Esed rejimi devrildi. Hapishanelere, öldürmelere ve sürgünlere zincirlenmiş Suriye ebedi sona erdi. Suriyeliler, Suriye'nin modern tarihinde gördüğü en kötü şeye son verdiler. Oğlunu işkence altında kaybeden her anne, evinin gözleri önünde yıkıldığını gören her baba, korku cumhuriyetinde büyüyen her çocuk için bu, ancak büyük mutluluk anı olabilecek bir an. Suriyeliler, ülke ve ötesinde seslere ve ruhlara el koyan bir rejimi gömdüler.
Suriyeliler sevinmekte haklılar. Esed ailesinden arınmış özgür bir nefes alabilirler. Daha iyi bir yarın hayal edebilirler. Ancak aşırılık yanlısı örgütlerin benimsediği ılımlılık yanılsamasına karşı Suriye ve bölge için duyulan korkunun da sınırı yok.
1979'da Humeyni hakkında söylenenleri hatırlayalım. Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek rejiminin devrilmesinin ardından İhvan-ı Müslimin’in (Müslüman Kardeşler) demokratlığı ve ılımlılığı hakkında uydurulanlar, Ebu Muhammed el-Cevlani’ye yönelik övgülerin çok ötesine geçiyordu. Bu tarihi ve sonuçlarını biliyoruz.
Humeyni'nin 1979'daki dönüşü, Ortadoğu ve dünya tarihinde çok önemli bir andı. Paris'teki sürgününden dönen adam, dini sarığı kitlesel ve toplumsal hareketin liderliğiyle birleştiren bir lider olarak karşılanmıştı. Şah Muhammed Rıza Pehlevi rejimine karşı adalet devriminin yolunu kısaltacak, İranlılara özgürlük ve adalet yolunu açacak biri olarak sunulmuştu.
Humeyni'nin dönüşüne eşlik eden kitlesel, elit ve siyasi coşku İran'ın ötesine geçerek geniş Arap, İslam ve uluslararası alana yayıldı, ancak gerçek rengi ortaya çıktığında coşku hızla soldu.
Daha yakın zamana gelince, 2011 yılında Mısır'da Hüsnü Mübarek rejiminin devrilmesinin ardından İhvan’ın, yürütme otoritesinin başına gelmeye çalışmayacağı ve hiçbir üyesini cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday göstermeyeceği sözünü verdiğini gözden kaçırmamalıyız. Zira İhvan-ı Müslimin örgütü, Mısır’ın merhum Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi aday göstermekle yetinmedi, iktidara geldikten sonra Mısır devletini “İhvanlaştırmaya” ve bürokrasisini ideolojikleştirmeye çalıştı. 22 Kasım 2012'de Mursi, kendisine mutlak yetkiler veren ve kararlarını yargı kararlarına karşı koruyan bir anayasa bildirgesi yayınladı. Başsavcıyı görevden aldı ve yerine kendisine sadık bir kişiyi atadı. Aynı zamanda Kurucu Meclis ve Şura Konseyini de dağılmaktan korudu.
Bildirge, devrimi karşıt güçlerden koruma başlığı altında despot bir yönetime doğru atılan yeni bir adımdan başka bir şey değildi. Bu durum Mursi'yi geri adım atmaya ve Aralık 2012'de bildirgeyi iptal etmeye zorlayan kitlesel muhalif gösterileri başlattı. Anayasa Bildirgesi'nin neden olduğu siyasi kriz devam ederken; Mursi ve İhvan-ı Müslimin’in popülaritesi azaldı ve bu da Temmuz 2013'te devrilmesinin zeminini hazırladı
Suriye bağlamında Heyet Tahrir el-Şam'ın lideri Ebu Muhammed Cevlani, Esed rejiminin devrilmesinin ardından Suriye'de yaşanan dev siyasi dönüşümün sembolü olarak öne çıkıyor. Batılı ve İslam ülkeleri ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılan örgütü, yeni Suriye sahnesinde liderlik rolü oynuyor. Örgüt hakkında tatmin edici yanıtlardan çok daha fazla soru işaretleri var.
Hiç şüphe yok ki Esed rejimi, Suriye'yi kendi rejiminin yapılarından ve 13 yıllık baskı, öldürme, eziyet ve ülke egemenliğini hiçe sayma ile devriminin yapılarından boşalttı. Bu da Cevlani'nin Türkiye ve sahnenin ön saflarında yer alan diğerlerinin desteğiyle öne çıkmasına olanak sağladı.
Bugün Cevlani, söyleminde ve örgütünün davranışlarında belirgin değişiklikler yaparak imajını yeniden formüle etmeye çalışıyor. Sembolik şahsiyetleri atıyor, mesela Halep Başpiskoposu’nu şehrin valisi olarak atadı. Sokaklardaki silahlı adamların kamu ve özel mülkiyete ve sivillerin hayatlarına zarar vermemeleri için davranışlarını kontrol ediyor. Ancak bu adımlar, Heyet Tahrir el-Şam açısından benzeri görülmemiş olmasına rağmen, gerçek bir dönüşümle mi yoksa sadece anın gereklilikleri, taktiksel uyum ihtiyacı tarafından yönlendirilen siyasi bir manevra ile mi karşı karşıya olduğumuz konusunda daha derin soruları da gündeme getiriyor.
Bu nedenle, eğer Cevlani'nin deneyimi sadece bir manevra ise çoğulcu bir devlet olarak Suriye'nin geleceğine yönelik varoluşsal bir tehdit içermektedir. Suriyelilerin aradığı adalet ve özgürlükten uzak, bir despotluğun yerini başka bir despotluğun almasının zeminini hazırlamaktadır.
Bugün bir yol ayrımında bulunan Suriye, Suriye toplumunun tüm bileşenlerini ifade eden ister Esed bayrağı altında ister aşırıcı bir ideolojinin bayrağı altında olsun, ülkenin yeni bir totaliter yönetime kaymasını engelleyen kapsamlı bir ulusal proje inşa etmeyi hak ediyor. Suriye sadece bir maske değişimini değil, çeşitliliğine, kültürel ve insani zenginliğine yakışır bir geleceği hak etmektedir.
Esed rejiminin devrilmesinden duyulan sevinç haklı ama yeterli değil. Suriye'nin asıl savaşı şimdi başladı ve çocuklarının hayallerinin çalınmaması için mücadele etmek daha zorunlu ve daha zor.