Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Kültür mühendisliği: Kısa bir giriş

“Kültür mühendisliği” ilk bakışta göründüğü gibi sosyal çalışmalarda standart bir terim değildir. Bir tür yeni ortaya çıkmış bir terimdir. Bu nedenle bu alandaki araştırmacılar arasında yaygın değildir. Ayrıca terimin yalnızca bir durumun veya eylem planının açıklaması olmadığını, daha ziyade bir anlamda onun amaçlarına ilişkin yargı niteliğindeki belirli çağrışımları içerdiğini de söylemek gerekir. Bu nedenle, tanımlamalardan ve terminoloji incelemesinden hoşlananların seveceği gibi tarafsız veya nesnel olarak değerlendirilemez. Kültür mühendisliğinden bahsedenler çoğu zaman bu yöntemi kullanarak insanların zihinlerini kontrol etmeye çalışanların olduğunu söylemek isterler.

“Kültür mühendisliği” fikrini açıklamak istersek, bir toplumun genel kültürünü değiştirmeye ya da kendisinde en azından önemli bir değişiklik yapmaya yönelik planlı bir çabayı ifade eder. Kültürün değişmesinin genellikle bir toplumun kimliğinin, kişiliğinin, düşünce biçiminin, olaylara ve dönüşümlere karşı tutumunun değişmesine yol açtığını biliyoruz.

Yazarlar sıklıkla “kültür mühendisliğini” yine hedef topluluğun davranışlarında değişikliğe yol açan ticari veya politik reklam ile karıştırırlar. Bu bağlamda, dünyanın en büyük atıştırmalık yiyecek şirketi olduğunu düşündüğüm Amerikan National Biscuit Company'nin (Nabisco) başkanından bir yazarın yaptığı şu alıntıyı zikretmek istiyorum; “Şirketin reklam planları, Nabisco ürünlerini lüks ve mutluluğun sembolüne dönüştüren modern bir yaşam konsepti yaratmayı amaçlamaktadır. Biz sadece bisküvi değil, konsept de üretiyoruz.”

Bu alıntıyı yapan yazar, ticari reklamın kolektif bilinci ve kamusal kültürü yeniden şekillendirdiğini vurgulamak istemiştir. Ama bana öyle geliyor ki, bu tür reklamlar sınırlı ve yüzeysel kalmaktadır. Bisküvi sevenler, gazlı içecek sevenler, belli kıyafetleri giyenler mutlu olabilirler ama örneğin bir öğün yemek ile aralarında bir seçim yapmak zorunda kalsalar onlardan vazgeçerler. Reklam, seçimleri yönlendirmeye odaklanır ancak bundan daha derine inmez.

Kültür mühendisliği ise bireylerin inisiyatiflerini ve başkalarına karşı spontane tutumlarını dayandırdıkları temel değerlerde köklü bir değişim meydana getirerek, genel kültürü veya kolektif zihin dediğimiz şeyi değiştirmeyi amaçlamaktadır. Bu değişim, artık yeni temel değer sistemi, neyin karşılaştırılacağını belirleyen ve seçenekler arasında kimin üstün olduğunu tespit eden kriterler çerçevesinde belirlenecek olan bireyin tercihlerinde bir devrim şeklinde yansımaktadır.

Genel kültürü tasarlama ve yeniden şekillendirme konusunda en kudretli olanların hükümetler olduğuna şüphe yok, çünkü bu iş için etkili en önemli kanallardan biri olan piyasa, medya, eğitim ve ibadethanelere sahip. Buna ilave olarak parası ve zamanı da var.

Zaman, kültür mühendisliğinde çok önemli bir rol oynar. Fikirleri değiştirmek çok uzun zaman alır. Bir noktada tüm hükümetlerin bu işi yaptığına inanıyorum. Batı Avrupa'daki liberal hükümetler bile buna önem veriyorlar ve örneğin "ulusal entegrasyon" ve kamusal geleneklerin geliştirilmesi gibi kabul edilebilir başlıklar altında sunuyorlar. Avrupa’ya göç sorununun büyümesinden sonra bu konu üzerinde durulmaya başlandı. Örneğin, ilköğretim aşamasında eğitimin, vatandaşlık ve sivil haklar kavramlarının, hukukun üstünlüğünün ve kendisine karşı çıkılamayacak genel iradeye dayandığının vurgulanmasından, beslenme ve çalışma düzenine kadar uzanan ulusal kültür modelini yerleştirmeye ve pekiştirmeye artık daha fazla odaklandığını biliyoruz. Sevgili okuyucularımız belki Fransız hükümetinin devlet okullarında ve devlet dairelerinde dini sembolleri yasaklayan kararını hatırlıyorlardır. Bu, dini görünümlerin devletin gücünün kaynaklarından kararlı bir şekilde uzaklaştırılmasını içeren katı laiklik kavramının Fransız uygulamasının bir parçasıdır. Ama orada bu şekilde değil de toplumsal entegrasyon ve kamusal geleneklerin birleştirilmesi terimi çerçevesinde sunuluyor.