11 Kasım'dan sonra Iraklıların üzerine gök çökmedi ve sosyal medya platformlarında birçok kişinin müjdelediği “yeni cumhuriyet” deklare edilmedi. Bunun yerine, seçimler neredeyse zamanında ve cömertçe dağıtılan siyasi para, seçmen kartlarının alım satımı, sistem yapısı içinde aşiretlerin nüfuzunun genişlemesi, devlet kaynaklarının bloklara, partilere ve adaylara hizmet edecek şekilde yaygın kullanımı, bölgesel Arap, İran ve Türk etkilerinin belirgin varlığı başta olmak üzere neredeyse aynı araçlarla gerçekleşti. Yine de sonuçlar, önceki seçim döngülerinin mekanik bir tekrarı değildi; aksine, oyunun temel kurallarını değiştirmeden aynı siyasi sahne içinde güç dengesini yeniden şekillendirdi. Seçimlerin en önemli sonucu, Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani liderliğindeki “Yeniden Yapılanma ve Kalkınma” Koalisyonu’nun sandıktan birinci çıkmasıydı. Bu koalisyon, 46’dan fazla sandalye kazandı ve 1,3 milyondan fazla oy aldı ama 329 sandalyeli mecliste çoğunluğu elde edemedi. Bu durum, hükümetin halkın bir kesiminin “güvenini yeniden kazandığından” bahsetmesine olanak sağladı; ama yine de sonuçlar özellikle seçimleri boykot eden Sadr Hareketi içindeki geniş kesimler ile kopukluğun sürdüğünü gizlemiyor ve bu da Şii arenasında önemli bir siyasi boşluk yaratıyor.
Öte yandan, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), hem bölgesel hem de Irak düzeyinde kayda değer bir sıçrama ile 1,1 milyon oyu aştı ve Kürdistan'daki tüm rakiplerini geride bıraktı. Hatta, çoğunluğu Sünni Arap olan Ninova şehrinde birinci oldu ve bu, nüfuzunun geleneksel Kürt üçgeninin ötesine yayıldığını gösteren sembolik bir emsal teşkil ediyor. Bu arada, Sünni siyasi arenasında, Muhammed el-Halbusi liderliğindeki Tekaddum (İlerleme) Partisi, Anbar ve diğer eyaletlerde önde gelen bir oyuncu olarak konumunu sağlamlaştırdı ve Bağdat'ın bazı seçim bölgelerinde de önemli bir varlık gösterdi. Böylece Tekaddum ile diğer güçler arasında devam eden rekabete ve ortaya çıkan yerel ittifaklara rağmen, Sünni kesim önemli bir siyasi güç tarafından temsil edilecek.
Bu durumda siyasi harita Temsilciler Meclisi içinde bir siyasi üçgen oluşturuyor gibi görünüyor; Sudani liderliğinde birinci olan Şii blok, KDP'nin köklü Kürt liderliği ve Halbusi liderliğindeki önemli bir Sünni varlığı. Ancak bu üçgen, gücüne rağmen, istikrarlı bir koalisyon hükümeti oluşturmak için tek başına yeterli değil, çünkü Irak'ta yönetim meselesi yalnızca sayılarla ölçülmüyor. Daha ziyade, Şii siyasi sahnesindeki hassas denge, Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkinin karmaşıklığı, Sünni toplum içindeki hesaplar, kontrolsüz silah ve milis grupların bir bütün olarak sahneye düşürdüğü gölge daha önemli.
Teorik olarak, Sudani, Barzani ve Halbusi arasında üçlü bir ittifak üzerine kurulu, Şii, Kürt ve Sünni her bir bileşene kendi temsili tabanını sunan bir siyasi çoğunluk hükümeti senaryosu düşünülebilir. Ancak pratikte bu senaryo birçok engelle karşı karşıya bulunuyor. Şii siyasi bloğu bölünmüş durumda; Koordinasyon Çerçevesi kapsamındaki diğer güçler -Hukuk Devleti Koalisyonu'ndan silahlı gruplarla bağlantılı bloklara kadar- kamusal alanda ve kurumlarda önemli bir nüfuza ve sandalyeye sahip. Bu durum, Şiileri dışlayan veya ötekileştiren herhangi bir hükümeti, yalnızca mecliste değil, aynı zamanda silahlı gruplar sahasında da veto yetkisine karşı savunmasız kılıyor.
