Soğuk Savaş ve sosyalizm ile kapitalizm arasındaki ideolojik kutuplaşmanın yaşandığı dönemde, küresel kapitalist sistemden koparak dünyadan izole, kendi kendine yetebilen bir model inşa etmeyi hedefleyen siyasi rejimlere tanık olduk. O dönemde Çin, bunun en önemli başarı öykülerinden biriydi. Onun gibi sömürgeci veya sömürücü kapitalist sistem olarak sınıflandırılan dış dünyadan uzakta kendi kendine yeterek, kendi kaynaklarına güvenerek küresel sisteme karşı izolasyon duvarları inşa etme hedefini gerçekleştirmekte başarılı veya başarısız olan birçok öykü bulunuyor.
Çin yaklaşık yarım asır önce projesini değiştirdi, Maoist sosyalizm ve Kültür Devrimi yıllarında inşa ettiği devasa iç endüstriyel ve tarımsal altyapıyı, küresel sistemi eleştirerek ona entegre olabilmek için kullandı. Yurt içi sanayi altyapısının hedefi öncelikle kendi kendine yeterlilik değil, ihracat, dünya ticaretine katkı ve uluslararası sistemde etkili olmaya dönüştü.
Çin'in Batı ve Amerikan modellerinden farklı bir model sunduğu doğru, ancak küresel ekonomik sisteme ve kapitalist sisteme entegre olmuş durumda. Batı'nın en önemli şirketleri, ekonomik küreselleşmenin ayrılmaz bir parçası olan Çin'de üretim yapıyor. Siyasi görüş ayrılıklarına rağmen, küresel piyasa sisteminin kurallarına göre hareket ediyor ve ona entegre olmuş. Küresel düzenle bağlantısız bir sistem kurmaya çalışan Çin devlet başkanı Mao Zedong döneminde sunulan modelden farklı bir model sunmaya başladı.
1960'ların Küba'sı artık bugünün Küba'sı değil, Avrupa Birliği’ne girişinden sonra Doğu Avrupa aynı değil, savaşçı Vietnam da aynı değil. Hatta direnişçi İran'ın bile ABD Başkanı Donald Trump yönetimiyle müzakereler yoluyla, “eleştirel entegrasyon” anlamına gelse bile, uluslararası sisteme aktif olarak entegre edilmesi için çaba sarf ediliyor. Kuzey Kore ise tekrarlanması zor istisnai bir örnek olmaya devam ediyor.
Çok kutuplu ve çok güçlü dünya, her ülkenin ekonomik gücüne ve siyasi varlığına göre kendi içinde çeşitliliğe yer vermeye başladı. Bir ülkenin entegre olma ve etkileme gücü küresel sistemdeki ilerlemesinin ve etkinliğinin ölçüsü haline geldi. Hem de bu, küresel sistemin bazı yönlerine karşı çıkan ve bazılarını da değiştirmeyi amaçlayan eleştirel bir entegrasyon olsa bile.
Küresel sisteme “başarılı” entegrasyon, ekonomik-siyasal güç ve kapasiteye sahip olmak demektir. Böylece onun bütün yönlerini veya bütün şartlarını kabul etmeden, bilakis onun birkaç ve birçok yönüyle eleştirel etkileşimde olma gücüne sahip olarak denklemlerinde etkili bir taraf olunabilir.
Gerçek şu ki, Arap dünyasındaki tartışmalar da kendini dünyadan soyutlamak için kendi güç ve kapasiteni nasıl kullanabileceğin ile ilgili tartışmadan, beklentilerinin çıtası kendi kendine yeterlilik olan “altmışlı” modelleri hatırlamaktan, küresel ekonomiye nasıl katkıda bulunulacağı ve küresel sistemin politik olarak nasıl etkilenebileceği tartışmasına geçiş yaptı. Bu ise küresel sisteme kendisini eleştirerek entegre olmanızı, bundan kendi çıkarlarınızı gerçekleştirmek için faydalanmanızı, dilerseniz bazı yönlerini değiştirmenizi sağlayacak güçlere sahip olmadığınız sürece gerçekleşmeyecektir.
Özellikle Suudi Arabistan, Türkiye ve diğerleri gibi birçok Arap ve Ortadoğu ülkesi, ABD'nin önderlik ettiği küresel sistemin parçası olmayı tercih etti ve bu sisteme direnen eksenin karşısında durdu, ancak aynı zamanda etkileme gücünü ve bu uluslararası sistemin bazı yönleri ile eleştirel etkileşimini de korudu.
Gerçek şu ki, Riyad'da düzenlenen Suudi Arabistan- ABD zirvesinde Suudi Arabistan, ekonomik gücünü, bu güç ve kapasitenin varlığı ve uygun zamanda kullanımı olmasaydı bu kadar çabuk sonuç alınamayacak siyasi tercihleri desteklemek için kullandı. Bunlardan en önemlisi, ABD Başkanı'nın Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldırma yönündeki tarihi kararıydı. Bu karar, Suudi Arabistan'ın baskısı ve Türkiye'nin varlığı olmasaydı alınmayacaktı. Bu ikisi Trump yönetiminin bu kararı alması için güçlü argümanlar ve siyasi gerekçeler sundu.
Riyad, Suriye halkının yararına olan belirli bir siyasi seçenek için ekonomik gücünü kullandı ve bu durum Suriye halkı tarafından memnuniyetle karşılandı, Riyad’ın nüfuzunu ve siyasi varlığını güçlendirdi. Zirvede ayrıca, İsrail'in saldırgan politikaları nedeniyle sekteye uğrayan Gazze savaşının ve İsrail'in işlediği soykırım suçlarının durdurulması konusu da ele alındı. Bu konu İsrail’in saldırgan politikaları nedeniyle sekteye uğramış durumda.
Filistin devletini kurmak için bir uluslararası koalisyon kurulması fikri ısrarla savunulmalı ve küresel bir sivil koalisyon aracılığıyla faaliyetleri etkinleştirilmeli. Suudi Arabistan'ın ekonomik gücünden ve ABD'ye yaptığı önemli yatırımlardan yararlanmak, Gazze savaşını sona erdirmek ve küresel sistemle eleştirel etkileşim modelini pekiştirmek için gerçek bir fırsat sunuyor.
Küresel sistemle eleştirel entegrasyona yeniden itibar kazandırmanın önemi sadece sloganlar değil, ekonomik güç ve siyasi yetkinlik gerektiriyor. Özellikle de bu sisteme dışarıdan karşı çıkan ve paralel bir sistem kurmaya çalışan rejimlerin etkisinin azalmasından, küresel sistemde varlık ve etkinin, artık her ülkenin ekonomik ve politik gücünü kullanma yeteneğine bağlı hale gelmesinden sonra