Yaklaşık 9 ay boyunca, yani İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşından bu yana, müzakerelerin, tartışmaların ve ABD’nin Ortadoğu'ya ziyaretlerinin ayrıntılarını dikkatle takip ettim. Umudum ABD yönetimi yetkililerinin gösterişli açıklamaları yerine savaşın sona ermesiydi ancak çarpık bir tablo, Amerikalıların görüşlerinde bir kafa karışıklığı ve bu savaşı bitirme fikrinin nasıl ele alınacağı konusunda bir kararsızlık ile karşılaştım.
Merak ettim; acaba gerçekten bir görüş eksikliği, düşünen zihinlerde bir boşluk mu var, yoksa bu kasıtlı ve sistematik bir çerçeve içerisinde mi oluyor? Bu soruyu cevaplamadan önce aklıma bir soru daha geldi; Peki ya ünlü Amerikalı teorisyen Henry Kissinger hâlâ hayatta olsaydı ne olurdu? Bu savaş ile başa çıkma konusunda Beyaz Saray sakinlerine ve İsrail'e ne tavsiye ederdi?
Aslında 7 Ekim 2023'ten bu yana yaşananların ayrıntıları, bir görüş ve ufkun yokluğunu, hesaplardaki karmaşayı işaret ediyor ve savaş süresini uzatmaya yönelik bilinçli bir yaklaşımla örtüşüyor. Savaşa eşlik eden bu atmosferin doğasını daha iyi anlayabilmek için Amerikan Başkanı'nın, Dışişleri Bakanı'nın, Savunma Bakanı'nın ve Ulusal Güvenlik Danışmanı'nın İsrail Savaş Konseyi'ne katılma sahnelerini hatırlamamız gerekiyor. Bu sahneler, ABD yönetiminin başından beri açıkça İsrail'in yanında yer aldığını, dolayısıyla savaşın iki tarafına karşı aynı mesafede duran arabulucu çemberinden uzaklaştığını doğruluyor. Nitekim savaşın başlangıcından bu yana, savaş operasyonları henüz sona ermemiş olmasına rağmen, ABD yönetimi, Dışişleri Bakanı aracılığıyla savaşın ertesi gününden bahsediyor. Dolayısıyla Amerikan yönetiminin bir yandan her iki tarafın da kabul edebileceği, diğer yandan da bölgedeki Amerikan çıkarlarıyla uyumlu, tutarlı ve bütünlüklü bir öneri sunamadığı sonucuyla karşı karşıya bulunuyoruz.
Savaşın yönetimine ilişkin bu kafası karışık ABD görüntüsü beni şu soruyu sormaya itti; Amerikalı politika yapıcılar arasında ona benzer bir örneğin bulunmadığı göz önüne alındığında, Kissinger hâlâ hayatta olsaydı ne olurdu?
Hiç şüphe yok ki, 100 yılı aşan bir ömürden sonra vefat eden Kissinger, diplomatik diyaloğun siyasi hedeflere ulaşmanın en kısa yolu olduğu anlamına gelen "diplomasi, gücü dizginleme sanatıdır" şeklindeki ünlü teorisini uygulardı. Nitekim bilhassa siyasi ve saha gerçekliği analizi, bölgenin, Henry Kissinger'ın benimsediği "adım adım" diplomasisi türünden, stratejik çerçevenin dışında düşünen beyinlere ihtiyaç duyduğunu doğruladığı için, savaşın her iki tarafının da şu anda ihtiyaç duyduğu şey budur. Bu diplomasi geçen yüzyılın sonunda ABD-Vietnam savaşının durdurulmasına katkıda bulunmuştu. Yine bu diplomasi, 30 yıldır kesintiye uğramış olan ABD-Çin ilişkilerinin yeniden kurulmasına giden başarılı bir yol da olmuştu. Hatta Kissinger "adım adım" veya "ping-pong" diplomasisi, yani umutsuzluk ve hayal kırıklığına hiç düşmeyen mekik diplomasisi yolu ile köprüleri yeniden inşa edebildi. Dünya, Kissinger'ın Washington'u Soğuk Savaş sırasında Moskova ile savaşın eşiğinden uzak tutma konusundaki diplomatik becerilerini unutamaz.
Bu "Kissingercı" irade ve barış diplomasisi ile küresel istikrara olan inanç artık sadece Gazze’ye yönelik İsrail savaşının liderlerinde kaybolmaya başlamıyor, aynı zamanda Doğu Avrupa haritalarında, özellikle de Rusya-Ukrayna savaşının yönetiminde ve Hint-Pasifik bölgesinde yaşanan militarizasyonda da bu irade ve diplomasiyi özlüyoruz. Bu tür yüksek vasıflı diplomatik beyinlerin yokluğu savaşın uzamasına ve dolayısıyla gelecekteki tehlikelerin artmasına neden oldu. Bölgeyi kaçması zor tuzaklara sürükleyebilecek bölgesel bir patlamaya karşı, çatışan bölgesel güçler arasında tedbirleri üst seviyeye çıkardı. Bu nedenle Amerikan yönetiminin artık Kissinger gibi şifreleri çözmeyi, savaşları zamanında bitirmeyi bilen yeni tip danışmanlara ve politika yapıcılara ihtiyacı var çünkü bu yaratıcı diplomatik teorinin sahibi, savaşların devam etmesinin sadece doğrudan taraflarını etkilemediğine, aynı zamanda ABD’nin varlığını ve prestijini de etkilediğine inanıyordu. Dünyanın çeşitli bölgelerini kasıp kavuran yangınların gölgesinde Beyaz Saray sakinlerinin ihtiyaç duyduğu anlam ve kavram da budur. Bilhassa Washington'un dünya liderliği piramidinin başı olarak yerini ve geleneksel konumunu kaybetme tehdidiyle karşı karşıya olduğu, çok kutuplu bir küresel sistem kurma çağrıları ile yüzleşmekte olduğumuz bir dönemde, küresel istikrarın geleceği ve ABD'nin mevcut uluslararası sistemdeki konumu açısından bunlar oldukça önemli.
Bu küresel karmaşanın ve Amerikan yönetimindeki görüş eksikliğinin, herkesin belirsiz, inandırıcılıktan ve kabul edilebilirlikten yoksun olduğunda mutabık kaldığı hesaplar ve tahminler ortasında, “adım adım” diplomasisini göz ardı etmenin, onun alternatifi olarak savaş yönetimi diplomasisini kullanmanın tehlikesi konusunda uyarıyorum. ABD’nin İsrail'e tam desteği temelindeki bu yaklaşımının devam etmesi, bölgeyi sonu gelmez patlamalara ve sonuçları tahmin edilmesi zor çatışmalara sürükleyecektir.