İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Eisenhower'dan Biden'a Amerikan demokrasisi

Amerikan demokrasisi, ABD'nin Bağımsızlık Bildirgesi'nden bugüne kadar bileşimi ve özü itibarıyla en değerli varlığını kaybetmesine yol açacak şekilde, neredeyse kendisini kuşatan iki kompleks yüzünden tehlike altında mı?

Amerikalılar her zaman demokrasinin temel taşı ve bu yüksek cumhuriyetçi yapının üzerine inşa edildiği temel sayılan liberal değerleriyle övünmüşlerdir. Ancak son altmış yıldır, en hafif deyimle anti-demokratik olarak nitelendirilebilecek grupların ortaya çıkışı ve yükselişe geçmesi sonucunda, ABD'nin ruhu gerçek bir kriz içindeymiş gibi görünüyor.

Başkan Joe Biden'ın veda konuşması, Amerikan ulusuna Başkan Dwight Eisenhower'ın 1961'de kendisine karşı uyardığı tehlikeyi hatırlattı. Biden, Amerikalılara Eisenhower'ın bahsettiği askeri-endüstriyel kompleksi hatırlatmakla kalmadı, aynı zamanda onları, gelmekte olan ve kendisini durduracak hiçbir şeyin olmadığı, Amerikan demokrasisinin geleceği üzerindeki kontrolünün boyutlarını kimsenin tahmin edemeyeceği şiddetli bir tsunami gibi hızla ilerleyen yeni bir kompleksin varlığıyla yüzleştirdi.

Eisenhower, 17 Ocak 1961'de resmi ofisinden televizyonda yayınlanan ve unutulmaz olan bir veda konuşması yaptı. Ülkesinin “karmaşık askeri endüstrisinin” şiddet yanlısı bir güce dönüşebileceği uyarısında bulundu.

İkinci Dünya Savaşı'nda Müttefik kuvvetlere başarıyla komuta eden siyasetçi general, “büyük bir askeri kuruluş” ve “büyük bir silah endüstrisinin” “her şehirde, her yasama binasında, her hükümet ofisinde” “haksız nüfuz” elde etmek için birlikte çalıştığını, bunun da uygunsuz bir kuvvetin ortaya çıkışından kaynaklanan felakete yol açabileceğini söyledi.

Altmış yılı aşkın bir süredir General Ike'ın öngörüleri, aslında Amerikan demokrasisinin büyük bölümünü atlatan üçlü ittifak aracılığıyla gerçeğe dönüşmüş gibi görünüyor.

Üçgenin kenarlarından birini, hissedarlarına gizli veya açık bir şekilde “altın” yumurtlayan Amerikan askeri fabrikalarının sahipleri temsil ediyor. İkinci kenar, Amerikan savaşlarını her zaman sahada yöneten, hizmetleri bittikten sonra çoğunlukla askeri sanayi kuruluşlarında yüksek maaşlarla danışman olarak çalışmak üzere geri dönen ABD Savunma Bakanlığı generalleri tarafından temsil ediliyor. Üçüncü kenarı ise Kongre üyeleri, senatörler ve temsilciler, savaş kararlarını yasalaştıranlar temsil ediyor. Bunlar da çoğunlukla büyük askeri şirketlerden milyonlarca dolar bağış alırlar ve daha sonra, yasal temsil görevleri sona erdikten sonra, bu şirketlerin yönetim kurullarında görev yaparlar.

Bu kompleks kesinlikle ABD içinde Amerikan karar alma süreçleri üzerinde baskı unsuru haline gelen yeni bir ruh yarattı. Şüphesiz ki bu durum, demokrasinin zengin alanlarını azalttı, devrimci Amerikan emekçi proletaryasını ve ülkenin zavallı serflerini kendilerini adil bir şekilde temsil etme gücünden mahrum bıraktı. Bu arada ülkenin Yüksek Mahkemesi, Teksas'ın güney sınırındaki ücra ve en küçük bir Amerikan kasabasının belediye başkanı adayından başkanlık adayına kadar hükümette görev almaya aday kişilere yapılan bağışlar konusunda bir karar alamadı.

Biden veda konuşmasında, bilhassa parmak izleri okyanusları aşarak dünyanın geri kalanına kadar uzandığından, en az askeri olan kadar vahşi görünen “tekno-endüstriyel kompleks” olarak adlandırdığı olguya atıfta bulundu.

Biden, “Altmış yıl sonra, ülkemiz içinde gerçek riskler oluşturabilecek tekno-endüstriyel kompleksin potansiyel yükselişi konusunda her zamanki kadar endişeliyim” dedi.

Biden, Amerikalıların, kendi deyimiyle, güç suistimaline olanak tanıyan yanıltıcı bilgi ve dezenformasyon selinin altında gömüldüğünü kesin bir şekilde belirtti. Biden özgür basın çökerken, gazeteciler ortadan kayboluyor ve sosyal medya gerçeklerin sahte ve yanlış olup olmadığını kontrol etmekten vazgeçiyor dedi.

Biden, tekno-endüstriyel kompleksin iki yakasını temsil eden servet ve otoritenin birleşmesinin sonucu olarak, Amerikan demokrasisi üzerinde gerçek endişelerin dolaştığını gösterdi. Bu kompleksin başında şu anda Elon Musk, Mark Zuckerberg, Jeff Bezos kalibresindeki adamlar ve Apple ile Google gibi şirketlerin yönetim kurulları, yaklaşık 1 trilyon dolarla iş yapan iş adamları bulunuyor. Bu durum zaten var olup yeni olmayan bir şeye, demokrasi fikrinin az sayıda kişi tarafından rehin alınmasına yol açıyor.

Amerikan demokrasisi hayali değil de gerçek bir tehlike altında mı?

Otorite ve servetin yoğunlaşması, doğrudan birlik ve ortak amaç duygusunu aşındırır ve güvensizliğe yol açar. O zaman demokrasi fikri yorucu ve hayal kırıklığı yaratan bir fikre dönüşür ve insanlar kendilerine adil bir şans verilmediğini hissederler.

Anlatılanlara göre, Antik Roma'nın yıldızı, demokrasi ruhu kıvrımlarından ve kalbinden kaybolduğu zaman batmıştır. Peki, bu modern Roma için de geçerli olacak mı?