Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, kendisini programına konuk eden Amerikalı sunucu Tucker Carlson'un röportajın ve sonrasında yaşananların yıldızı olmasını seçti.
Kişisel egosunu pek önemsemedi ve röportajı doldurduğu tarihsel teorilerinin propagandasını yapmak yerine bu röportaj aracılığıyla bir şeyler başarmayı tercih etti.
Röportajda keskin ve göze çarpan açıklamalarda bulunmadı. Rusya Devlet Başkanı sanki bilinçli olarak sözlerini odak noktası olmaktan çıkarıp, muhaliflerine derin anlaşmazlıklarını bir kenara bırakarak onları kendisine karşı birleştirecek, keskin duruşlar sunmaktan kaçındı. Kendisi ve pozisyonları ile meşgul olmak yerine, düşmanlarına kendi kendilerini yok etmeye devam etmelerine izin vermeyi tercih etti.
Elbette röportajı Kremlin'in siyasi propagandasını desteklemek için Batı medyasından nasıl yararlanılacağı konusunda mükemmel bir derse dönüştürmeyi ihmal etmedi ve birden fazla stratejik hedefi olan bir anlatı sundu. Putin, Ukrayna'daki savaşın nedenleri ve arka planına ilişkin iyi bilinen anlatısının propagandasını yaparak, onu ülkesinin "yapay bir devlete" karşı kendisini savunduğu bağlamına oturttu. Ukrayna'nın liderlerine yönelttiği neo-Nazi suçlamalarına değindi. Savaş suçları ve Rusya içindeki muhalefetin bastırılması gibi hassas konularda doğrudan yüzleşmeden kaçınmak için muhatabının "yumuşaklığından ve nezaketinden" yararlandı.
Yalnızca kendisi için aklı başında ve istikrarlı bir lider imajı yaratmak için gerekli olanı yaptı.
Ancak Putin'in söylediği her şey önceden biliniyordu. Peki bu röportaj neden yapıldı?
Rusya Devlet Başkanı, Carlson’un ilgi odağı olmasını istediği için kasıtlı olarak abartılı açıklamalarda bulunmayarak çok ilgi odağı olmamaya çalıştı.
Röportaj sırasında Amerikan demokrasisine olan güveni sarsmak amacıyla alaycı yorumlarda bulundu. Amerikan siyasi sistemindeki aksaklıklara ilişkin şüphelerin hakim olduğu halihazırdaki ortamdan faydalandı. Önemli Amerikan başkanlık seçimleri öncesindeki yoğun bölünmüşlük atmosferinden yararlandı. Muhatabı Tucker Carlson'un Amerika Birleşik Devletleri'ndeki derin siyasi ve sosyal bölünmelerin çoğunu özetleyen bir isim olduğunu bildiğinden, röportajı geleneksel propaganda veya Rus politikalarının savunulması için bir platform olarak kullanmakta acele etmedi. Bunun yerine röportajın Amerikan toplumundaki çatırdamaları vurgulama ve onları daha da ciddi gösterme yönünde ilerlemesine izin verdi. Röportaj sonrasında bizzat Putin'in açıklamalarının değil, Carlson'ın şiddetli bir şekilde hedef alınması, bu manevranın başarısını kanıtlıyor!
Aslında röportajın başarısı Putin'in konuşmasındaki ikna düzeyiyle değil, onun Amerikan medyasının küresel erişiminden yararlanma ve muhalifleri arasındaki anlaşmazlığı alevlendirmek için onun bölücü doğasını kullanmadaki zekasıyla ölçülüyor. Putin, Carlson'u ve Amerikan kamuoyundaki tartışmalı konumunu, partizan bölünmeleri güçlendirmedeki dikkat çekici rolünü, Rusya'nın hedeflerine hizmet edecek her şeyi yakınlaştıran dev bir merceğe dönüştürdü.