Kürt siyasi arenasında, KDP'nin zaferi, özellikle Kerkük, federal yönetim içinde pozisyonların dağılımı, petrol ve Peşmerge konularında KYB ile ilişkilerin hassasiyetini ortadan kaldırmıyor. KDP’nin Bağdat ile kapalı bir üçlü ittifakta çok ileri gitmesi, bölgenin şu anda ödemek istemediği bir bedel olan Kürt-Kürt cephesinin açılmasına yol açabilir. Sünni arenasına gelince, Halbusi bloğunun gücüne rağmen, diğer güçler geçmiş deneyimlerinden, devlet ekonomisine dayanan bir sistemde hükümetin dışında kalmanın maliyetli olduğunu öğrendiler. Bu durum Sünni çevreyi sağlam, birleşik bir ittifaktan ziyade açık bir müzakere arenasına daha yakın kılıyor.
Öte yandan, milislerin ve siyasi kollarının endişe verici yükselişi de göz ardı edilemez. Mecliste önemli sayıda sandalye elde etmeye ve Şii çoğunluklu şehirlerde ve Haşdi Şabi Kuvvetleri içinde kilit pozisyonlarda yer almaya devam ediyorlar. Sudani’nin listesi karşısında etkileri bir miktar gerilemiş olsa da, bu güçler güvenlik, ekonomi ve siyasi alanda güçlü bir güç olmaya devam ediyor. Kendi çıkarlarını veya onları destekleyenlerin çıkarlarını dikkate almayan herhangi bir hükümeti engelleme veya şantaj yapma kapasitesine de sahipler. Aynı zamanda, Amerikan askeri varlığının geleceği, Irak arenasındaki bir çatışmanın Suriye, Ürdün ve Körfez'e olası sıçraması konusundaki bölgesel endişelerle ilgili devam eden tartışmaların gölgesinde, İran destekli grupların faaliyetlerini sınırlaması için Bağdat'a yönelik Amerikan ve uluslararası baskılar da artıyor.
Bu karmaşık tablo karşısında, en olası seçenek ne 2003 sonrası modelden kopan salt bir koalisyon hükümeti ne de sorumsuzca güç paylaşımı düzenlemesi anlamına gelen “ulusal birlik” hükümetlerine tam bir dönüş gibi görünüyor. Aksine, en olası seçenek, “değiştirilmiş mutabakat”ın karma bir formülü gibi görünüyor. Bu formül de Sudani liderliğinde sayısal olarak daha güçlü bir çekirdeğin oluşturulmasıdır. Ne var ki asgari düzeyde bir siyasi ve güvenlik istikrarının sağlanması için, tabanını Koordinasyon Çerçevesi'ndeki partilerin yanı sıra Kürtler ve Sünnileri de içerecek şekilde genişletmek zorunda. Yine de bu formül, ne kadar ustaca hazırlanmış olursa olsun, ekonomi, kamu hizmetleri ve yolsuzlukla mücadelede somut önlemlerle birlikte silahın devletin kontrolüne alınması, Kürdistan Bölgesi ile petrol ve gaz sorunlarının manevralar değil ortaklık temelinde ele alınması için ciddi adımlar atılmadığı sürece halkı tatmin etmeyecektir.
O halde asıl soru; bu seçimlerden sonra Irak'ı kim yönetecek değildir. Asıl soru şudur: Irak önümüzdeki yıllarda nasıl yönetilecek? Sandıkta kazananlar, fazla oylarını silahlara daha az bağımlı, vatandaşlık ve kurumlar mantığına daha yakın bir devlet projesine dönüştürebilecekler mi? Yoksa iktidarı yönetme tekniklerinde iyileştirmeler olsa da felsefesinde iyileştirmeler yapılmadan, aynı elitlerin yeniden üretildiği yeni bir döngüye mi tanık oluyoruz? Seçimlerde yaşananlar, sistem içinde gücün yeniden dağıtılmasında önemli bir adımdı, ancak asıl sınav bir sonraki hükümetin kurulmasıyla başlayacak. Ancak o zaman ülkenin 2003 sonrası gidişatında kademeli bir düzeltmeye mi, yoksa patlamanın temel nedenlerini ele almadan sadece patlamayı erteleyen yeni bir ateşkese mi doğru gittiği netleşecek.