Dinamik İslam'ı incelemekle ilgilenen Fransız akademisyen Gilles Kepel'in "Soykırımlar: İsrail, Gazze ve Batı'ya Karşı Savaş" başlıklı yeni bir kitabı yayınlandı. Kitap Arap Çeviri Kuruluşu tarafından Mayıs 2024’te Arapça olarak yayımlandı. Kepel'in Gazze'de olup bitenlerle ilgili bir fikri var ve bunun üniversitedeki işine mal olduğunu söylüyor. Kitaba gelince, meseleleri "siyah ve beyaz" görenlerin okuması için uygun değil. Kitap, krizin geniş, gri alanda yarı nesnel bir sunumunu, onu parçalara ayırıp sonra bir araya getirerek, etkiyi nedene bağlayarak, oldukça net bir şekilde ortaya koyuyor. İdeolojinin yerine bilgi yöntemini koyuyor, bir kısmı bilinen, bir kısmı ise anılmaya değer araştırma ve incelemelerin sonucu olan ilk kez ulaşılan bilgiler ile dolu.
7 Ekim'de yaşananların itici güçlerini daha geniş bir çerçeveye, yani dünyadaki iki gücün, Kuzey (Batı) ile Çin ve Rusya dahil olmak üzere, Güney ülkeleri ve yükselen orta güçlerin uluslararası bir çatışma yaşadığı dönemi içeren çerçeveye yerleştiriyor. İsrail'in Kuzey ülkeleriyle, Filistin'in de Güney ülkeleriyle aynı safta yer alması ile küresel güç dengesinde demografik ve ekonomik açıdan belirgin bir değişim yaşanıyor.
Bu daha geniş bağlam içinde iki saldırı yaşandı. Birincisi 7 Ekim 2023'te gerçekleşti ve bir kısmı olayı dünyaya canlı olarak aktaran kameralar taşıyan saldırganlar tarafından sesli ve görüntülü olarak yayınlandı. Bu, İsraillilere katliam dehşetini hatırlatan büyük bir olaydı ve Batı ve Fransız toplumu üzerinde derin etki bıraktı. Fransız kamuoyuna ayrıca radikallerin Fransa’daki birden fazla terör olayındaki eylemlerini hatırlattı. Bu nedenle ilk haftalarda kurbanlara karşı bir sempati oluştu. İsrail'in denizde, havada ve karada sivilleri hedef alan acımasız karşılığı olan ikinci saldırısı ise daha fazla can kaybı, daha korkunç şiddet eylemleri ve daha fazla açlık ve imha ile sonuçlandı. Bu da popüler sempatinin, çatışmanın tarihinin kanları ile yazıldığı bu ezilen halkın desteklenmesine yönelmesine neden oldu.
Yazar, 2021'deki Manhattan saldırısından sonraki 7 Ekim'i hatırlatıyor. Aynı gün Bin Ladin şunu deklare etmişti: (Gökleri yükselten Allah adına, ABD, Filistin güvenliği tadana kadar güvenliğe kavuşamayacak).
Kitap, Filistin'deki çatışmayı uzun süredir çatışan tarafların (teolojiyi siyasetle karıştırması) olarak görüyor. İsraillilerin büyük bir kısmı ilahi hakka inanırken, Filistinlilerin büyük bir kısmı da ilahi zafere inanıyor.
Yazar, İsrail'in geçmişte günlerce, haftalarca süren pek çok savaşına dönüp bakıyor ve şimdi yaşananların tamamen farklı olduğunu düşünüyor. 1967 savaşına ABD müdahale etmişti. 1973'teki savaşta, Suudi Arabistan Krallığı'nın petrol arzını kesme konusundaki tutumu belirleyici olmuştu. Bugün bu savaş onuncu ayına girerken, ne aynı zamanda silahlar sustuktan sonra çok büyük sonuçlar doğuracak bir iç çatışmanın içinde olan İsrail bir zafer kazanmış ne de Hamas bir zafer kazanabilmiş değil.
Yazar, Hamas'ın örgütsel yapısını da açıklıyor ve iki çizgiden oluştuğunu düşünüyor. Birincisi, bazı ülkelerin sağladığı mali katkılar karşılığında, ABD ile ilişkileri sürdürme eğiliminde olan siyasi liderlik. Yazara göre bu, İhvan’ın (Müslüman Kardeşler) manevracı çizgisidir ve (yazarın isim ve rakam ile zikrettiği) paralar ile rahat yaşamaktadır. İkinci çizgi ise İran Devrim Muhafızları'nın çizgisine benzeyen iç liderliktir. Yazar, Sinvar'ın 2017 yılında İran’a yakın Al-Mayadeen televizyonuna verdiği bir röportajda, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin Hamas’a verdiği sınırsız desteğe işaret ettiğini hatırlatıyor. Aynı zamanda (Mossad tarafından 1995'te Malta'da öldürülen) İslami Cihat'ın kurucusu Fethi el-Şikaki'nin hem Hasan el-Benna'ya hem de Humeyni'ye ithaf ettiği (Humeyni, İslami Alternatif) başlıklı kitabına da atıfta bulunuyor.
Kitap burada Hamas'ın ikinci çizgisi ve aynı zamanda İslami Cihat ile İran (Devrim Muhafızları) arasında organik bir ilişki olduğunu düşünüyor. İran'ın ise Lübnan'daki Hizbullah ile organik bir ilişkisi var. Yazar, Hizbullah’ın 7 Ekim olaylarıyla ilgili bilgisi olduğunu yalanladığına dikkat çekerek, bu tutumu fırsatçı (!) bir kendini aklama olarak tanımlıyor.
Aylar süren ölümcül çatışmaların ardından, İsrail'in vatandaşlarını koruma konusunda kesin bir gücü olmadığı ortaya çıktı. 7 Ekim olaylarıyla ilgili önceden bilgi sahibi olmasına rağmen, uyarıları ciddiye almadı. Hamas ile Filistin Otoritesi arasındaki iç anlaşmazlığa ve ilk çizgi ( siyasi liderlik) ile duyurulmayan anlaşmalara güvenen İsrail’in ordusu, radikallerin isteği üzerine Batı Şeria'daki yerleşim yerlerini korumaya ve genişletmeye yöneldi.
Yazarın ne anlatmak istediğini anlamak mümkün; iki güç, İran ve ABD çatışmayı çözmek değil, yönetmek istiyorlar. Çünkü birincisi takipçilerini gelecek amaçlar için elinde tutmak istiyor, ikincisi ise müttefikini etkileyemiyor.
Son söz, yukarıdakiler bu kitapta yer alan bilgilerin ve analizlerin özetidir, ancak ilgilenenler kitabı mutlaka okumalıdır.