Devletlerin ittifaklarını karmaşık hesaplar belirler, ancak dört belirleyici baskındır.
İlk belirleyici, tehdit dengesidir. Bir devletin birincil işlevi, sınırlarını ve toprak bütünlüğünü güvence altına almaktır ve bu amaçla tehditleri etkisiz hale getirecek ittifaklar arar. İngiltere ve Fransa'nın iki dünya savaşında Almanya'ya karşı yaptığı gibi, bir düşmanın gücünü dengelemek için de ittifak kurabilir. Dahası savaşan devletlerin kendisi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa devletleri arasında olduğu gibi, ortak çıkarları güçlendiren ve tehdidi etkisiz hale getiren karşılıklı barış anlaşmalarına başvurabilirler.
İkinci belirleyici, ekonomik getiridir. Hayati ticari çıkarlar, doğal müttefikler oluşturur. Bir yandan tedarik zincirlerini ve finans akışını korumak ittifak isteğini artırır, diğer yandan çatışmanın yüksek maliyeti iş birliğini çatışmadan daha kârlı hale getirir.
Üçüncü belirleyici, konum kaynaklı jeostratejik zorunluluktur. Burada kastedilen sadece doğrudan coğrafi yakınlık değil, hayati önemdir. Örneğin, Nil'in kaynakları Mısır'a komşu değildir, ancak büyük önem taşırlar. Bu da her zaman olduğu gibi ya ittifak fikrini güçlendirir ya da çatışmaya neden olur. Birçok ülkenin, önemli boğazları kontrol eden veya bu boğazlar tarafından kontrol edilen daha küçük komşularla ittifaklar kurduğunu görürüz. İttifak ve kontrol genellikle tek bir siyasi isteğin iki yüzüdür.
Dördüncü belirleyici, ideolojik kimlik ve rejimin bekasıdır. Bu maddi olmayan bir belirleyicidir, ancak köklü bir öneme sahiptir. Ülkeler, inanç veya propaganda amaçlı olsun, fikirler ve çıkarlar etrafında ittifaklar kurarlar. Buna karşılık ideoloji, bazı ülkeler tarafından fırsatçı gruplar aracılığıyla rakip devletleri zayıflatmak için kullanılan bir boşluktur.
Bu belirleyiciler, dış ilişkilerdeki sabiteleri ve değişkenleri ortaya koymakta ve size biraz tarafsızlıkla, ülkenizin çıkarlarına hizmet edecek şekilde siyasi düşünme yeteneği vermektedir. Sosyal medya çağında, arzular ve dengesiz söylemler baskın olabilir; bu nedenle, mantıklı insanların sesleri içe kapanmamalı veya gürültülü bağırtıların karşısında utanmamalı.
Bu bağlamda, Fransız-İngiliz örneği dikkatimi çekiyor. Aralarındaki Kanal boyunca, Fransızlar ve İngilizler rollerini değiştirmeye devam ettiler; bazen düşman, bazen rakip komşular, bazen aynı siperdeki yoldaşlar oldular.
1871'den sonra Reich'tan gelen tehdit onlara doğru ilerlemeye başladığında, Londra ve Paris yüzyıllardır süren düşmanlığın ardından birbirlerinin ellerini sıktılar ve aralarında samimi bir uzlaşı ortaya çıktı.
Bu iki el, iki dünya savaşı boyunca saf sevgiden değil, Alman silahlarının Dover kıyılarından duyulabilecek kadar yakın olmasından dolayı birlikte kalmaya devam etti. Bu, her iki tarafta da güvenliğin nerede başladığı anlayışını pekiştirdi.
Ekonomik olarak, iki kıyı 19’uncu yüzyılda gizli bir ticaret savaşında çarpıştı ama ardından sermaye, Fransız demiryollarına yapılan İngiliz yatırımları ve Liverpool limanlarına gönderilen Fransız kârları aracılığıyla pasaportsuz Kanalı geçmeye başladı. 1945'ten sonraki Marshall Planı bu ipleri daha da sıkılaştırdı ve iki taraf kendilerini tek bir Avrupa pazarında buldu. Sonra ani bir fren olan Brexit geldi, ancak milyarlarca dolarlık karşılıklı yatırımı rayından çıkaramadı. Aksine Calais ve Kent arasındaki tedarik zincirleri sağlam bir şekilde işlemeye devam etti.
İki ülke arasındaki coğrafya Kretase döneminden beri değişmedi; 34 kilometrelik tuzlu su, adayı kıtadan ayırmaya devam ediyor. Değişen, insanların davranışı. Bu su bazen bir engel bazen de bir savaş alanıydı, ancak şimdi altından Eurostar tüneli geçiyor. İngiltere, devasa bir kara gücünün diğer kıyıya egemen olan tehdidi konusunda endişelenmeyi hiç bırakmadı ve Fransa bu endişeyi anlıyor fakat bu endişe, her iki halkın iyiliği için iş birliği yapmalarını engellemiyor. NATO'da rolleri değiştiriyorlar ve farklı bölgelerde nüfuz için rekabet ediyorlar, ancak aynı uyarı ziline kulak veriyorlar.
Fikirler ve ideolojiler açısından da iki ülke büyük farklılıkların üstesinden gelmenin canlı örnekleri. Fransa bir cumhuriyet, İngiltere anayasal monarşi, Fransız solu ve İngiliz kapitalizmi ile kültürel rekabet var, yine de gözlemciye, aynı ligdeki iki takımmış gibi görünüyorlar. Balıkçılık veya göç konusundaki anlaşmazlıklar yoğunlaştığında, çıkarlar sözlüğüne başvuruyorlar. Kuzey Kutbu’nda savaş gemileri çoğaldığında, kolektif savunma sözlüğüne geri dönüyorlar. Dişliler böyle dönüyor; burada bir gıcırtı, orada bir gevşeme olsa da makine yüzyıllardır çalışıyor.