27 Ekim Cuma gecesi, tüm Filistin topraklarındaki Filistin halkı ve özellikle de Gazze Şeridi’ndekiler için diğer gecelere benzemiyordu, sert ve karanlık bir geceydi.
Her şey ateş aldı ve alevler göklere uzandı. İsrail bombardımanı altındaki Filistinlilerin çığlıkları ve inlemeleri dünyanın dört bir yanına ulaştı. İşgalci güç, Amerika Birleşik Devletleri'nden uzmanların yardımıyla "şok ve dehşet" kavramına dayanan bir işgale girişmişti. Bu, ABD’nin savaşlarında, özellikle Irak ve Afganistan savaşlarında kullandığı bir kavramdı. Dahası 2004'teki Felluce Muharebesi'nde başarısız olan bu kavramı Kuzey Irak'taki Musul Muharebesi sırasında geliştirmişti.
ABD Başkanı Joe Biden bunu çok iyi biliyordu ve bu nedenle İsrail'e Felluce değil Musul işgaline benzer bir operasyon gerçekleştirmesini tavsiye etti.
Gazze Şeridi'ni karadan, denizden ve havadan bir ateş kuşağı sardı. Bu belirleyici bir andı ve kurbanların, yaralıların sayısı binleri aştığından kayıplar hesapsızdı.
Bölgesel ve uluslararası istikrarın kaderi 365 kilometrelik bu küçük noktada belirleniyor. Hiç şüphe yok ki pek çok kişi şunu merak ediyor: Bu korkunç savaş gayreti ve dünya yüzölçümünde çok büyük yer kaplamayan bir bölgedeki bu katliama son vermeye yönelik küresel hareketlilik neden? Dünyanın hassas pek çok yerinde savaşlar patlak verdi ama aynı geniş yankıyı yaratmadı. Bunun sırrı nedir? Sebepleri nelerdir? Bu çatışma, Filistin meselesi kartlarının, diğer halklar gibi kendi kaderini tayin etme ve bağımsız bir devlet kurma hakkını yeniden tesis edecek şekilde yeniden düzenlenmesi için bir fırsata dönüştürülebilir mi?
Öncelikle Filistin meselesinin tarihi bundan 75 yıl öncesine, Filistin halkının topraklarından kovulduğu, iltica ettiği ülkelere sürüldüğü, Yahudi yerleşimcilerin onun topraklarına yerleştirildiği döneme dayanıyor. Dolayısıyla gerek küresel siyasi çatışmaya, gerekse her iki tarafının dinlere ve inançlara dayanması nedeniyle Filistin meselesi en başından beri uluslararası bir mesele. Buna ilaveten tarafları arasında yaşanacak herhangi bir çatışmanın tüm dünyaya yansımaları bulunuyor. Ayrıca Filistin topraklarının bir bölümünde İsrail Devleti'nin kurulması, uluslararası bir kararla gerçekleşti. Aynı şekilde uluslararası meşruiyet kararları Filistin halkının da kendi bağımsız devletini kurma hakkını teyit etti. Bu nedenle, uluslararası ilginin genişliği meselenin uzayan tarihinden kaynaklanıyor. Bu açıdan bakıldığında bu küçük alan dünyanın her yerinden gelen sesleri ve iç içe geçmiş iradeleri barındırıyor. İster bölge içinden, ister bölge dışından olsun bu iradelerden her biri, taktik ve stratejik amaçları doğrultusunda kendi iradesini diğerine dayatmak istiyor. Tüm bu büyük ittifaklar, belki de Filistinliyi bir nişan tahtasına dönüştürmek istediler, oysa o normal bir ülkede sıradan bir vatandaş olmak, birbirini takip eden savaş ve çatışma dalgaları tarafından savrulmadan bu ülkede yaşayıp ölmek istiyor.
Filistin bilmecesini çözmeye yönelik girişimlere gelince, çözümsüzlük, 20. yüzyılda o dönemde sömürgeci yönetimlere maruz kalan diğer tüm ülkelerde olduğu gibi, meselenin sadece toprak meselesi değil, bir inanç çatışması olarak başlamasından kaynaklanıyor. Din temelli bir oluşum kurmak için Filistin topraklarının seçilmesi, Filistin tarafının bu projeye aynı araçlarla karşı çıkmasına neden olan, miras alınan bir tehlikeydi. Oysa Filistin projesi de diğer işgale maruz kalan halkların projesi gibi sadece ulusal kurtuluş araçlarına dayanmalıydı.
Demek istediğimiz ortada işgal altında olan bir halk var ve bu halkın işgalciyi kovmak için direnme hakkı var, ancak tarafların kültürel bir çatışma içinde olması, bugüne kadar adil bir çözüme ulaşılmasını zorlaştırdı.
Çözümsüzlüğün nedenleri ise bu çatışmayı devam ettirmeye çalışan bölgesel ve uluslararası tarafların meseleye dahil olmalarından kaynaklanıyor. Bahsi geçen taraflar Filistin halkının çıkarlarını gözetmeden, kendi çıkarlarına hizmet eden hedefler uğruna bazen çatışmaları alevlendiriyor, bazen de söndürüyorlar. Filistin coğrafyası sanki şu veya bu taraf ne zaman isterse yanacak bir kibrite dönüştü.
Ancak tüm bunlar, onlarca yıldır süren bu trajedinin sona ermesine kapıların tamamen kapalı olduğu anlamına gelmiyor. Burada Winston Churchill'in İkinci Dünya Savaşı sonrasında söylediği “Bu krizin boşuna geçmesine izin vermeyin” sözünü hatırlıyorum. Modern çağın en uzun küresel çatışmasının perdesinin kapanması için Gazze Şeridi'ndeki mevcut trajedinin sona ermesi gerekiyor.
Hiç şüphe yok ki eğer niyetimiz samimiyse, Filistin meselesinin tasfiye edilemeyeceğini, unutulamayacağını, göz ardı edilemeyeceğini, Filistin halkının bağımsız devlet hayaliyle topraklarında kalmayı sürdüreceğini idrak ederek, bu felaketi bir hediyeye dönüştürebiliriz. Dolayısıyla zorla göç ettirme ve yerinden etme çağrıları gibi diğer fikirler birer yanılsamadır ve gerçekleşmeyecektir. 1948 yılında bir kez yaşanmış olsa bile bu tarihi bir tesadüftü ve tesadüf iki kez yaşanmaz.
Bu hepimizi, gerçek bir Filistin devletinin kurulmasına dayanan kapsamlı bir barışa ulaşmak için İsrail'e ve ona yeşil ışık yakanlara baskı uygulayacak kapsamlı ve nihai bir girişim başlatmak gibi büyük sorumluluklarla karşı karşıya bırakıyor. Çünkü Filistin devleti eninde sonunda büyük bir maliyetle de olsa kurulacak, dolayısıyla minimum kayıpla kurulması daha iyi. İradeler çatışması arenasından çıkmak için cesur yüreklere ve inisiyatif alan beyinlere ihtiyacımız var. Buradan çıkamamak bize 70 yıllık silahlı çatışmalara mal oldu ve bu da Ortadoğu ülkelerinin hak ettiği şekilde ilerlemesini engelledi. Doğu ile Batı arasında medeniyet çatışmaları köprüleri kurdu.
Yani Filistin, savaşın ya da barışın başlangıç noktasıdır.