Uluslararası söylemde değişen güç ve nüfuz dinamiklerinin bir sonucu olarak, medyatik şahsiyetlerin ve platformların yalnızca ulusal sınırlar içinde değil, küresel meselelere ilişkin algı ve pozisyon oluşturma alanında da siyasi söylemi şekillendirmede oynadığı güçlü rolü anlıyor olması, Putin lehine kaydedilecek bir noktaydı. Uluslararası medya figürlerinin ve savundukları anlatıların, kasıtlı veya kasıtsız olarak diplomatik ilişkileri ve kamuoyunu etkileyen piyonlara dönüştüğü karmaşık bir oyuna girmeye hazır olması, daha da önemli bir noktaydı.
Yüzlerce makale ve röportajda Putin'den ziyade Carlson'a verilen tepki, Kremlin'in stratejisinin ne kadar etkili olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Amerikan kanalları çılgına döndü ve Tucker Carlson hakkında ve ona Amerikan değerlerini ve Anayasayı hatırlatan çok fazla yazı yazıldı. Hatta bazıları, Amerikalı gazeteciye Rusya'yı boykot yasalarını ihlal ettiği için yaptırım uygulanması çağrısında bulunacak kerteye vardı!
Muhtemelen Putin'in beklediği de buydu. Bu nedenle Rusya Devlet Başkanı röportajı kendi bakış açısını sunmak için basının vermiş olduğu bir fırsat olarak ele almaktan çekinmedi. Dahası kendisini ABD'de görülen ve Washington'un uluslararası sahnedeki nüfuzunu zayıflatacağını umduğu bölünmeleri abartmak için bir fırsata dönüştürdü. Carlson'un tutumları, röportajı yönetme biçimi ve Rusya Devlet Başkanı'na duyduğu hayranlığı ifade etmesi aracılığıyla röportaj, Ukrayna savaşına ilişkin birleşik bir Batı tutumunun olmadığını ortaya koyarak, ABD ve Batı arasındaki bölünmeye ışık tuttu. Bu bölünme de sonuçta ABD'nin hem müttefiklerine hem de düşmanlarına karşı konumunun zayıflamasına yol açıyor.
Dolayısıyla Vladimir Putin'in Tucker Carlson ile yaptığı röportajda gerçekleştirdiği stratejik manevranın ABD dış politikası ve Amerikan kamuoyunun yapısı üzerinde derin etkileri var. Putin, ABD içindeki mevcut bölünmeleri büyütmek için tasarlanmış bir anlatı hazırlayarak yalnızca ABD'nin Ukrayna ve Rusya'ya yönelik politikalarının tutarlılığını etkilemeye çalışmadı, aynı zamanda Amerikan halkının ve müttefiklerinin Moskova'yı ilgilendiren konulardaki kolektif kararlılığını baltalamayı da amaçladı. Bir medya platformu aracılığıyla ustaca uygulanan bu taktik, kamuoyunu etkileme potansiyeline sahip ki bu da, Amerikalı politika yapıcıların Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik savaşına birleşik ve güçlü bir karşılık vermek için gereken iç desteği toplamasını zorlaştırıyor. Dahası, tartışmalı konulardan kasıtlı olarak kaçınmak ve mantıklı bir lider gibi görünmek, ABD içinde görüşlerin kutuplaşmasına, Ukrayna'daki savaşa ve genel olarak ABD'nin dış askeri operasyonlara katılmasına ilişkin yaygın anlatılara şüpheyle yaklaşan Amerikalıların sayısının artmasına yol açabilir.
Putin için her şeyden önce önemli olan, Amerikan dış politika kararlarının, Washington'un dünya sahnesindeki konumunu zayıflatacak ve düşmanlara karşı dirençli ve sağlam uluslararası koalisyonlar oluşturma çabalarını zorlaştıracak şekilde iç bölünmelerin esiri olarak kalması.
Röportaj bu anlamda amacına ulaştı.