Geçtiğimiz ağustos ayının sonunda Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde BRICS grubunun on beşinci zirvesi düzenlendi.
Bu eylül ayında ise dünyanın dört bir yanından üst düzey devlet başkanları ve başbakanlar, G20’nin yıllık zirvesi için Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de bir araya geldi. Zirveye G20’nin 2023 yılı dönem başkanlığını ülkesi adına yürüten Başbakan Narendra Modi başkanlık etti.
Her ikisi de üye ülkeleri ile küresel bir varlığa sahip odaklar ve kuruluşlar arasında ekonomik ve mali iş birliğine yönelik forumları ve organizasyonları temsil eden bu iki grubun toplantıları arasındaki fark nedir?
Şöyle diyebilir miyiz: G20 esasında tamamı Batılı olup daha sonra gelişmekte olan üçüncü dünya ülkelerine açılan dünyanın en büyük sanayi ülkelerinden müteşekkil bir grup iken, BRICS grubunun üyeleri kuruluşundan beri gelişen ülkelerle sınırlı olup, herhangi bir Batı ülkesinin üyeliğini içermiyor. Peki Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika gibi çifte üyeliğe sahip ülkeler, hedefler arasında bir zıtlık bulunmasa da bir farklılık olduğunda iki grubun hedefleri arasındaki tutumlarını nasıl uzlaştırıyor? Nitekim BRICS grubu, çok kutupluluğa dayalı yeni bir küresel sistem kurmaya çalışıyor. Buna karşılık G20’deki Batılı ülkeler ise Sovyetler Birliği’nin çöküşünden ve Soğuk Savaş’ın bitişinden sonra ortaya çıkan uluslararası ilişkilerdeki konumunu sürdürmek ve hâkimiyet kurmak için çabalıyor. Para politikaları bağlamında da örneğin Batı ülkeleri, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda kurulan para ve finans kurumlarına (Bretton Woods Anlaşması/Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu) bağlı kalmaya çalışırken, BRICS ülkeleri gelecekte bu denklemi değiştirmek, kendi aralarında ABD dolarıyla işlem yapmamak ve ticari alışverişlerinde ulusal para birimlerini kullanmak istiyorlar.
Son zirve toplantısında, BRICS grubuna Ocak 2024’ten itibaren altı yeni ülkenin (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Arjantin ve Etiyopya) katılması kabul edildi. Hiç şüphesiz petrol üreten ve çoğu aynı zamanda G20 üyesi olan bu ülkelerin katılımı, BRICS grubuna güçlü ve nitelikli bir katkı sağlayacak. Peki, aynı zamanda OPEC Plus üyesi olan bu petrol ülkeleri, kendi petrol çıkarlarını artırma politikaları ile G20’nin Batılı sanayileşmiş ülkelerdeki enflasyonun artışını ve bunun, özellikle ABD’de seçim dönemi yaklaşıyorken kendi ülkelerindeki vatandaşların hayatına yansımalarını azaltma politikalarını nasıl uzlaştıracaklar? BRICS grubundakiler de dahil olmak üzere G20 ülkelerinin maliye bakanları ile merkez bankası başkanları, ana ülkelerindeki enflasyon oranlarını düşürme çabalarıyla nasıl yüzleşecek?
Şu an G20 zirvesine başkanlık eden ve Çin, Rusya, Brezilya, daha sonra katılan Güney Afrika ile birlikte BRICS’in kurucu üyesi olan Hindistan, yukarıda sorduğumuz bazı soruların cevap anahtarlarından birini teşkil ediyor.
Bazı Batılı kaynaklara göre Hindistan’ın Endonezya’nın Bali Adası’nda düzenlenen bir önceki G20 zirvesine başkanlık etmesi gerekiyordu. Ancak Hindistan’ın talebi ve Batı’nın desteğiyle grup zirvesine başkanlık sırasının 2022 yerine 2023’e alınmasına karar verildi. Amaç, Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin uluslararası kişiliğini göstermesi ve Hindistan kamuoyunda 2024’teki seçimleri kazanmasına yardım edecek geniş bir popülerlik kazanması için ortam hazırlamaktı. Yaklaşan seçim dönemine hazırlık olarak Modi, Batı ülkelerine birkaç ziyaret gerçekleştirdi. Sözgelimi Fransa Ulusal Bayramı vesilesiyle düzenlenen askerî geçit törenine katılmak üzere geçtiğimiz temmuz ayında Paris’e gitti ve Cumhurbaşkanı Macron tarafından hoş karşılandı. Ziyaretin sonunda da tarihî Louvre Müzesi’nde bir akşam yemeği tertip edildi. Bir gazetenin haberine göre Modi, Fransa’ya eli boş gelmedi. Şöyle ki Hindistan Savunma Bakanlığı, yirmi altı tane daha Rafale tipi deniz uçağı satın alma kararını açıklamakla birlikte, Scorpion tipi altı denizaltıya ilave olarak üç tane daha denizaltı alma isteğini duyurdu.
ABD ile Çin arasında sadece ekonomik düzeyde değil, pek çok dış politika dosyasında yoğun bir rekabet yaşanırken ve kendisi de Çin ile sınır çatışması yaşıyorken Hindistan, ülkesinin çıkarları ve özel istekleri ile üyesi olduğu iki bloğun üyelerinin çıkarları arasındaki çatışmayı nasıl giderebilir? Bu bağlamda şu iki şeye dikkat çekiyoruz:
ABD Başkanı Joe Biden’ın resmî davetiyle Washington’a giden Hindistan Başbakanı Modi, çok iyi karşılandı. ABD yönetiminin hedefi, Çin karşısında güçlü Asya ortaklıkları kurmak amacıyla, nüfus bakımından en büyük ve ekonomik büyüme açısından en hızlı ülke olan Hindistan ile ilişkileri güçlendirmektir. Modi’nin niyeti ise Yeni Delhi’nin Çin’in Hint Okyanusu’ndaki askerî faaliyetlerinden duyduğu endişe bağlamında, ABD ile ekonomik ve askerî iş birliğini pekiştirmek. Hindistan Başbakanı, Batı’nın, Çin’in gücünü dengeleyen ve aynı zamanda bilhassa Ukrayna krizi konusunda Rusya ile dostane ilişkileri sürdüren büyük bir güç ortaya çıkarma arzusundan akıllıca faydalanmayı başardı. Bilindiği üzere Modi, Ukrayna krizinde Rusya’nın tutumunu açıkça kınamadı ve G20’nin tüm ülkeleri, toprak ele geçirme amacıyla tehdit etmek ya da güç kullanmaktan kaçınmaya davet eden bir uzlaşma bildirisi yayınlamasıyla yetindi.
Şimdi soru şu: Hindistan, Rusya ve ABD’de yaklaşan seçimler, her iki grubun üyelerinin tutumlarını öyle ya böyle değiştirecek mi değiştirmeyecek mi?