Dr. Abdullah Faysal Âl Rabah
Grand Valley Üniversitesi'nde Sosyoloji Bölümü’nden Washington'daki Ortadoğu Enstitüsü'nde konuk araştırmacı akademisyen
TT

Gazze: Pusula bozulmasın diye…

Gazze’de şu an yaşanan hadiseler, Filistin meselesini yeniden değerlendirmek için bir tartışma gerektiriyor. Zira sorun, bölgedeki gerilimin geleceğine yönelik direnişin devamlılığına ve Filistin halkının haklarına karşılık ilişkilerin normalleşmesi ikilisinin ötesine geçiyor.

X (eski adıyla Twitter) başta olmak üzere sosyal medya platformlarındaki içeriklere hızlıca bir göz attığımızda konunun, siyah-beyaz ikiliği üzerinden Hamas hareketine bakışa indirgendiğini görüyoruz. Hamas destekçilerine göre Hamas, işgalcilere karşı durduğu için tartışmasız haklı. Diğer tarafa göre ise Hamas, Filistinlilere ve Araplara hizmet etmeyen bölgesel gündemlere bağlı bir yıkım aracı.

İki tutumun analizine girmeyeceğim. Bir tarafın diğerine üstün tutulmasında bir fayda görmüyorum. Odaklanmak istediğim şey, bu tür durumlarda tartışma pusulasının bozulmasıdır. Gerçek şu ki 2 milyondan fazla Filistinli, onlarca yıldır kuşatma ve İsrail füzeleri altında yaşamaya alıştı. Gazze Şeridi’ni yöneten siyasi grup kim olursa olsun İsrail güçleri, Gazze’de Hamas destekçileri ile muhalifleri arasında ayrım yapmıyor. Dolayısıyla Hamas’ın meşruiyeti olup olmadığından bahsetmek, savaş meydanında bir şeyi değiştirmeyecek.

Hamas’ı takdiri hak eden bir direniş grubu olarak görenler, sırf savaşı tercih etmedikleri için Arap ülkelerine karşı bilenip de onları kayıtsızlıkla suçlamamalı. Nitekim bu ülkelerin, saygı duyulması gereken stratejik hesapları var. Öte yandan Hamas’ın barış sürecine taş koyan tahripkâr bir hareket olduğunu düşünenler de siyasi eğilimlerine bakmaksızın Filistinlileri bombalayan İsrail’in tarafını tutmamalı.  

Ilımlı Arap ülkelerinden bahsedecek olursak ve Suudi Arabistan Krallığı’nı da örnek olarak alırsak, ‘Krallığın, meşru haklarına kavuşması, beklentilerini ve isteklerini gerçekleştirmesi, adil ve kalıcı barışa ulaşması için Filistin halkının yanında durduğunu’ teyit eden net bir tutum görürüz. Bu, Veliaht Prens’in Fox News kanalına verdiği son röportajıyla da tutarlı. Hatırlanacağı üzere Veliaht Prens, Krallığın İsrail’le normalleşme konusundaki politikasının açık olduğunu ve Filistin halkının haklarının teminat altına alınmasının önceliklerin başında geldiğini belirtmişti. Her şeyi yerli yerine koyan bu net dil, geriye kalan tek şey olacak; hınçlı ve kışkırtıcı söylemlerse kısa vadede ortadan kaybolacak.

Askerî ve ekonomik güç olmanın yanı sıra büyük güçlerin en yakın müttefiki olduğu için İsrail’le ilişki, bir emrivaki dairesiyle sınırlı. Dolayısıyla onunla iş tutmanın sebepleri, tamamen siyasi ve çıkara dayalıdır. Hamas’a gelince; Filistin halkının istikrarının sağlanması ve güvenliğiyle refahının temin edilmesi, Filistin halkının refahı için çalışan sivil güçlerin lehine olarak halının bu partinin altından çekilmesine yol açacaktır. Bu da bizi şu gerçeğe götürüyor: Araplar olarak bizim için önemli olan şey, ulusal güvenliğimiz ve ülkelerimizin refahıdır. Bu, Filistin halkının istikrarı, işgalci İsrail’in pençeleri arasından kurtuluşu ve istikrarla orantılı bir yönetim ortaya koyma başarısı ile gerçekleşir.  İsrail’in kibri devam ettikçe, silaha sarılanlar dışında hiçbir grup, siyaset sahnesine önderlik edemeyecek.

Pusulamız bozulmasın istiyorsak Filistin halkını destekleme konusunda şanlı bir tarihe sahip olan Arap ülkelerine karşı bilenmekten ve aynı şekilde Hamas hakkında, ucu kasıtlı veya kasıtsız Gazze’deki savunmasız kardeşlerimize dokunacak öfkeli bir dil kullanmaktan uzak duralım. Unutmamamız gerekir ki İsrail, güvenilir bir müttefik olmadığı gibi, Gazze halkı da sadece Hamas hareketinden ibaret değil.