New York'taki Amerikan Dış İlişkiler Konseyi'nin uzun süredir onursal başkanı ve Amerikan dış politikasının düşünürü ve beyni olan Richard Haass, Amerikalıların akıllı ve sağduyulu olduğu üzerinde hemfikir olduğu isimlerden biri.
Haass, gençliğinden beri Ortadoğu ve onun bitmek bilmeyen krizleriyle derinden ilgileniyor gibi göründü. 6 Ekim 1973 Savaşı'nın ardından Mısır ile İsrail arasında yürüttüğü mekik diplomasisinin başlangıcında Henry Kissinger'ın Ortadoğu ve Arap-İsrail çatışması hakkında köklü bir vizyon kazanmasında da büyük bir pay sahibiydi.
Haass, Foreign Policy dergisinin Ekim ayındaki son sayısında Hamas ile İsrail arasında yakın zamanda patlak veren çatışma krizine değindi. Washington'a mevcut çıkmazdan en az kayıpla çıkmasını ve çatışmayı belki de tamamen sona erdirmesini sağlayacak tavsiyelerde bulundu.
Haass her şeyden önce İsrail'in kendini savunma hakkına sahip olduğuna ikna olmuş görünüyor ki bu da apaçık ve anlaşılır bir durum. Biden yönetiminin İsrail'in misillemesini desteklemekte de haklı olduğuna inanıyor. Ancak gerçekte ateş topunun yuvarlanıp savaşın bölgeye yayılmaması için bu misillemenin sınırlarının ve çizgilerinin net bir şekilde belirlenmesini arzuluyor.
Haass, geçtiğimiz ay boyunca Washington'da açık sözlülük ve netlikten yoksun olmayan neredeyse en yüksek ses oldu. Nitekim Biden yönetimine krizin ötesine bakması, Filistinlilere kendi devletlerini kurmaları amacıyla yaşanabilir, barışçıl bir yol sunmaları için İsrail'deki mevkidaşlarına baskı yapmaları gerektiğini tavsiye etti.
Haas şu prensipten yola çıkıyor: "Bir arkadaşa verilen iyi tavsiye, sert de olsa faydalıdır." Bu nedenle Filistin devleti çözümü fikrine verdiği destekle, Filistin halkının kendi ulusal topraklarında güvenli ve istikrarlı bir devlete sahip olma hakkını reddeden geleneksel Amerikalı akademisyenler ve düşünürler korosunun ortasında yalnız bir müzisyen gibi görünüyor.
Haass, askeri değil de sivil bir düşünür olmasına rağmen, onun eski ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Joseph Votel gibi birçok askeri personelden farklı olduğunu görüyoruz. Votel, İsrail'in Gazze Şeridi'ne kapsamlı ve geniş çaplı bir kara saldırısı fikrinin uzak bir ihtimal olduğunu ve saldırının tüm taraflara, gerek pek çok can kaybedecek olan İsrail gerekse benzeri görülmemiş sivil kayıplar yaşayacak olan Filistinliler için pahalıya mal olacağını düşünüyor. Bu da Hamas'a hem içeride hem de dışarıda, özellikle Filistinliler arasında ve genel olarak Araplar ve Müslümanlar arasında daha fazla destek doğuracak.
Haass'ın değerlendirmelerine göreyse İsrail'in aşırı güç kullanma seçeneği dar ve kısa görüşlü görünüyor, çünkü özellikle küresel kamuoyunda İsrail'e destek konusunda son dönemdeki gerileme göz önüne alındığında, yaygın uluslararası protestolara yol açabilir. Dünyanın dört bir yanında gerçekleşen gösteriler de bunun en güzel kanıtı.
Haass, Tel Aviv ve Netanyahu hükümetinin dikkatini, büyük ölçekli bir askeri operasyonun yangın, acı ve yıkımdan oluşan gelecekteki maliyetleriyle ilgili çok önemli bir hususa çekiyor. O husus da ister halihazırda kendisiyle barış anlaşmaları imzalamış olanlar, ister İbrani devletiyle normal ilişkiler kurmayı düşünenler olsun, Arap hükümetleriyle siyasi ve diplomatik normalleşme sürecinin durması olasılığıdır. Çünkü savaşın çıkmasıyla barış ortamı buharlaşır.
Haass Amerikalıları, İsrail'in gerçekleştireceği büyük ve uzun vadeli bir askeri operasyona ABD'nin vereceği desteğin daha geniş bir bölgesel askeri çatışmanın, daha düşmanca bir nefret ve öfke yolunun önünü açacağı konusunda uyarıyor. Hele ki bu tabloyu tarihin silinmemiş etkilerini ve iyileşmemiş yaralarını halen taşıdığı geçmiş dogmatik çatışmalara dönüş olarak görecek sesler varlığını sürdürüyor iken.
Haass, Washington'daki Biden yönetimine verdiği tavsiyede, ülke içindeki Filistinlilerin siyasi durumunun gerçekliğini yansıtıyor. Herkesi “Hamas liderlerine düzenlenecek askeri suikastların ertesi günü ne olacak?” türünden çeşitli akılcı ve mantıklı sorularla yüzleştiriyor.
Tarihsel deneyim, özellikle toprakların Filistin'de olduğu gibi mutlak kutsallığa sahip olması durumunda, kurtuluş mücadelelerinin, kutsanmamış topraklar için verilen mücadeleleri aştığını gösteriyor. Buradan yola çıkarak şiddet deneyimlerini tekrarlamaya ve tarihsel intikam biriktirmeye kararlı nesiller ortaya çıkacak ve onları takip eden nesiller olacak. Bu da sonu gelmez yüzleşmelerin kısır döngüsü içinde kalmak anlamına geliyor.
Buna ek olarak, Haass'ın gözünde Filistin Ulusal Otoritesi bugün Gazze'de meşruiyetten, bir güç ve konumdan yoksun görünüyor ve hiçbir Arap hükümeti de müdahale etmeye ve Gazze'nin sorumluluğunu üstlenmeye hazır değil. Bu, İsrail'in 2005'te Gazze'den çekilmesinden sonra olduğu gibi, çok geçmeden Hamas'ın yeni bir versiyonunun veya onun tam bir kopyasının ortaya çıkacağı anlamına geliyor.
Ortalık yatıştıktan sonra Haass, Washington'un iki devletli çözümü yeniden canlandırmayı amaçlayan büyük bir diplomatik çabaya öncülük etmesini öneriyor. Ona göre Amerikalı politika yapıcılar İsrailli mevkidaşlarını Kuzey İrlanda'dan ders almaya ve Hayırlı Cuma Anlaşması’nın 30 yıllık şiddeti nasıl sona erdirdiğini anlamaya yönlendirmeliler.
Gazze savaşı, ABD içinde Ortadoğu'dan çekilmeyi savunan “izolasyoncuların” önerilerini ortadan kaldırdı.
Ancak şu ana kadar ABD'nin bölgeye dönüşü, dünyanın kaderini tekelinde tutan bir süper güce yakışan diplomatik ve siyasi bir mevcudiyet olmaksızın askeri özelliklere sahip gibi görünüyor.
Özetle İsrail lehine daha fazla Amerikan ateşi, bir zamanlar müttefik olan Ortadoğu ve Arap ülkeleri arasında ABD ile bağları kesme arzusunu ortaya çıkarabilir ve bu arzu ABD’de okyanusun ardında mevzilenmeye çalışanların arzusundan daha güçlü olabilir.