleri ile çıkarları daha büyük. Diğerlerine gelince, rasyonel dengeleri onlara ekonomik ve diplomatik konum kazandırıyor.

Yazarın eleştirdiği şey, İran'ın uluslararası sahnede sınırlı manevra alanıdır ve bu, İran'ın yüksek çıkarları uğruna Batı ile açık bir uzlaşma çağrısıdır.

İranlı elitlerin Doğu kanadına yönelik nefreti yeni değil. İslam-İran medeniyetinin kişisel ve kamusal özgürlük talepleri köklü ve “totaliter” Doğu modeli İran'ın mizacına uygun değil. İran'ın 20. yüzyılın başındaki “Meşruiyet” devriminden birinci ve ikinci Pehlevi dönemlerinde gerçekleşen modernleşmeye kadar fanatizmden arınmış gelişmiş bir devlet inşa etme girişimlerini okuyanlar, İran elitlerinin "rasyonel" bir devlet özlemlerini fark edebilir. Bu özlem hâlâ aktif ve etkili.

İran'ın hiç de kolay olmayan “devrimci ergenlik” dönemini terk etmesi ihtimali karşısında, kalkınma için “alternatif model” stratejisini, İran’ın çevresinde çağın imkanlarını benimsemenin önemi ortaya çıkıyor. Alternatif model bugün Körfez ülkelerinde ilerleyen bir model ama en önemlisi bu modelin yerel ve bölgesel unsurları arasında tutarlı olması, uygun bir caydırıcı temelle desteklenmesidir. İranlı elitlerin Körfez bölgesindeki deneyimleri gözden kaçırmadığını ve bunların İran’da her zaman karşılaştırmalara konu olduğunu belirtmek gerekir. Alternatif model ne kadar insani, kalkınmacı ve başarılı olursa, İran'ın “devrimci ergenlik” aşamasından çıkmasına da o kadar katkı sağlar. Bu, Körfez ülkelerinin uzun süredir devam eden çatışmadaki yumuşak gücüdür.

Son olarak, alternatif model daha geniş yollar ve daha yüksek binalar inşa etmekle sınırlı kalmamalı, aynı zamanda çağdaş kültüre entegrasyonu da içerecek şekilde yaşam kalitesinin iyileştirilmesine yönelik de olmalı.