Cuma Bukleyb
TT

Gazze'deki savaş ve çelişkili hesaplar

Şu anda Gazze Şeridi'nde devam etmekte olan savaş, 1948 savaşından sonra İsrail'in girdiği en uzun ve en kanlı savaş. Önceki savaşlardan farklı olarak şu ana kadar devam eden bu savaşın, İsrail'de ve bölgede yol açacağı siyasi sonuçları doğru bir şekilde tahmin etmek mümkün görünmüyor. Savaş, insan hakları sözleşmeleriyle çeliştiği için hakkında konuşulması kabul edilemez bir gündemi ortaya çıkardı. Filistinlilerin etnik temizliğine dair İsrail’den gelen açıklamalar netlik kazandı. Özellikle ilk haftalarda İsrail'den gelen açıklamalar düşmanca bir yapıdaydı. Bu da İsrail'in Batı'daki birçok müttefikinin kafasını karıştırdı. Aynı zamanda savaş birçok maskeyi de düşürdü. Batı dünyası, bildiğimizden farklı ve on yıllardır medyasında sunduğunun aksi bir görünüm sergiledi. Bana göre, 7 Ekim 2023'te Hamas hareketi tarafından başlatılan savaş hızla başka bir tarafa yöneldi. Bölgenin istikrarını ve dünya barışını tehdit eden, gerilimi daha da tırmandıran bir çizgi izledi. Buradaki asıl amacın, birçok taraf arasında yıllardır kapatılması için uygun anın beklendiği siyasi ve askeri hesaplar olduğu anlaşıldı.

Son dönemde yaşanan savaşın yansımaları ve Filistin dışındaki diğer bölgelerde yaşanan çatışmalarla ortaya çıkan tüm göstergelerin, alternatifi olmayan bir sonuca götürdüğüne inanıyorum. Bana göre buradaki sonuç şu: Washington yönetimi ve müttefikleri Gazze Şeridi'nde Hamas hareketine karşı devam eden savaşı fırsat bilerek, İran'ın bölgede artan etkisine son vermeye ve bölgedeki rolünü kesin olarak sınırlamaya çalışıyorlar. Tahran hükümeti ise, Batı'nın dolaylı desteğiyle birçok Arap ülkesinde pekiştirmeyi başardığı nüfuzunu sınırlamaya yönelik her türlü Batı girişimine direnerek bölgedeki vekil güçleri aracılığıyla savaşı yönetiyor. Bu bir paradoks. Özellikle de Washington yönetimi ve müttefikleri Irak'taki Baas rejimini ortadan kaldırdıktan sonra bu ülkeleri İran’ın Washington'a karşı savaşında bir cephe hattına dönüştürmüş oldular. Tahran yönetimi, İsrail'in Hamas hareketini askeri olarak ortadan kaldırmasının kaçınılmaz olarak güney Lübnan'a doğru ilerlemesinin ve Hizbullah'ın etkisine son vermesinin yolunu açacağının farkında. Bu nedenle Tahran yönetimi, Irak, Suriye ve Yemen'deki vekil güçlerini Amerikan askeri varlığına karşı harekete geçirmeye başladı. Bu bağlamda Tahran yönetiminin Gazze Şeridi'ndeki savaş çerçevesinde ilan ettiği hedefin (Hamas hareketini desteklemek) asıl gizli hedefle hiçbir ilgisi yoktur. Zira Tahran yönetiminin asıl gizli hedefi bölgedeki nüfuzunu sürdürmektir. Buradaki soru, bir yanda Washington ve müttefikleri, diğer yanda İran’ın bulunduğu arenadaki taraflar arasında yaşanan gelişmelerim doğrudan bir çatışmaya dönüşme olasılığı ile ilgilidir. Bu soru, birçok bölgede yaşanan gelişmeler ve dolaylı askeri çatışmalar neticesinde birçok gözlemci tarafından sorulduğu için meşruiyet kazanmaktadır.

Gazze'de devam eden savaş, İsrail'in güvenlik hesaplarının, ulusal güvenliğinin ve istikrarının sağlanmasının uzun vadede askeri olarak gerçekleştirilemeyeceğini gösteriyor. Aynı zamanda İsrail’in müttefiklerinin hesaplarıyla da çatışan bu hesaplar, güvenlik ve barış içinde yaşama hedefine ulaşma hedefiyle çelişiyor. Bununla birlikte bu hesaplar, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve aşırı sağ partilerin kişisel gelecek hesaplarıyla uyumlu. Washington yönetimi, Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM) ve dünyanın diğer ülkeleri tarafından talep edilen fakat Netanyahu ile müttefikleri tarafından reddedilen Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik umut edilen barış hedefi, İsraillilerin bölgedeki komşularıyla güven ve barış içinde yaşama arzusuyla çelişmiyor. Aksine Netanyahu'nun kişisel hesaplarıyla çelişiyor. Bir Filistin devletinin kurulması, savaş tamtamlarının susması anlamına gelmektedir. Bu da Netanyahu'nun ve temsil ettiklerinin siyaset sahnesinde kalmasının hiçbir faydası olmayacağını gösteriyor. Bölgede barışı sağlamlaştırma planının başarıya ulaşması için Netanyahu ve müttefiklerinin ortadan kalkması gerekiyor.

Bu açıdan bakıldığında savaşın durdurulmasına ve bir Filistin devletinin kurulmasına karşı cephe alan Netanyahu’yu anlamak ve kavramak mümkündür. İsrail'deki aşırı sağcı partilerin liderlerinin en büyük müttefik Washington'a karşı gösterdikleri yoğun direnişi de anlamak mümkün. Bu ikili arasında bir menfaat çatışması olduğu artık kimseden saklanmıyor. İsrail ve komşuları arasındaki kalıcı barış, ABD'nin bölgedeki stratejisine hizmet ederken, Netanyahu, Likud Partisi ve iktidar koalisyonundaki diğer sağ partiler tarafından temsil edilen aşırı sağın stratejisine hizmet etmiyor. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken şu ana kadar İsrailli liderleri katı tutumlarında esneklik göstermeye ikna edemedi.