Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Gazze ve Lübnan: Sıcak bir sahnede soğuk gerçekler

Ortadoğu'da İsrail'in direniş ekseni olarak bilinen tarafa karşı yürüttüğü savaşlar dışında bir şey konuşulmuyor. Bahsi geçen direniş ekseni, onlarca yıl içinde hücrelerini, örgütlerini ve milis gruplarını Arap ülkelerinin dört bir yanına dağıtmaya devam etti ve siyasal ideolojiyi siyasal İslam grupları arasında yaymayı başardı.

Gazze'deki Hamas savaşı ile Lübnan'daki Hizbullah savaşı; Lübnan Hizbullahı'na, liderlerine, üyelerine, silahlarına ve füzelerine yönelik can yakıcı saldırılar nedeniyle medyada daha az yer almaya başlamış olsa da Hamas'ın Gazze'deki savaşı hâlâ devam ediyor. Gazze'deki Filistin halkının trajedileri bitmedi ama Lübnan'daki Lübnan halkının trajedileri yenilendi. Bu sefer İsrail, öncekilerden farklı olarak sahneyi tamamen değiştirmeye kararlı görünüyor ve bu bir gerçek.

İkinci gerçek ise bunların iki ordunun karşı karşıya geldiği konvansiyonel savaşlar olmadığıdır. Aksine son teknoloji ve en öldürücü silahlarla donanmış bir ordu, silahlı gruplar ile askeri milislere karşı savaşıyor. Söz konusu gruplar ise doğaları gereği ordular gibi hareket etmiyorlar, bu nedenle bağımsız askeri üsleri ve sivillerden uzakta konuşlandırılmış güçleri yok. Tam tersine, sivillerin arkasına saklanarak, kasıtlı ve bilinçli olarak onların hayatlarını yakın tehlikelere maruz bırakarak faaliyet gösteriyorlar ve buna rağmen, sonuçları hesaplanmamış bir macera da olsa, girişecekleri hiçbir eylem için bu halklara danışmıyorlar.

Göz ardı edilen bir diğer gerçek ise bu savaşların, sadece Binyamin Netanyahu'nun veya İsrail aşırı sağının değil, İsrail Devleti'nin kendisini, halkını ve çıkarlarını korumak için yaptığı savaşlar olduğudur. Direniş ekseni destekçilerinin İsrail içinde bu savaşa karşı yapılan gösterilere sevinmesi tuhaf, çünkü tüm operasyonlarında kendilerini öldürmeye çalışanların onları savunacaklarını müjdeleyip seviniyorlar. Bu, gerçekleri tersine çevirmenin yalnızca ideoloji ile akılları esir alınmış kitleler arasında değil, aynı zamanda Arap kamuoyunda maskeleri düşen yazarlar ve analistler de dahil olmak üzere bazı siyasi elitler arasında bile yerleşik bir yaklaşım haline geldiği bu tuhaf zamanın paradokslarından biridir.

Eğer bunları yaşıyor, görüyor, okuyor olmasaydık, milyarlarca dolar harcanan uydu haber kanallarının insanlara nasıl illüzyonlar sattığına inanmazdık. Birçok insanın hafızasının çabuk unutan balıklar gibi olduğundan yola çıkarak eski pozisyonlarını nasıl değiştirdiklerine, Hamas ve Hizbullah hakkındaki arşivlerini ve haberlerini sildiklerine, bazı kültürlü ve siyasi analist olduklarını iddia edenlerin, kör efsaneleri nasıl modern siyaset biliminin buluşu olarak pazarlamaya başladıklarına inanamazdık.

Onlarca yıldır tuhaf zamanlar yaşadığımız için bazı insanlar mucizelerden bahsetmenin ve insanları efsanelere inanmaya zorlamanın tadını çıkardılar. Durumu daha da kötüleştiren ise bu efsane ve yanılsamaların modern siyaset biliminin sonuçları olduğunu iddia etmeleriydi. Ancak bunlar böyle olmaktan çok uzaktır, hatta tam aksidir. Ne var ki insanları bilerek ve kasten yanıltan bu tür kaybolmuş kalemlere yanıt verme özgürlüğü seviyesindeki genel düşüş nedeniyle, ifşa olmaya ve kendilerinden alenen hesap sorulmaya karşı güvende oldukları için böyle iddialarda bulunabiliyorlar.

Diğer bir sorun, bu tutumlarını değiştirenlerin ve hâlâ yanlışlarında diretenlerin, fiili bir hesap sorma ve sadece bir yıldır benimsemiş oldukları fikirlerine karşı gerçek bir yüzleşme ile karşılaşmaksızın, medya konferanslarında, forumlarda, kültürel etkinliklerde ve kutlamalarda kendilerini konuk edecek geniş alanlar bulmalarıdır.

Bir diğer soğuk gerçek ise hukuki sınıflandırmaya göre Hamas hareketinin Müslüman Kardeşler'e bağlı olduğu, Lübnan Hizbullah'ının ise Arap ülkeleri ve halklarına düşman bir eksene mensup bir taraf olduğudur. Hizbullah yüz binlerce Arap sivili öldürdü, onun ve Hamas’ın liderleri alenen Arap Körfez ülkelerine karşı düşmanca politikalar benimsediler ve adlarını bizzat anarak onları hedef gösterdiler. Bu ülkelere karşı savaşlarının İsrail ile savaşmaktan daha önemli olduğunu düşünüyorlardı ve bununla ilgili açıklamaları gizli değil, ses ve görüntü olarak kaydedilmiş ve onları arayan herkes tarafından kolaylıkla izlenebilir.

Hizbullah, Suudi Arabistan ve BAE'yi hedef alan silahlı milisleri eğitti, füze ve insansız hava araçlarıyla silahlandırdı, finanse etti ve bununla gurur duyuyor ve bunu gizlemeden yayınlıyor. İsrail'in hedef aldığı bazı isimleri, Körfez halkları adıyla sanıyla tanıyorlar ve güvenli ülkelerine füze gönderenlerin onlar olduğunu biliyorlar.

Son olarak, güçlü bir düşmanı kışkırtıp ardından yaşlı kadınların yatakları altında ve çocukların oyun alanları içinde ondan saklanmak, ne onurlu ne de cesur bir davranıştır. Sıcak zamanlardaki soğuk gerçekler, farkındalığı yaymak için akıl ile birçok hadiseyi açıklığa kavuşturur.