Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Mesele Hamas mı?

Gazze Hamas’a indirgenemez. Tarih 7 Ekim’de başlamadı...

ABD yönetimi bunu biliyor. İsrail’in Gazze’de istediğini yapmasına izin verme kararı alan tüm Batılı liderler de... Ancak Filistinlilerin uğradıkları zulümleri ve bizi bu noktaya getiren daimi acılarını görmezden gelmeye karar verdiler. İsrail’in tavrını, Netanyahu’nun ve aşırı sağın söylemlerini körü körüne desteklediler. Bununla da kalmayıp Gazze’ye yönelik yıkıcı tepkisini meşrulaştırdılar.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, bu hafta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi önünde yaptığı açıklamada haklıydı. 7 Ekim saldırısının ‘durup dururken gerçekleşmediğini’ söyleyerek Filistinlilerin devam eden işgal altında acılar çektiğine ve topraklarının yerleşim yerleri tarafından yutulmasına, ekonomilerinin bastırılmasına, evlerinin yıkılmasına ve içinde bulundukları zor duruma adil bir siyasi çözüm bulma umutlarının kaybolmasına tanık olduklarına işaret etti.

Guterres, İsrail’in Filistin halkına yönelik toplu cezalandırmasını kınadığı gibi Hamas saldırısını da kınadı. Ancak İsrail’in ağır eleştirilerine maruz kaldı ve istifası istendi. İsrail şu an sadece durumu intikama açılan bir kapı ve Hamas’ı şeytanlaştırıp dünyayı onu kınamaya ve terörist olarak damgalamaya çekme fırsatı olarak görüyor. Kimsenin krizin gerçekliğini tespit etmesini ya da Filistinlilerin önündeki tüm umut kapılarını kapatan politika ve uygulamalarından bahsetmesini istemiyor. Verdiği tepkinin şiddetini ve Gazze sakinlerine yönelik toplu cezalandırma politikasını eleştiren herkese saldırıyor. İnsani ateşkes çağrılarını bile reddediyor ve kim böyle bir çağrı yaparsa onun Hamas’ı savunduğunu söylüyor.

İsrail’in gözünde Hamas’ı yok etmek eşittir Gazze’yi yok etmek. İsrail ordusu sözcüleri bunu açıkça ifade ettiler. Yapılan kesintisiz bombalamanın ‘Gazze’yi çadır kente dönüştüreceğinin’ sözünü verdiler. İsrail Ekonomi Bakanı Nir Barkat’ın ifadesiyle rehineler ve sivil kayıplar, ‘bir yıl sürecek dahi olsa Hamas’ı yok etme hedefinin yanında ikinci planda kalıyor’.

Buradan anlaşılıyor ki İsrail, Filistinlilere yönelik toplu cezalandırma politikasını sürdürmeye ve Gazze’yi sakinleriyle birlikte yok etmeye kararlı. Kaç sivilin, çocuğun ve kadının canından olduğu umurunda değil.

Ancak Batı’nın desteklediği İsrail, Hamas’ı ortadan kaldırabilse bile (ki bu şüpheli) bu ona güvenlik ve barış getirmeyecektir. Şu an Gazze’de olup bitenler yalnızca İsrail’e değil, aynı zamanda onu destekleyen ve Gazze’yi yok edip binlerce sivili öldürmesi için dizginlerini serbest bırakanlara da öfke duyan bir Filistin nesli ve belki de nesilleri üretecek.

Hamas’ı şeytanlaştırıp terör örgütü olarak damgalamak da çözüm olmayacaktır. Geçmişte Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bastırıldı, her yerde peşine düşüldü, Beyrut’tan Tunus’a sürüldü ama bu ne İsrail’e güvenlik, huzur ve istikrar getirdi ne de Filistin davasının sona ermesini sağladı. En nihayetinde FKÖ ile müzakere masasına oturmak üzere Oslo istasyonuna doğru gitmekten başka çare kalmadı.

Tekrarlanan hatalar bu uzun çatışmanın bir özelliği gibi görünüyor. Bugünkü krizi Hamas’a ve 7 Ekim olaylarına indirgeyip işgal altındaki Filistinlilerin yaşadığı acıları unutmak ya da yok saymak, sadece hatalı bir değerlendirme değil, aynı zamanda gelecek için de pek çok risk taşıyan bir yaklaşımdır.

İsrail’in Batı’daki dostları, gerilim söyleminin peşinden körü körüne giderek ve Gazze halkının maruz kaldığı şiddetli bombalamalara sessiz kalarak İsrail’e iyilik yapmıyorlar. Şiddetli bombalamayı dizginleyecek bir söylem benimserlerse, sakin bir ton benimseyip İsrail ve Filistinlilerin yaşam ve güvenliğini garanti altına alacak adil bir çözüm bulmak üzere barış dosyasını harekete geçirirlerse İsrail’e hizmet ederler.

Ancak bugün duyduğumuz şey, İsrail’de sivillerin hedef alınmasının kınanması ve Gazze’deki binlerce sivilin ölümü konusunda sessizlik ya da bunu meşrulaştırma girişimleridir. İşleri bu noktaya getiren de bu çifte standarttır, ki bu ne İsrail’e ne Filistinlilere ne de uzun süredir acı çeken bölgeye barış ve istikrar getirir. Her iki taraf için de sivillerin öldürülmesinin kınanması eşit olmalı. Ancak Gazze’deki ‘sivil kayıpları’, İsrail’in bombalama operasyonlarında ve misillemesinde kaçınılmaz olduğu gerekçesiyle meşrulaştıranları halen işitiyoruz. Nitekim ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby, yönetimin herhangi bir ateşkesi reddetmesini, böyle bir konunun ‘yalnızca Hamas’a fayda sağlayacağını’ söyledi. Yine de burada sorular şunlar: Ateşkes, İsrail’in şiddetli ve kesintisiz bombardımanı altında her gün yüzlerce ölüm gören Gazze’deki sivillere fayda sağlamaz mı? Ateşkesin, tek adil ve mantıklı çözüm olarak barış yolunu yeniden tesis etme çağrısında bulunan seslere faydası olamaz mı?

Mevcut şiddet döngüsü bir çözüm olamaz ama eğer İsrail isterse ve dünya, özellikle de müttefikleri onu bu yönde iterse, barış çabalarını yeniden başlatmak için bir fırsata dönüşebilir. Gazze’deki ablukanın ve ateşkesin kaldırılmasını ve barış sürecine dönülmesini talep eden Arap ülkeleri, bunun krizin çözülmesi ve tüm taraflar için güvenlik, barış ve istikrarın sağlanması için tek yol olduğunu vurguluyorlar.

Sorun şu ki İsrail, radikallerin sesleri barış cenahının sesini bastırmayı başardığından beri bunları duymak istemiyor. Meydan, Filistin davasını yok etmek veya tehcir yoluyla tasfiye etmek isteyenlere kaldı. Netanyahu’nun birkaç hafta önce BM kürsüsünden Batı Şeria ve Gazze’yi de içeren Büyük İsrail haritasını havaya kaldırdığında gördüğümüz gibi, onlar genişleme hayallerine kapılmış durumdalar.

Mevcut duruma yol açan zihniyet budur. Barış sürecini canlandırmak için gereken baskının ve bölgede barış ve istikrar gerçekten isteniyorsa alternatifi olmayan adil çözüm çabalarının yokluğunda bu zihniyet bölgeyi daha da kötü bir duruma sürükleyecektir.