İsrail'in İran'a yönelik saldırılarının hedeflerinin minimuma indirilmesiyle dünya rahat bir nefes aldı. Petrol kaynaklarına bir saldırı olmadı, nükleer tesisleri tehdit eden de olmadı. Olan biten, saldırının çoğu bölgedeki İran yanlısı milislerin eğitildiği askeri bölgelerle sınırlandırılmasıydı. Uçak sayısı da çok fazla değildi, aksine 100 uçak vardı ve aralarındaki F-35 gibi en gelişmiş olanları bu amaçlanmadığı için yüksek tahrip kabiliyetlerini sergilemediler. 26 Ekim Cumartesi sabahı şafak vakti başlayan sahne bize, rakibin iradesini etkileme tablosunda bir tür puan kaydetmeye dayanan yeni bir savaş türünü yansıtıyordu. İsrail bir yandan İran'ın 1 Ekim'deki saldırısına karşılık olarak İran'a saldırı düzenleyeceğini Hollanda Dışişleri Bakanı aracılığıyla iletti. Öte yandan, alarma geçen ve konumlarını açığa vurmak zorunda kalan İran savunmasını delme yeteneğini yansıttı. ABD en başta Tahran'a, İsrail'in önceki İran saldırısına misillemede bulunarak kendisini savunmaya hazırlandığını, saldırıdan sonra İran'ın yeni bir misilleme turu başlatmaması gerektiğini bildirdi. Öte yandan İsrail'e savaşının aynı zamanda bir Amerikan savaşı olduğunu teyit etmek için ise İsrail'e 100 Amerikan askerinin yanı sıra yüksek teknolojili THAAD füzeleri temin ederek tutumunu destekledi. Aynı zamanda Washington yine F-16 uçak filoları naklederek, Ortadoğu'daki askeri pozisyonunu güçlendirdi. Bu mesajda, biraz nezaket, epey bir ihtiyat, bir yandan saldırıları ve misillemeleri durdurabilecek, diğer yandan bölgede kaybolan diplomatik çabaları yeniden canlandıracak, küçük de olsa bir ateşkes penceresi açacak yeni bir başlangıç için biraz iyimserlik vardı.
İsrail uçaklarının İran'a hava saldırıları düzenlediği 4 saatlik savaş, ateşkesin ya da gerilimin durdurulmasının veya Ortadoğu'da savaşın sona ermesi, hatta ateşkesin sağlanması konusunda bölgede ve dünyada hâkim olan karamsarlığın gerilemesinin mi başlangıcı olacak? Yoksa mesele, İranlılar ile İsraillilerin, ardından patlamanın geldiği kaynama noktasını sınırlamak için kontrollü askeri tarzda saldırılar düzenledikleri geçen nisan ayında yaşananlardan farklı olmayacak mı?
Ortadoğu, tarafların bir ölçüde zafer elde ettiklerini ve bir ölçüde yenilgiden kaçındıklarını hissettikleri noktaya mı ulaştı? İran bir yandan Ortadoğu'daki varlığını, kendisine sadık kollara sahip olduğunu, her şeyden önce de İsraillilerin uykularını kaçırabileceğini kanıtladı. Tüm bunları yakın çevresindeki Arap ülkeleriyle ilişkileri gelişirken yaptı. Savaşın şimdi durdurulması, Tahran üzerindeki baskının kaldırılması, nükleer müzakerelere geri dönülmesi ve bununla birlikte İran içi için endişe verici yaptırımların kaldırılması ihtimali açısından yararlı olacaktır.
İsrail de bir yıla yayılarak tüm beklentilerini aşan şiddetli bir savaşın ardından kendini zafer kazanmış hissediyor. Bu süre içinde liderlere suikast düzenleyerek ve askerleri öldürerek komşu ve uzaktaki milis gruplara acı darbeler indirdi, bu arada Gazze halkına karşı da bir imha savaşı yürüttü. Ancak bunun bedeli ağırdı, çünkü İsrail hiçbir zaman bu savaşta olduğu kadar personel ve ekipman kaybetmedi. Gazze'de 42 binden fazla, keza Lübnan'da binlerce kişinin öldürülmesinden, pek çok cephede ona herhangi bir kahramanlık nişanı ya da ahlaki üstünlük kazandırmayan savaşlara giriştikten sonra bile “caydırıcılık” stratejisinin eskisi gibi geri dönmeyeceği açıkça ortaya çıktı. Aksine tüm bunlardan sonra İsrail'in elde ettiği şey, uluslararası forumlarda ahlaki olarak kınanma oldu. Dahası Batı dünyasında, İkinci Dünya Savaşı ve öncesinde yaygın olan katil ile kurban arasındaki roller değişmişken, şimdi antisemitizmin tezahürleri yaygın bir şekilde geri döndü.
Filistinliler, tüm felaketlere ve çatışmaların ağır bedellerine rağmen derin bir uykunun ardından iki devletli çözümü yeniden uyandırdılar. Netanyahu'nun Batı Şeria ile Gazze Şeridi arasındaki Filistin bölünmesini kaydetmesi için Hamas'a sunmak istediği yardım, Batı Şeria'nın Gazze Şeridi ile birliğini yeniden tesis etme sürecindeki ilk adımı, davanın yeni bir başlangıç elde etmesinin ilk noktasına dönüştürdü. Mesele ya da azımsanmayacak bir kısmı artık bir kez daha Filistinlilerin elinde, onların bölünmeyle başa çıkma biçimleri tarihlerinin geleceğini belirleyecek. Artık Hamas'ın silahının geri çekilmesinin, savaş ve barışa ilişkin kararın yeniden kendisi dışında hiçbir meşruiyet ve otoritenin olmadığı Filistin Ulusal Otoritesi’nin elinde olmasının zamanı geldi. Arap Barış Girişimi'ne dair detaylı bir vizyon sunarak Arap ülkelerinin de bu konuda oynayabilecekleri tarihi bir rol var.