Mustafa Fahs
TT

İran... Bir arabulucu aranıyor

Bölgesel ve uluslararası sahnede Tahran'ın kafası karışık. Seçenekleri daraldığında ya da dostları kasıtlı olarak veya çıkarları uğruna sahnede olmadığında kafa karışıklığı artıyor.

Dostları az, çünkü ülkeler dostluklara ya da ideolojilere göre değil çıkarlara göre yönetilir. Bu dostların, burada geçici bir çözüm, orada bir uzlaşma ya da en az kayıpla bir çözüm için bireysel olarak acele etmelerine neden olan birçok endişeleri ve artan kaygıları var. Sözde müttefiki Moskova, Washington'dan aldığı ilk işarette bunu yaptı ve komşu Riyad'da buluşmaya çalıştı.

En yakın müttefiki olduğu varsayılan Rusların, Washington'un Atlantik'in Avrupa yakasındaki tarihi müttefikleri üzerindeki stratejik ağırlığına rağmen, Washington ile başarıya ulaşma yolunda görünen bir arabuluculuk için kapısını çalmayı başarmasının ardından Tahran da Riyad'dan arabuluculuk isteyecek gibi görünüyor. Eğer başarılı olursa Tahran'ı iki uyarı ile baş başa bırakacak: Birincisi, Moskova'nın arabuluculuk yolunu izlemesi ve her zaman bölge ve dünya için kalıcı istikrar arayan ve zıtlıkları ya da farklılıkları bir araya getiren bir yer haline gelen komşusu Riyad'a yönelmesi. Diğeri ise Tahran'ın, Moskova'nın Ukrayna savaşından bu yana aradıklarının bir kısmını kendisine verebilecek olan ABD Başkanı Donald Trump yönetimine doğru koşmasına karşı daha temkinli olması.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Tahran'a, İran'ın istediği düzeye ulaşamayacak bir stratejik ortaklık konusunda güvence vererek geldi. Bu durum İran'ın pozisyon ve çıkarlarını değiş tokuş etme konusunda giderek artan endişelerini ortadan kaldırmıyor. Tahran yönetimi, müzakerelerin şartlar ve sonuçlar bakımından çatışmadan çok da farklı olmadığı bir Amerikan yönetimiyle karşı karşıya gelmekten kaçınmaya çalışıyor. Tahran yönetimi, iki acı seçenekle karşı karşıya; zor bir çıkış yolu ya da kendisine istediklerinden bir kısmını verebilecek bir arabuluculuk arıyor.

Tahran'ın arabulucudan ya da arabuluculuktan istediklerini Trump yönetimiyle elde etmesi mümkün değil. Çünkü Tahran yönetiminin taleplerinin pik noktası beklentilerinin tavanından daha yüksek. Bölgede ya da dünyada İran'ın yanında durabilecek ya da onu destekleyebilecek hiçbir taraf yok. Çünkü destek terimine yönelik küresel hassasiyet onun için adeta bir ceza niteliğinde. Bu durum Washington yönetimi ile müzakerelerinde yaptığı her yanlış hesaba yansıyor.

Aylardır süren Avrupa-İran müzakerelerinden bir sonuç çıkmadı. Öyle ki iki taraf arasındaki uçurum giderek derinleşiyor ve meydan okuma faktörleri çoğalıyor. Avrupalılar İran'ın nükleer ya da stratejik kapasitesini kabul edecek durumda değiller. Washington yönetimi tüm olası ihtimalleri ve riskleri ortadan kaldıran yeni bir anlaşma istiyor. Moskova'ya gelince, ilk ve son olarak Ukrayna'yı istiyor. ABD'nin ise vakti var. Trump ya kendi çözüm vizyonunu Avrupalı müttefiklerine dayatmayı başarır ya da Washington'daki transatlantik ortaklığa bağlı karar alma kurumları ve geleneksel güç merkezlerinin baskısı karşısında geri çekilmeye başlar. Öyle ki bu baskılar ABD’nin Moskova ile çözüm vizyonunu engellemeyi başarabilir. ABD, Ukrayna meselesinde Rusya’dan alabilir; İran meselesinde ise Rusya’ya verebilir.

Trump ile güven tesis etmek zordur. İran'ın konumu önceki tüm dönemlerden farklı bir konumda yer alıyor. İran’ın pazarlık kozları erimiş ya da neredeyse yok olmuş durumda. Ruslara güven demek temkinli olmak demektir. Bu temkinlilik tarihseldir, yüzyıllar ve on yıllar boyunca onlara karşı bahis oynamaktan ya da pozisyonlarına güvenmekten çekinmek üzerine inşa edilmiştir. Riyad'a gelince şunu söyleyebiliriz; Riyad yönetimi, jeopolitik konumunu müzakere alanları yaratabilen bir alana dönüştürmeyi başaran ve Avrupa başkentlerinin yüzyılı aşkın süredir oynadığı rolü oynamaya başlayan kalıcı bir varlık olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki Ortadoğulu liderler uzlaşmak için Avrupa'ya giderken, Avrupa ve dünya liderleri arabuluculuk için Riyad'a gelmeye başladı. Acaba Tahran yönetimi bu sinyale kulak verecek mi?